- 469 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
GÜLÜM -2-
Renkler, pek bir mahcup bu gün ve sözcükler kırılgan saklı tutulası nice yeis insanların içinden geçeni okuma yeteneğim olsaydı keşke ve işte yağmur şimdi yağmaya başladı.
Tartaklanmış bir gün ve yağma edilmiş nice çiçek ruhumu tarumar eden karanlık ve karartılar bekası mı yalnızlığın yoksa ben yine mi bakaya kaldım?
Ve işte usulca yürüyorum asker adımlarında yalnızlığın kiremitler kırıyorum yağan rahmetle dolu gözlerim ve özlemini duyduğum nice insan nice iklim, sayıklayansa ömür ah, ne desem beyhude ve işte iklimin kanatlarında saklı tutulası bir hayali, ansızın boca ettiğim sevgi çeşmesi.
Direktifler veren iç sesim ve sağdıcı iken gülücüklerimin solumda açan bir çiçekle yola devam ettiğim.
Huysuz mizacım.
Aslında büyük haksızlık yaptığımın da farkındayım elbet kendime ve kindar sözcükler değil kilitli ruhuma eşlik eden şeffaf bir anahtar ile açmaya yelteniyorum kapıyı.
Gücüme giden ne var ki dünde kalmışken diğer yarım?
Güme giden ömrü filan sermeyeceğim sayfaya ve illa ki boşlukları dolduracağım.
Eş güdümlü bir döngü yüreğin mateminden uzandığım o yol belki de içliğimdir hiçlik kaygım ve teşrif eden duygular…
Külümden doğacağım yine ve mizacımı azıcık soluklandırıp girişeceğim hayatla olan mücadeleme kaldığım yerden…
Hata bende ama ne de olsa herkesi kendimden üstün görüp sırf kırmamak adına defalarca kırılıyorum kırıldığım yerde de güller filan bitmiyor çünkü görüp göreceğim solmayan tek gül, ben kaldım.
İnsanlar pek bir sitemkâr bir o kadar pişekar.
Yoksa pişkin mi demeliydim iyi de kardeşim, ekmek midir bu fırında pişen ve işte ismimle sobelendiğim bir günün ertesi artık kaç ismi bir bedende bir benlikte barındırıyorsam…
Belki de isim değişikliği yapmalıyım halen insanlar bana sahip olduğum sevdiğim saydığım tek adımla hitap etmezken…
Gül mizaçlı.
Eh.
Yıldız kökenli…
Kuyruğum da var iken.
Nidaların çatlattığı kalbimi çıtırdattığı kalemimi:
Benim sahip olduğum ve şerh düştüğüm aslında tek ismim var ve her ne kadar birilerine bunu söylemek zor gelse de:
Kimlik numaramdan başlayım o halde ve…
Cilt no ve dinim ve medeni halim.
İyi de savcılıktan temiz kâğıdı almıyorum sadece insanların ismimi söylemekten neden imtina ettiklerini anlamaya çalışıyorum çünkü benim tek adım var:
Gülüm.
Gelin görün ki; soyadımla yüzüme çarpan tokatlar ve açılıp kapanan kapılar…
Eh, bir de sıfatlar olmaz mı?
Mücbir sebeplerden olsa gerek ya da beni taklit edenler ve arkamdan konuşanlar.
Şükür ruh halim afiyette can sağlığım da ve işte kırıldığım nokta:
Benliğime kıyanlar.
Hep mi canı yanar insanın?
Özgür irademle yaşadığım ve yazdığım kadar kayıtsız kalamıyorum hayata ve bir film bandı gibi tekerrür ediyor dünde kalan bu güne de nakil olan duygular ve ruh birikimleri.
Bir su birikintisi değildir hani üstüne bastığınız kalbim ve hep mi yoklama alır hayat?
Dün de olan bu güne de sirayet eden.
Hazırlıkta okurken her nasılsa mutlu mesut bir hayatım vardı ve benim tek mesleğim vardı: has öğrencilik.
