- 255 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR SEVDA MASALIYDI BİZİM Kİ -BÖLÜM 1
Çocuklar size, İstanbul’da başlayıp Manisa’nın
Gözden uzak bir kasabasında sona eren bir miras, bir destan bıraktık. Onu çok iyi değerlendirin.
Hasan Cevat
Veda Arasıl
Selma Taştan
Ben hayatımda bir tek kadın sevdim.
Okyanus kadar derin gözleri vardı.
Boğulurdum her karşılaştığında, bakışlarımız.
Hiç beklemedim sevmesini, sevdim yeter.
Ben hayatımda bir tek kadını sevdim
Kızıldı saçların, yandım kavruldum alevinde.
Parantez içine aldığım duygularımda yaşadım,
Mutluluğu ve hüznü sessiz sedasız.
Ben hayatımda bir tek kadını sevdim,
Sevişmelerini düşlediğim, ama
Sadece düşlerimde seviştiğim.
Bir dua gibi yapıştı kaldı dudaklarımda.
Adı Sevda idi soyadı çiçeğim
Sevda çiçeğime___________
Seni hep seveceğim
Yıldızlar kayboldu, güneş doğdu tepeye çıktı ve battı. Kasabada bir gün yaşadılar.
Kasabanın günlüğünden
Babamı hiç tanımadım. Annemi ise çok iyi hatırlıyorum. Beynimde çakılı kalan tablo, beşinci yaş günümde annemin akşam yatıp sabah bir daha uyanamamasıydı. Yattığı yerde uyuyan bir melek gibi görünüyordu. O zaman ne olduğunu tam kavrayamamıştım. Ama yıllar geçtikçe Cevat tan daha şanslı olduğumu anladım. Zira o gördüğüm tabloyu hiç unutamadım. Anacığımı resimlerden değil de gören gözlerle hatırlamak kadar güzel bir şey olabilir mi?
Ayşenaz ablam yıllar boyu bize hem annelik, hem de babalık yapıyor. Gün geldi bizimle çocuk olup bahçede saklambaç oynadı. Gün geldi bizi hizaya çekti. Allah insanı onun gazabından korusun. İlkokula başlarken yanımda elimi sıkı, sıkı tutan, korkudan kırlara kaçmamı önleyen, okulun merdivenlerinden çıkıp içeri girdiğimizde karşı duvarda annemin resmini görünce hüngür, hüngür ağlamaya başladım. Ders yılı başladı. Annemin görev yaptığı okulda annemin sınıfında ilk dersime girdim. Okul hayatım boyunca en iyi rehberim O duvardaki annemin resmi oldu.
Günler o kadar hızlı akıp gidiyordu ki ben ilkokul beşi bitirip, altıncı sınıfa geçerken, Cevat’ta arkamdan beni tazı gibi takip ediyordu. Ayşenaz ablam eve yeni bir hayat, yeni bir yaşam getirmişti. Her yıl Temmuz ayının onunda sevdiğimiz üç kişinin doğum gününü kutluyorduk. Babamın yaptığı gibi mezarının yanı başına masayı koyup, altı sandalye ve altı kişilik servis hazırlıyoruz. Sandalyelerden üçü bize ait üçü de babam, annem ve Veda ablamın oluyordu. Her sandalyeye büyütülmüş bir fotoğraf ve tek bir gül koyuyoruz. Pastayı kesip kolalarımızı içerek doğum günlerini kutlamaya başlıyoruz. Üzülüp ağladığımızı sanıyorsanız yanılırsınız. Kahkahalarla gülüyoruz, müzik dinliyoruz ve Ayşenaz ablam bize aile köklerimizin çok derinlere uzandığını ve her konuda başarılı olacağımızı anlatıyordu. Biz bu kutlamaları yaparken baştan komşularımız bize deli gözüyle bakıyorlardı ama zamanla onlarda bizim yaptıklarımızı yapmaya başladılar.
Uzun kış akşamlarında derslerimizi bitirdikten sonra, Ayşenaz ablam annemlerle ilgili bizim bilmediğimiz şeyleri anlatıyor veya babamın kitabından bölümler okutuyordu.
