- 234 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YOKLUKTAN VARLIĞA GEÇİŞ 2
Göz ardı edilmemesi gereken diğer önemli bir konu da yaratıcısının yarattıklarını, yaratılma hadisesinden sonra başıboş bırakmadığı ve bırakmayacağıdır. Devamlı olarak Semi, Basar, Kelam gibi sıfatlarıyla tasarrufu altında tutup, kontrol etmektir. Böyle olmamış olsaydı yaratılanın ve ondaki kanunların tamamen bir tesadüf eseri olduğunu kabul etmek zorunda kalacaktık. Madem bu imkânsızdır. O halde Allah inancına bağlı olmamız bir mecburiyettir.
Kâinatta görünen ve görünmeyen bütün varlıklar ilk olarak Cenab-ı Hak’kın ilminde mevcut olmuş, en ince ayrıntısına kadar bütün özellikleri tespit edilmiş daha sonra ise gaybaleminden şahadet âlemi denilen, görebildiğimiz âleme gönderilmiş ve böylece her bir şey bir vücut sahibi olmuştur.
Varoluş ve yaratılanlar bu seyahatinin belli bir hikmet ve intizam dairesinde gerçekleştiğini ifade etmiştir. Şefkat sahibi olan Yüce Yaratıcı bütün yaptığı bu işleri bir ölçü ve gaye çerçevesinde gerçekleştirilmiş ve varlıkları vazifelendirmiştir. Bu vazifeler çerçevesinde her varlık görevini yapar veya yapmalıdır. Daha sonra Allah hayat verdiği bu varlıkları misafir ettiği bu dünya âleminden ölümle terhis edecektir. Ve asıl hayatları olan Cennet ve Cehenneme gönderecektir.
Bu bakımdan, bütün bunları yapacak olan ancak bütün her şeye gücü yeten bir Zat olmalıdır. Bunca büyük olan kâinatı yaratacak, onların bütün ihtiyaçlarını görecek olan Zatın her şeye sözü geçmesi gerekir. Bir çiçeği yaratmak ile koca bir baharı yaratmak ve ona hayat vermek aynı derecede O’nun için kolay olmalıdır. Hayatı veren Zat onu ölümle geri almaya da gücü yetmelidir. Evet, kâinattaki en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün varlıkları yaratıp ilmiyle kuvvetiyle, kanunları ve izni dairesinde hareket ettirip sonra ölüme kavuşturan bir tek Zat vardır; O da Cenab-ı Hak’tan başkası değildir.
İnsanoğlu kâinatın en akıllı ve üstün varlığı olmasına rağmen kıymetinin pek farkında değildir. Ve niçin kıymet sahibi olduğunu da bilmez. Hiç ölmeyecek, ebedi yaşayacakmışçasına dünyaya dalar ölümü aklına bile getirmek istemez. Oysa yokluktan varlığa çıkaran, hayatı veren elbette ölümü de verendir. Yaşatan, elbette öldürmeye de gücü yetendir. Cenab-ı Allah ayet-i kerime sinde bunu çok güzel bir şekilde ifade buyurmuştur:
"Nasıl Allah’ı inkâr edersiniz ki, siz bir takım cansız maddelerden ibaret iken O sizi yaratıp hayata kavuşturdu. Sonra O sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecektir. Sonunda O’nun huzuruna döndürüleceksiniz." Bakara Süresi,28
Allah’u Teâlâ ayette ifade buyurduğu gibi tercihini varoluşa kullanmıştır. Bu tercihinin sebebini araştırdığımızda cevabını bir hadis-i kutsi’de buluyoruz.
"Ben gizli bir hazineydim. Bilinmek ve tanınmak istedim. Cemalimi ve kemalimi bilmeleri ve tanımaları için mahlûkatı yarattım." El-Acluni İsmail b. Muhammed, Keşfu’l-Hafa, 2, 132 (2016. Hadis )
Cenab-ı Hak’kın buyurmuş olduğu ve ifade edilmek istenen manayı biraz açmaya çalışalım. Bir ressam düşünelim, gayet güzel sanatlı tablolar yapıyor. Herhalde bu güzel tabloları evinin en ücra bir köşesine gizleyip, saklamak istemez. Resimleriyle bir sergi açar, açamasa da bu arzu içinde olur. Niçin sergi açma yolunu tercih etmiştir? Yaptığı sanatlı ve güzel resimleri sergilemek insanlara gösterme isteğidir. Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hak da deniz dibinde keşfedilemeyen bir hazine gibiydi. Bu hazine bulunmadıkça güzelliğinin, sanatının kıymeti anlaşılamazdı. Allah’u Teâlâ öylesine güzel, öyle sine sanatkârdır ki, kelimeler bunu ifade etmekte aciz kal maktadır. Bu güzelliğin, bu sanatın ortaya çıkması, değeri nin bilinmesi açısından varlıkların yaratılması gerekiyordu. Şayet Cenab-ı Allah hiçbir varlığı yaratmasaydı, bu sanat ortaya çıkmaz, değeri bilinmezdi.
Cenab-ı Hak mahlûkatı yaratıyor ki, yaratılanlar yaratıcının güzelliğini ayna misali aksettirsinler. Hem yaratılanlar sanatkârının güzelliklerini görsün, hem Yüce Yaratıcı ayna misalindeki gibi kendi sanatını yaratılanda görsün.
Ayrıca, her sanatlı güzellik görünmeyi arzu eder. Görmek ve görünmek ise o güzelliği her yönüyle görüp hayret içerisinde kalan ve o güzelliklere aynalık yapacak seyircilerin olmasını gerektirir.
İşte yaratılıştaki gaye bu ifadelerde en güzel şekilde izahını bulur. Şuurlu ve ilim sahibi bir Yaratıcı hiçbir tesadüfe imkân vermeden yaratmanın en mükemmelini tercih edip icra etmiştir.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.