Kıymete binmek mi?
Kıymet verdiğim kadar da kıymet görmek mi?
O halde bir harf ihlali yapalım: adın sanı gıybet olan aslında iki harf ihlali.
Bir maruzatım yok binlercesi var, baylar bayanlar ve lütfen artık inceldiği yerden kopsun.
Çelik irademle ve kırılgan yüreğimle ve güçlü kişiliğimle ve addedilen nice isim ve sıfat.
Doğranan ekmek gibi dilim dilim.
Ne dil yaram ne yürek dilim.
İçtimada geçen koca ömür.
Hitap ettiğimse bilumum insan aslında koca cihan ve namı alıp yürümüşken hüznün ne yani, hiç mi gülümsemem sanırsınız?
Renkler düşkün göğe.
Ben uçarken ayan beyan.
Uzaklık yakınlık fark etmezken ve işte izafi olan ne varsa kabulüm.
Bir evin bir kızı.
Bir de ruhumun firarı.
Bir meslekle yetinmediğim ve her nasılsa birden fazla ismimi bazen algılamakta zorlandığım…
Sevmiyorum, sevmiyorum işte: insanların bana soyadımla hitap etmesini ve soğuk bir gezegen addedildiğim Yıldız kimliğimi de diskalifiye ediyorum.
Tamam, kaldırın iyelik takısını razıyım:
Ha Gül ha Gülüm ama restleşiyorum da kendimle bazen cevap vermeyi geciktirdiğim her nasılsa başka başka isimler de sunmakta insanlar.
Bir de demezler mi?
Bundan üç ya da dört sene evvel başıma gelen…
Yeni tanıştığım birkaç insan ve boşboğaz kadın demez mi?
‘’Gerçek isminiz nedir ki?’’
Gizli ajan değilim ya da emir eri hiç değilim: eh, be kardeşim bu kadar da olmaz ve durumu idare etmek filan da değilken tüm saygımla yanıtladım.
Zaten başıma gelen de hep bu yüzden değil mi?
Kimse kırılmasın kimse incinmesin ve üzülmesin diye herkesi her şeyi alttan almaktan yüzeye çıkmayan mutluluk ve hep derinlerde yüzerken baskı altına alınan benliğim ve kişiliğim.
Doğurgan duygular bunlar bazen etken bazen edilgen.
Reddettiğim nice yanlış nasıl ki yalan söylemekten imtina ettim bir ömür…
Garbı ve garkı ve kaygı eşiği hayatın.
Şark illerde seken bir kuş.
Rüzgârın hızını geçen bir var oluş kaygısı.
Belki de bir o kadar çekince yüklüyüm…
Güne bazen öylesine geriden başlıyorum ki…
Ertelediğim ne varsa bir bir teşrif ediyor bense ruhumla teftişe çıkıyorum günü ve ömrü.
Bir idare lambasında geçercesine ömür idare ediyorum insanları ve yetinmeyi bildiğim kadar da diğer âleme yatırım yapıyorum aslında yatıya kalan duygular bunlar asla ödün vermediğim değerlerim ve kim kurcalarsa kurcalasın yüreğimi hep temiz tutuyorum.
Ruhumun röntgenini çektiğim yetmezmiş gibi…
X-rey cihazında yanıp sönüyor boğulan yüreğim.
Zihnimse coşkulu ve atıl olan bölümünü de devreye sokup beklenmedik bir hamle ile aslında kendime nakavt oluyorum.
Solan bir gün.
Solan bir gül.
Solgun yüzümden dökülen binlerce sözcük ve cümle…
Ah, ben nasıl da belli ederim duygularımı ve rötarlı mutluluğa talip olmakla kalmayıp arz ettiğim ne var ne yok geri tepiyor.
Azıcık geriden geldiğim.
Ya da aşırı hızdan dolayı kalemimden ceza yediğim.
Metruk hanelerden ve meczup iklimlerden arda kalan ve de…
Meali elbet yüreğim meramı da Allah katında saklı.