Cevat’la ben her defasında ailemizin bilmediğimiz bir yönünü öğreniyorduk. Derslerden fırsat buldukça babamın şiirlerini okuyorum.
İnşallah babama çekmişimdir. Bende şair olmak istiyorum. İhsan dedemden bize miras kalan annemin cennetine, Cevat’la ben cennetin toprakları adını taktık. Fırsat buldukça Cennetin topraklarına gidiyorum. Orada kendimi anneme ve babama daha yakın hissediyorum. Annemin yaptığı gibi soyunup dereye çıplak giriyorum. ’Anneciğim gelip beni seyrediyorsan, ben senin oğlunum. Beni böyle çıplak görsen de senden utanmıyorum’’ Sırtınızı dayadığınız ağaca bende yaslanıyorum. Geçen gün dalından kopan bir yaprak omzuma düştü, alıp kokladım sanki ikinizin kokusu vardı yaprağın üzerinde. Usulca zarar vermeden defterimin sayfaları arasına koydum. Adımın baş harfini ağacın gövdesine yazdım. Biliyorum lütfen anneciğim kaşlarını çatma. Biliyorum yaptığım şey doğru bir şey değil ama bakarsın bir gün gelir yanına bir harf daha eklerim.
Canım annem düşünmek sanki bana ikinizden kalma bir yetenek. El ayak çekildikten sonra hep sizi düşünüyorum. Senin isteyerek veya istemeden Veda ablamla ve babamla kurmuş olduğun üçgende Cevat la ben yaşıyorum. En çok şark odasında oturmayı seviyoruz. Duvarda babamın resminin bir tarafında annemin diğer tarafında Veda ablamın resmi asılı. Tam resimlerin altında, masanın üzerinde, babamın iki Veda ablamın bir kitabı duruyor. Ayşenaz ablam, eğer Veda ablam sağ olsaymış daha çok kitap yazarmış. Öyle söylüyor. Benim ablam yazardı. Zaman, zaman bu odada yalnız olmadığıma da inanıyorum. Her yerde onların varlığı hissediliyor. Ama biz bu durumdan hoşnuduz.
İlkokulu bitirdiğim sene, yazın üçümüz Ayşenaz ablamın kendi evine gittik. Veda ablamla babamın ilk yerleştikleri eve. Sultan Hanım teyze iyice çökmüş, adeta iki büklüm olmuş. Bir ara yalnız kaldığımızda Ayşenaz ablama, ‘’Abla eve dönerken Sultan Hanım teyzemi de götürelim. Buralarda böyle tek başına yaşayamaz.’’
Ayşenaz,
‘’Bak yavrum, Sultan Hanım teyzen burayı asla bırakıp bizimle gelmez. O burada kendi dünyasında zamanın çok gerisinde yaşıyor. Kader denilen şey bir şekilde beni aranıza karıştırdı, yoksa bende başka bir yerde yaşayamazdım. Etrafına bir bak Hasan Cevat burada, Veda burada, onlar burada olduğuna göre Selma da burada demektir. Bahçenin kapısı açılacak ve sanki babanla veda ablan bahçeye girecekler. Sen bunun ne demek olduğunu anlayamazsın oğlum. Bu gün annem bizden çok uzaklarda geçmişte yaşıyor. Yarım eminim ki aynı şey benim başıma da gelecek. Hem yan komşumuz Hatice teyzede var. Annemin kırk yıllık komşusu.’’
Sultan Hanım,
‘’Çocuklar, Ayşenaz nerede kaldınız? Mısırlar patladı hazır.’’
Ayşenaz,
‘’Gördün mü Hasan? Sen annemi buradan götürebilir misin? Patlattığı mısırların size olduğu ne malum? Neyse hem telefon diye bir şey var. Hem de cep telefonu. Bir şey oldu mu ararlar. Veya bizde ararız. Sen şimdi git Cevat’ı çağır.’’
