- 423 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Konuşma Sanatı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli özelliklerden biri de, konuşabilmesidir. Konuşmak; o an içinde yaşanılan duygu halini, edinilmiş bilgi ve birikimi karşıdakine, düzgün ve anlaşılabilir bir şekilde aktarabilme halidir. Peki ama; dış dünya ile bağlantı kurmamızı sağlayan, sahip olduğumuz en önemli araçlardan birisi olan konuşma yeteneğimizi doğru biçimde kullana biliyor muyuz? Güzel ve etkili konuşma konusuyla ilgili birçok kurs açılıyor
ve insanlar buralarda eğitim alıyor olsalar da; insanın anlaşılamamaktan şikâyet ettiği günümüzde sanırım bu sorunun cevabı olumsuz olacaktır. Güzel ve etkili konuşma sanatı; doğu kültüründe hitabet veya belagat, batı kültüründe ise retorik adıyla anılmaktadır. Konuşmanın güzel ve etkili olabilmesi için; kullanılan sözcüklerin yanı sıra, ses tonuyla, nefesle, vücut diliyle, mimik ve jestlerle bir bütünlük oluşturması gerekmektedir. Konuşanın o anda ki hisleri, sözlerinin kendi iç dünyasında karşılık buluyor olması veya olmaması ses tonuna, ses titreşimine, mimik ve jestlerine sirayet edeceği için önemlidir. Çünkü; ancak yürekten çıkanlar akacak yürekler bulacaklar, dilden çıkanlar ise asla kulakları aşamayacaktır. Yürekten olabilmesi için de, kelimelerin içinin, yaşanmış deneyimlerin doldurulması, yani o duygunun konuşana ait olması gerekli. Mevlâna’nın ‘’Sen ne kadar anlatırsan anlat, anlattıkların karşındakinin anladığı kadardır’’ sözü; konuşma sırasında kullanılan kelimelerin içini, yaşanmışlıkların doldurduğunun en net anlatım şeklidir. Tabi ki; konuşmanın güzelliği kadar kısa ve uzun olması da önemli. Yaydan çıkan ok, ister hedefe ulaşamasın, isterse hedefi aşmış olsun iki türlüde hedefi vuramamış demektir.
Konumuzla ilgili olduğu için, retorik denilince akla ilk gelen, hatta temellerini atan MÖ 384 ila MÖ 322 yılları arasında yaşamış Yunan siyasetçisi ve düşünürü Demosthenes’in ilginç hikâyesinden de biraz bahsetmek istiyorum. Çok zengin bir ailenin tek çocuğu olan ve henüz yedi yaşındayken babasını kaybeden Domesthenes’in mirasına varisleri el koyarlar. İlerleyen günlerde ise çok az bir kısmını verirler. Bu duruma çok öfkelenen Domesthenes, mahkemede hakkını aramak istese de, kekeme ve anlaşılmaz bir şekilde konuşabildiği için derdini bir türlü anlatamaz. Bunun üzerine, konuşmasını düzeltebilmek ve mahkemede iyi bir savunma yaparak hakkına düşen mirası alabilmek için, yıllarca konuşma egzersizleri yapar. Yunanlı tarihçiler ve biyografi yazarları, bu zorlu mücadeleyi anlatırken; Demosthenes’in yer altına bir çalışma odası inşa ettiğinden ve bu odadan çıkmamak için saçlarının yarısını kazıttığından, ağzına aldığı bir çakıl taşıyla, elinde ki metinleri, büyük bir aynanın karşısında bağıra bağıra okuduğundan bahsederler. Bu mücadele sonucunda, mahkeme karşısında tarihe geçecek savunmalar yapsa da hak ettiğinin çok az bir kısmını alabilir ancak. Ama diğer taraftan, konuşmaları o devirde yaşayan zenginlerin ilgisini çeker. Bir süre başkaları adına savunmalar yazarak geçimini sağlar. Sonrasında mecliste ve mahkemelerde, bir kısmı da günümüze kadar ulaşmış olan ve tarihe geçen konuşmalara ve savunmalara imza atar. Ben çok kısa bahsetmiş olsam da, gerçekten okunası bir biyografi.
Söz söylemek bir sanattır. Çünkü; söz söylendiği an da sıkışıp kalmaz, evrene dağılır. Rüzgârların, akan nehirlerin, yıldızların, bulutların kulakları vardır duyarlar, hafızaları vardır unutmazlar ve ulaktırlar sessiz sedasız taşırlar uzaklara. Zaman kavramı yoktur onlara. Sen olmadığın zamanlara götürür, duyururlar yokluğunda sesini, o söze ihtiyaç duyanlara. Onun içindir; bir derenin kenarında otururken, yağmurda ıslanırken, rüzgâr bedenini sarıp sarmalarken, gökyüzünde gündüz bulutların şekline, gece yıldızlara bakarken hissettiklerin. Ve onun içindir; hayatımız boyunca söylemlerimize dikkat etmemizin gerekliliği.
Saygı, sevgi ve selamlarımla…
YORUMLAR
Konuşma sanatı; kendimizi , duygu ve düşüncelerimizi ifade etmenin, çevremiz ile etkince iletişimde bulunabilmenin, yeri geldiğinde haklarımızı savunabilmenin,... kaçınılmaz yolu. Yazınızda özlü ve güçlü bir üslupla ifade ettiğiniz gibi buna emek verilmeli, özen gösterilmelidir. Bu da geçmişten bu yana bilgi, kültür kaynaklarının sürekli beslenmesi, izlenmesi ve güncellenmesiyle yürütülebilecek emekli bir iştir.
Demosthenes örneğinde olduğu gibi ülü hatip Çiçero da kekemeydi. Bu durumundan çok rahatsız olur, ıssız kumsallara gider, ağzına çakıl taşlarıyla doldurarak konuşmaya çabalardı. Uzun süre ahdetti. Sonunda başardı . Kekemeliğini yendi. Herkesin sayıp sevdiği sözü edilir ünlü bir hatipti artık.
Yazınız çok değerliydi.
Son paragrafınıza da yürekten katılıyorum.
Her canlı, her ses, her ton; her duygu ve düşünce evrende etkileşime giriyor. Kodlanıyor. Hafızaya atılıyor.
Belki de Kuantumun başıboş gezen belirsiz parçalarını etkileyerek yönlendiriyor.
İyi üretip, iyi düşünüp, güzel konuşarak anlaşmak, böylesi güçlü olmak ne güzel olurdu.
Kutlarım.
Saygılarımla.
Ahmet Dinç
Yüreğinize sağlık...
Evet, sayın Dinç; Aristoteles'de retoriği ikna sanatının doktrini olarak adlandırmış. Bir başka deyimle, insanları en iyi şekilde ikna etmenin bilimidir, diyebiliriz.
Ancak bu bakış "gerçek"i söylemeyi önemli kılmıyor; sadece inanılacak kadar muhtemel olmayı öngörüyor.
Bu nedenle iyi bir rerotik itibarını yitirebililme olasılığını da içinde taşır -özellikle politikacıların halkı ikna etmek için kullandıkları retorik göz önüne alınacak olursa...
Sizin de değindiğiniz gibi retorik bir tekniktir. Hem de güçlü bir teknik. Ki bugün üniversitelerde, akademik egitimde mutlaka işlenmesi gereken (tamamlayıcı) bir ders olarak da verilmekte,
Ancak retoriği kullanmadan önce "ahlaki" bakış açılarını da iyi tartmak gerekir...
Bilgilendirici ve yalın bir makaleydi.
Teşekkürlerimi ve saygımı bıraktım, efendim.