Bir metafor da olabilirim hani ve işte ruhumun bahçesinde seken kuşlar ve de mevsimlerden mademki bahar…
Ben bir kere açtım çiçek misali Allah katında sarmaşıklara da büründüm ve sarmalında mevtsimin kurdeşen döken toprağa öykündüm ve üstümdeki ölü toprağını atıp nadasa da kalmışken mutluluk ve kasıntı bir çehreyle değil içtenliğimle ve olduğum gibi iken hani, olur da: olmazın oluru bir mutluluğa denk düşerim, diye…
Çünkü benim tek bir ismim var dün imzalı ve kulağıma okunan ve rahmetli babamın koyduğu bir o kadar da dokunulmazlığım var Allah katında mademki O’ndan geldim O’na gidiyorum ve Hak Kapısında kabul görmek iken muradım ve de çaldığım kapılar ardına kadar kapalı iken üstüne üüüstük insanlar bir selamı dahi sizden esirgerken…
Beğenin ya da beğenmeyin ve benim tek lüksüm oldu hayatta:
Alabildiğine içten ve sevmeye hazır ve nazır bir iklim olduğum kadar da kim varsa adımı ikileten bense ismimin çoktan rüştünü ispatladığı Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ve de resmi kayıtlarda yer aldığı gibi ve de üzere üstelik yazarken mahlas kullanmadığım gibi tek ismim var ve gerçekçi kimliğimle olduğum kadar hayalperest iç dünyama da atıfta bulunup ve hayat her gün zincirlerime bir yenisi eklerken…
Çözüldüğüm nokta ve de tek lüksüm iken sevgi ile yaşamanın kitabını yazmaya meyletmiş ve de yazarak kendimi kucaklamam ve sevmem nihayetinde mümkün olmuşken…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
çok teşekkür ederim
sonsuz saygımla
Anlamıyla anlatımıyla akıcı karika bir yazı dizesi okudum GÜLÜM hocam
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim sevgili şairem değerli arkadaşım çok teşekkür ederim.
İçten selam sevgimle...
https://www.edebiyatdefteri.com/215313-g-l-m/
Öznemle sürtüşen bir özlem benimki...
Israrla sevebildiğim bir iklimden de öte.
Sözcükler, ah, sözcükler...
Irgat yüreğin hasreti.
Yalın bir duygu selinden öte yerle yeksan edilmiş kalbin günbegün büyüyen hüznü bazen geviş getiren günden firar eden ertesi güne sarkan mektuplar ve şiirler...
Ne hikmetse s/onsuzluğun müdavimi olmak ve işte yeni bir güne daha uyandım uyandık da...
Sürç-ü lisan ettimse af ola...
Yeter mi hiç tek sayfaya sığdırmaya yeter mi hiç elbet kendime yetebildiğim kadar da kalemin meşrebi iken sonsuzluk odaklı bir gelişim süreci bu bağlamda öğrenci kimliğimle her gün yeniden yeni şeyler öğreniyorum aranızda ve paylaşmanın ve sevmenin güzelliği ile iştigalim...
İlla ki sevgi...
O halde bu şiirimi bir armağan olarak sunuyorum gökte saklı kuşlara tüm martılara tüm canlılara verebildiğim kadar da sevgimi sunuyorum.
Sessizce yaşar yazarken sessizlik bazen eşlik eden bu bağlamda ses etmeden sürdürdüğüm ömür ve yazmanın meali iken sökün eden duygular ruhun rabıtası ve ıslıklandığım ne de olsa ne çok şey kaçırdım hayatta ıskalasam da mutluluğu anda saklı bir duygu bir şiir inanılmaz yetiyor ve iyi geliyor bana bu bağlamda sizlerin arasında olmak bana evrenin muhteşem bir hediyesi...
İlla ki sevgi...