Bu konuşma benim için oldukça yararlı olmuştu. Cevat’ı çağırmak için bahçeye çıkarken, Ayşenaz ablamla yapmış olduğum bu konuşmayı daha etraflıca düşünmeye karar verdim.
Cevat babamın diktiği ağaçların altında kitap okuyordu. Acaba babam düşünmüş müdür? Kendi kanından başka bir Cevat’ın bu gölgeliğe sığınacağını. Galiba Ayşenaz ablam doğru söylüyor. Taşları yerinden oynatmamak lazım. Kardeşimle Sultan Hanım teyzenin yanına çıktık. Çaylarımızı içip pastayla mısırlarımızı yedik. Nihayet Ayşenaz ablam bizi, babamla Veda ablamın yaşadığı daireye götürdü. Sanki alelade bir daireye değil de bir mabede giriyorduk.
Ablamın dediğine göre her şey yıllar önce bırakıldığı gibiymiş. Canım babacığım seni görememek, sesini duyamamak ne kadar acı bir şey.
Ayşenaz,
‘’Çocuklar, babanız burada yaşadı. Bu odaların her bir köşesinde, babanızın ve Veda ablanızın hatıraları ile dolu, tabi biraz da benim burası bundan sonra ikinizin. Bahçede gördüğünüz iki ağacın hatırası çok büyük. Babanızın kitabını dikkatli okuyun okuduklarınızı hiç unutmayın. Aradığınız her sorunun cevapları da orada.’’
Babamın evinde kaldığımız bir hafta içinde Ayşenaz ablam, kasabada babamın adım attığı her yeri gezdirdi. Göle gittik. Yıllar önce babamla piknik yaptıkları yerde üçümüz piknik yaptık. Bilemezdim ki yıllar sonra, Cevat Aksaray’daki annemin evini tercih ederken bu evde bana kalacaktı. Anılar dehlizinde uzun bir yolculuk yaptık. Sanki ufacık bir şeyi kaçırmışım gibi. Ufacık kafam sürekli aynı şeyle meşgul oluyor. Acaba babam fark etmedi mi? Ayşenaz ablamın o zamanki meçhul aşkı kapı komşusu Hasan Cevat olmasın? Eğer iyi bir tarafından yakalarsam soracağım. Okulların açılmasına yakın kasabaya döndük.
Orta öğretim yıllarında siyasetle daha çok ilgilenmeye başladım Politika benim için çok daha ilginç olmaya başladı. Orta ikiye geçerken hiç zorlanmadım. Ama Cevat’ın da benden çok daha zeki olduğunu biliyordum. Bu çocuk benden daha da ilerilere gidecek. Ayşenaz ablam karne hediyesi olarak bizi İstanbul’a gezmeye götürdü. Aksaray’daki annemin evine yerleştik.
Her gün bize İstanbul’un değişik bir köşesini gezdiriyordu. Akşamları ışığı söndürüp salonun penceresinden, annemin okulunun arka bahçesine bakıyorum ve kendime diyorum ki kapa gözlerini Hasan İleriye bak ne görüyorsun. Ne kadar dikkatli baksam bir şey göremiyorum. Oralarda ne otobüs durağı var ne de o durakta koşuşan kendi hallerine terkedilmiş aşklar. Bütün sorun komut veren bir beyin ve o komuta uyarak bakan gözlerden kaynaklanıyor. Gözlerimden yaşlar şıpır, şıpır akarken düşünüyorum. Annem daha ileriyi görmüştü ama onun yanında Hasan Cevat’ı vardı. Bu yaz Adın ve Çisil ile tanıştım Deniz ablam babamın en iyi arkadaşıymış. İstanbul’da çok güzel günlerimiz oldu. Yaz sonu geriye dönerken geleceğe dönük çok sağlam temeller atmıştık. En çok ta üvey ablam Lal’i sevdim. Kızı Eda ise tam bir prenses. Cevat ve ben, adın, Çisil, minik Eda. Benim kalbimde, babamın kalbi gibi geniş. Bu sevgilerin hepsini sarıp sarmalayacak kadar kocaman.
Devamı var
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.