- 383 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
BAŞKASINI KENDİSİNE TERCİH ETMEK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kur’an-i kerimde şöyle bir ayet var. “İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler.” buyurulmuştur. İslamın sadece bu güzelliğini anlayabilseydi insanlar hiçbir şekilde dine saldırmazlardı. Rızka kefil olan Allah, telaşa düşmeye gerek yok.
Sen ihtiyaçlıya bir verirsen rızkın sahibi sana sayısız verir. Allah cömerttir cömerdi sever. İslam’da buna ‘’İSAR’’ derler.’’Veren el alan elden üstündür’’ Veren el alan elden üstündür atasözünde herhangi bir şeyi başkalarına verebilmek onun faydasından vazgeçip başkaları yararına kullanabilmenin veya verebilmenin insani değer olarak üstünlüğünü vurgulamaktadır.
Veren el sözü ile genellikle anlamı katılmış böylece belirsizlik ifade edilerek iyiliğin yapılmasının kimse tarafından bilinmeden yapılması gerekliliğine de bir ithafta bulunmaktadır. Bizim kendimizin ihtiyacı olan şeylerden vermek çok zor olsa gerek. Zor olanı yapmanın bedelide bir o kadar üstündür, büyüktür.
‘’Kendiniz için istediğinizi kardeşiniz içinde istemedikçe gerçek mügmin olamazsınız’’. Elde edilen maddi imkanları ihtiyaç sahipleriyle paylaşmalıyız. Hiç şüphesiz darda olan mümin kardeşine kucak açmak ve destek olmak olgun müminin özelliğindendir. Yardımlaşmanın birlik ve beraber olmanın en büyük örneğini geçtiğimiz aylarda öğrendik ve emsali görülmemiş bir yardımlaşma oldu Elde edilen maddi imkanlarımızı kardeşi adına kullanmak ve paylaşmak Türk insanın en büyük özelliklerinden birisidir,
Türk insanının özelliği kendi ihtiyaçlı iken başkasının ihtiyacına yardımına koşmasıdır. Bu asil bir davranıştır. Ancak asil milletlerde bulunur. yukarıda zikrettiğimiz ayet ve hadisler Bizim hayatta duruşumuzu göstermesi bakımından elzemdir ve bir o kadarda asil bir davranıştır. Türk töresinde ve İslam inancında kişi kardeşini düşünmeden yaşayamaz. Onun derdiyle dertlenmeden onun gözyaşına ortak olmadan, onun sıkıntısını gidermek için ter dökmeden rahat edemez.
Başkasını kendine tercih etmek bizim dinimizde ve Türk töresinde vardır. Osmanlı Sultanları genelde tebdili kıyafetle halk arasına girer ve esnaftan alış veriş yaparlarmış. Bila istinasız ben seftahımı yaptım. Onuda komşumdan alın. O seftahını yapmadı ikazıyla karşılaşırmış.
“Burada iseniz, buradan konuşuyorsanız bir kıymeti olacaktır sözünüzün. Ayağınız bu topraklara basmıyorsa, ya da ayağınız bu topraklara basarken kafalarınız ithal ise, düşünceleriniz ithal ise, başkaları adına konuşacaksınızdır. Yerli gövdelerinizin üzerine; başka dil, başka kulak, başka kafa monte etmişseniz, çalınmış kafalarla dolaşıyorsanız sözünüz sizin sözünüz olamayacaktır.
Yersizlik ve yurtsuzluk duygusundan kurtulabilmenin yolunu bize açacak olan “burada olmak” olacaktır. Yerli ve bize ait bir bilgiyle konuşmak...” Yazımıza girizgâh yaptığımız cümleler; “Sözü Yola Koymak” kitabımızdan. “Burada” olmayı önemsiyoruz. Burası, konumumuz, konuşlandığımız yer; mevziimiz, dolaysıyla mevzuumuz. Buradan hissetmek, buradan duymak, buradan düşünmek, buradan konuşmak buradan dinlemek. Özüyle, sözüyle, duygusuyla, yüreğiyle burada olabilmek… O yüzden “Burada Değilseniz Susun” demiştik.
Bu toprakların üzerinde yaşayanlar olarak her birimizin, gövdelerimizin üzerinde; başka dil, başka kulak, başka kafa ile söylediklerimizi yersiz olmaktan kurtarabilmek için yerli yerinde bir dile ihtiyacımız var. Evet, “yerli” olmak durumundayız. Yerlilik bu anlamda tam da sıkıntısını yaşamış olduğumuz hususta; “burada” olabilmenin imkânını sunabilecektir. Yerli bir düşünce, yerli bir dil, yerli bir duruştan bahsediyoruz. Mavlana’nın, pergel metaforunda; pergelin sabitesinin de Hoca Nasrettin’in, dünyanın merkezini ayağının bastığı yer olarak göstermesinin de bize işaret ettiği yön/tem; hayatın içinde karşılaştığımız durumlara bir sabite üzerinden, durduğu yerin farkında bir bakış ortaya koymaktır. Sabitemiz olmalı; zira sabitesi olmayanın mensubiyeti, mensubiyeti olmayanın mesuliyeti olamayacaktır.
Yerli bir düşünce ile ancak bağlamıyla bağ kurabildiğimiz fikirlere sahip olabileceğiz. Savunmuş olduğumuz düşüncelerimiz, olaylara ve fikirlere bakış açımızın sahihliği, savunduklarımız ile bir bağımızın olmasına bağlı. Düşüncelerimizle, sözlerimizle, tavırlarımızla bir hal olarak bağımız yok ise, bağlamını yitirmişsek, sürekli olarak patinaj hali gibi bir sıkıntılı hali yaşayacağımız muhakkak. Yerlilik; bir hal, bir durum dahası bir duruşun ifadesidir. Akif Emre’den atıfla ifade edelim. “Yerlilik, yerli olmak bir ideolojik akım, siyasi görüş olmaktan önce haldir. Orada, oraya ait olma hali. Yerlilik herhangi bir dünya görüşüne bağlı olup olmamaktan