Sağaltışın tanığısın sen evet, sen
Hüznün de kıblesinde saklı bir duasın ey, sefil kalbim
Revnak üzünçlerin eşkali yoktur da mevsimin telaşı:
Mealim bazen hüzün kokar
Bazen çürüktür na’şı söyleyemediklerimin
İkbalim
Fıtratım
Finali olmayan bir film gibi başa sardığımdır sevgi iklimi
Hicazı ve üstü örtülü hicabı iblisin
Bense ezelden meleklere öykünürüm
Bir izotopsa eğer ki gün
Mizacı sönük bir balon gibi damıttığım ömür ve hüzün
Derli toplu bir ölüm diliyorum Tanrıdan
Akıbetim varsın olsun bir şiir daha dikilesi yüreğin
Söküklerine konan uç uç böceği
Şatafatlı mevsimin ikbali
Ömür de geçmedi hani idare lambasında
Gel gör ki vakurdur yüreğin uğultusu
Cinler çıkarken tepeme
Cinnetin çığlığı
Ve işte esir düştüğüm aşkın güme gittiği
Ölüm öncesi son prova yazdıklarım
Yakamadığım mektupların da kaderi,
Alıcısı içimde saklı uçan başımda nice alıcı kuşu
Varsın bahşetsin de ölümü Tanrı.
Ne methiyelerim eksik kalır
Ne de meziyetlerim sönüktür
Eziyet babında kimine göre sevmek
Arz ettiğim aşkın da ritüeli yazmak
Azığa aldığım bir hayal gibi
Azımsansa ne ki varlığım
Azıcık da içime esen sevdalı rüzgâr
Meylettiğim yeni gün
Meali sönük yangın
Mizacı arsız bir sevgi gibi ıslıklandığım
Daha varmadan kabrime
Kanadığım da değil hani yalan
Kanmadığım kadar bu çarpık düzene.
Son bir vuruş da benden gelsin
Kalantor gölgelere duyduğum hicabın
Eşiğinde seken o kör kurşundur elbet elimden
Bırakmadığım asa misali asi kalemim
Boşa düştüğüm bir zamanlar şehrin öfkesini
İçime çektiğim yağan rahmeti
Üzengisi ve de ruhumun
Kırık notası evrenin
Kör noktası elemin.
Kayıt açtığım bir şiir daha bahşetti yine Tanrı
O teyakkuz ki
Sır küpü sözcüklerin tininde saklı
Mehtabı bahşeden göğe temennim o ki:
Bir kuş gibi uçmalıyım şiirin öncesinde
Ölümle dans ettiğim kaç kere imkânsızlığın güftesinde
Soldan başladığım saymaya
Sağalttığım bunca acı da başım gözüm üstüne
Bir kırbaçtır ki insanların nefreti
Ve işte inat bunca kine sevdiğimdir içimde esen yeli
Bana savuran
Beni bana sevdiren
Yâd ellerde yakılası bir türkü gibi
Ve mealim nasıl ki Türk olmanın hikmeti…
Tutarsızca sevdiğim ve d/ağlandığım ağına kapıldığım
Şu aşk ikliminde yürüyen seyyah yüreğim
Yetmedi uçan ve sonsuzluğa karışan rahmeti
Dirhem de eksilmez sevgimi
Yoktan var edene koştuğumun öncesi
Sus payı bir söylemde yaşadığım bir ömrü
Nihayetlendirdiğim kadar bu sessizliği
Şükrüm de niyazım da sonsuzdur aşkın kabrinde.
Tokuştuğum bir ağaç dalı
Varsın olsun tema’sı yalnızlığın engebeli yokuşu
Müridi ve müdavimi olduğum bu aşk ki
Huzuruna her çıktığımda Rabbimin daha da büyüyen bir sevgi yeli
Aşkın manzumesinde yaşayan yüreğin tini
Bazen susku bazen bir melodi
Konan yüreğime de d/okunduğum kadar en tepeye
Tepeden tırnağa aşkın nemi ve yaşımın bedeli
Göz pınarlarımda yaşayan acıların vasfında
Vadem dolmadan faiziyle kapımı çalandır illa ki sevgi…
GÜLÜM.