- 217 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sanat Gülümseyebilmektir
Sanat, insan ruhunun inceliklerini, resime, müziğe, şiire, heykele, mimariye, filime, tiyatroya, edebiyata, felsefeye, matematiğe, diğer bilimlere ve doğadaki güzelliklere imrenerek insanın kendi iç dünyasndaki, hayallerinde ki sırları görünebilir formlara tarafsız olarak taşıyabilme yeteneklerinin toplamıdır. Sanat, yine insanın kendi içinde gördüklerini, dışarısıyla birleştirerek ona estetik formlar vererek hoşlanmanın yüregi mutlu kılmasıdır. Büyük üstatlardan da sanata mükemmel tanımlar, yorumlar ve eserler verenlerin sayısını sanırım buaraya toplamak imkansız olacaktır.
Tolstoy, bu konuda ki bir cümlesinde bu inceliği şu şekilde ifade etmiştir: „Sanatın asıl amacı, insan ruhuna dair gerçekleri söylemektir, gündelik dille ifade edemediğimiz bütün sırları dile getirmektir“ diyerek bizi kendi dünyamızdan dış dünyaya sessizce taşıma çığlığının özünü yansıtmıştır. Yine Sartre, gökyüzüne bakarken veya „gökkuşağını“ gördüğünde şu cümleleri söylermiş kendi kendine ve gökyüzünü sanat olarak algılamanında içselliğiyle: „Tanrının yapıtlarıyla büyük insansal yapıtları aynı ruh biçimlendiriyordu; aynı gökkuşağı parlıyordu çağlayanlar köpüğünde, aynı gökkuşağı oyanşıyordu Flaubert’in satırları arasında, Rembrandt’ın ışık-gölgelerinde: Ruh idi bu.“ Diyor.
İnsan bir ruh taşıdığına göre, onu ifade etme biçimleri de olacaktır mutlaka. Sanat işte bu ruhtaki incelikleri, toplumun ilerlemesini kendi felsefesine estetiksel bir yön vererek, o toplumun bütün yanlarını en ince ayrıntılarına kadar irdelemektir, sorunların çözümünde bizzat roller üstlenerek kendine düşen sorumluluğu üzerine almaktır. Yine Tristan Corbiėre: „Gülüyorum, çünkü canımı yakıyor bu dünya“ benim derken, insanoğlu acılarını ve sevinçlerini, insanlığın kendisinden kopup ayrılamadığı, tersine geliştirme ve ilerleme yolunu aradığı, aykırı bir geleneği, merkezi sistemlere, diktatörlere, despot hükümdarlara, dikenli bir duyarlılık ile en iyi bir şekilde dile getirmek için sanatı kullanmıştır ve kullanmaktadır. Hemen hemen her koşulda gülmeyi, güldürmeyi denemiştir insanoğlu. Jary, Lichtenberg ya da Arthur Cravan’ı içimde dinlerken, karşılaştığım manzara, aslında kolkola veya atbaşı beraber giden iki karşı kutubun kaçınılmaz tezatlıklarını soyarak anadan üryan hale getirmesidir. Elbette bunları düşünürken Kara Mizah Seçkisi’yle Andrė Breton’u untursak sanata karşı ayıp etmiş oluruz. Çünkü şu anda aklıma gelen en sağlam örneklerden birisini Breton bu eserde ortaya koymuştur. Sanat diyorum sanat, o yüzden, beni ben eden, eksikliklerimi utanmadan yüzüme vuran, gerçeği gerçekle çarpan. Sanat, bütün dillerin „haz ilkesi“, laftır gerisi … düşündürücüdür onun esprisi, övgüsü, güldürüşü, ağlatışı, emektir bir heykeltraşın bir kütüğe, bir işçinin nasirlı ellerini yonutuşu. İnsanlık kadar eski, ama her gün her ruhta yenilenişi. Budur işte sanatın asıl zevki, kendine karşı gerçek değeri eleştirel bir gözle verişi …
Sevmektir yaptığın işi, yıldırım gibi düşmektir toprağa ve parçalamaktır küflenmiş, gerici, feodal gelenekleri, ezilmeyi kendi dillerinde ifade etmektir. Lüksten kaçınmaktır, hayatı yaşanır kılmaktır, yoksula nasıl yoksul olduğunu, notları normalara uymayan bir öğrenciye bu eğitim sisteminin her bireye uygun olmadığını anlatabilme yürekliliğidir, pedagojiyi ve onun körpe beyinleri sömürücü yanını analatbilme inceliğidir sanat. Verimli bir tarlanın, hangi topraklardan oluştuğunun analizini yaparak, oraya hangi ürünün daha çok verim vereceğini bütün detaylarıyla bulma yürekliliğidir. Sanat, korumaktır; dereyi tepeyi, ağacı ormanı, suyu denizi, … Sanatın inceliği gülümsemenin sembolüyle beraber yaratıcılığını yitirmiş bir topluma, kendi varoluşunu izah etme, onu yeniden ve iyiden iyiye yaratıcılığının bilincine eriştirmektir. Siyasal ve toplumsal tercilerin hemen hepisinin ilerici çizgide savaşım vererek insana, insanca yaşamanın önemini, gerekliliğini, bilincini gayretli bir çabayla kavrama ve haklı bir düzene yatırım yapma yetilerini çok yönlü ve renkli karelerde buluşturmak ve bütünleştirmektir.
Sanat bu, yerdeki beyaz fayansın üzerine duran sıcak desenlerin, asık bir suratla bile evinize girdiğinizde yüzünüze/ yüzümüze gülümseyen karelere ilişmesidir gözümüzün. Duvarda asılı duran üçüncü elden de olsa aldığımız bir sanat kopyasının bile hangi emeklerle yüzümüze gülümsediğini unutmadan ve unutturmadan ona hakkını verme tevazusudur. Duvar dibinde oynayan çocukların daha hayatın içine girmedikleri pisliklerden uzak dururken gülümseyişlerini, bağırışlarını, kahkahalarını, ıslıklarını, tezgahta gülümseyen satıcı gencin yüzünde ki sevinci, bize kahve getiren genç garsonun yüzünde ki o an ki mutluluğu resmetme sanatı, insanın kendi iceliğine yüklemesidir sanat!
Bir müzigin tınısında anlığına da olsa insanlığın derinliklerine yolculuk ederek orada bir süre insanın kendi ruhuyla ve bedeniyle meditasyona girerek her şeyden uzaklaşmasıdır. Kendini keşfederek bir birey, sosyal bir varlık olduğunu sorgulamak, sorgularken ayaklarını yere basarak yürümesidir. Sanat, insanı göklere taşımaz, yerden yere de vurmaz, çünkü o insanı, insan olduğu için; hakları ve ödevleriyle inceleyerek hayatın içinde gücünü gösterme sanatından başka bir şey değildir.
O halde gelin sanatla gülümseyelim, büyük devrimci Chemizin deyişiyle: „Gülmek devrimci bir eylemdir, faşizme inat gülümseyin!“
Saygılar ve huzurlu bir Pazar günü temenni ediyorum hepinize yürekten.
Pedagog Hasan Hüseyin Arslan - 13.02.2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.