- 374 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BESER…
Küçük bir kasabada yaşarken herkesçe tanıdık ve falancının kızı, torunu ve ya eşisin evin şu komşunun bitişiğin de tarlanın az yukarısında aşağısında ne ağacı yetişmişin kadar bilinir. pekiyi büyük şehirlerde öylemi? bir kapı zilinde işimin yazar oda niçin yazar biliyor musunuz? misafir ve mektup. evrak gelince rahatlıkla size ulaştırılsın.
Benim bana tanışıklığım sevimsiz bir adamla 20 yasında yaptığım evlilik sonrası anlaşmalı bir boşanmam olmuştur. başını koca şehrin göğsüne yalayan bir apartmanın sekizinci katında oturmaya karar verirken en çok kalabalık içinde yaşadıklarıma dert ortağı olacak birilerini bulacağım umdu vardı.
Adı üstünde umut etmek. ve aylar geçti kendi ayak seslerimin dışında kimseye bir merhaba diyememiştim. köyden indim şehre ana lazım olan yiyecek içecekleri alıp geri evime dönüyorum sadece.
Bu ay faturalarım çok yüklü gelmiş son yatırılma tarihlerine bir göz atıp üstümü giyip bir an önce yatırım bir derin nefes almak istiyorum.
Allah’tan faturalarımı nerede yatıracağımı konusundan mahalle bakkalından bilgi sahibi idim; hem yürüyüşüm eder hemde çevreyi tanıma bazından minibüsü tercih etmedim.
Sağ tarafıma aldığım gidişi yolunu yavaş yavaş yürürken. Dün ve bu gün ki özlemlerim ise Çok sesli düşünme şansını yakalamıştım. Dün ki özlemlerim çocukluğum aileme ait özlemlerim idi; Bu güne ise şu kalbime sıcaklı verecek bir insanın varlığı idi; geçtiğim yol güzergâhında yüksek yüksel binalar çocuk parkları vardı. Çok nadir yeşil alanları da görüyordum. Yeşil alan derken halen bir binanın oturtulmadığı arsalardı.
Kocaman bir dut ağacının etrafında yedi sekiz yaşlarında kız çocuğu hoplaya zıplaya oynuyordu. Başlarında da onların güvenliğinde sorumlu beyaz yazması sade kıyafetli bir teyze duruyordu. Babaanne de olabilir annende ve tahminen seksene yaşlarındaydı. Memleketten buraya geldiğimden beri ilk bu kadar yürüyüş yapmaktayım. Biraz dizlerimde hamlama olduğunda. Oturacak az nefeslenecek yer arıyordum.
Az kadının yakınında bir taşın üzerine ceketim; koyup oturdum. Öğlen güneşi tam alnın ortasına vuruyordu. Güneşle sanki yıllardır görüşmemiş iki dost gibiydik. Etrafımdan kız çocukların ciyak ciyak seslerinde rahatsız olmuyor; tam tersine huzur buluyordum. İçimden bir his kalkıp onlarla koşup oynamak bile geliyordu. Bilmiyorum o ara ne olduysa çocukları izleyen kadının beni izlediğini fark ettim. Ya birine benzetti yâda öylesine beni inceliyordu. O arada kızlardan biri oynadıkları oyuna öyle fazla kendini kaptırmış olmalı ki. Lastik topu kafamın ortasına indirdiğini görünce yerinde döndü kaldı.
Karşı çaprazımda oturan kadın yerinden ok fırlayıp önce kız çocuğuna sarıldı. Onu korkutmama adına cesaretlendirecek bir şeyler söyledi. Sonra bana mahcup bir şekilde dönüp defalarca özür diledi. İşte kadınla ilk konuşmamıza vesile olan topun kafama gelmesi idi;
İki kız çocuğu az uzaklara dağılıp bir şeylere aramaya başladıklarını boş boş izlerken. Yaşlı kadın da daha önce üzerine oturduğu karton parçasını alıp yanıma oturdu.
Yanıma oturur oturmaz yaşlı kadın
Yaşlı kadın -merhaba… Ben beşer ya siz? Dedi.
O bembeyaz yüzüne baktım yüz mimiklerine ne kadar hoş bir kadın dedim içimden. Adı besermiş ? Bizim orada bu işimi karabel tarafında tek tük rastlanır.
Ben ona Zaralıyım deyince biraz böyle hüzün korku yayıldı yüzüne anlayamadım. Üzerimde yer, mekân tarifimden sonra ağzında ilk şu cümle çıktı "ceza evine yakındır siz evler,"dedi.
Zeynep -evet. Aynen
beşer hala- kızılırmak kıyısına nasıl geçiniyor. Tarlalar kavak ağaçları halen güzel ve yeşil mi? Kızılırmak insanların hor kullanımı sonrası ilgisiz akıp gidiyor.
Zeynep - Beydağ köşe dağı dağları duvağını açmamış gelin gibiler; birde o yeşil kavak ve söğüt ağaçları ise görev teslimiyeti yapmışlar. her türlü meyve ağacı var bizim oralarda.
Teyze ile tanışıklığımız çıkacağını his ettim. çünkü bu kadar memleketim özlemle soran birisini görmedim. gördün mü derseniz ;evet, o da sadece zara da doğup büyüyenler olurdu..
hiç kendim araya girmeden beşer hala neler neler anlatı neler.
Beşer hala benle anılarına yani sırlarına bir ortak bulmuştu. Fakat biraz benim bu sırları konuşma olarak bırakamayacağımın iznini almaktı. Bir gün anlattıklarını kaleme alacağım sözünü alınca; daha bir rahatlaşmıştım.
Kendince kayıp yıllarını anlatmaya başladı.
Beşer hala- annemi hiç tanımamış bir çocuktum. Üvey anneler biri gitti diğeri onun bıraktığı yerden devam etti. Eteklerimin ucu ve bluzumun onu hep ıslaktı. Evin içindeki eksi peynir. Çökelik kokusu gerek; yanan odun tezek kokusundan uzaklaşmamın tek adresi köy çeşmesi idi; yaşım daha ön dört buçuktu. Çamaşır çitiler iken köyün sagarken ahirda ki hayvan gübresinden tezekler yaparken şahı ben ne zaman bu kadar büyümüştüm. Karşımda bana büyümemenin sürecini anlatacak hiç kimse yoktu. Bu son üvey annemde benden çok büyük biri değildi. O çocuktu ben o çocuğun çocukluğuna armağan edilen başka bir çocuktum. Çok tarlası bahçesi çalı çubuğu olan bir aile değildik. Babam komşuların fazlalık saydıkları işlerini görürdü. Bazen karşılığında para bazen de un bulgur verirlerdi. Üvey anamın genç olması bırakıp onu başka yerlerde çalışmamayı tercih ediyordu. Bu arada kardeş sayımız a yeni kardeşler ekleniyor. Bir kazan pişen yemek öğünlere bölmemiz imkânsızdı. Tabi birinin yemek payını diğerlerine bırakma zamanı gelmişti. Gerek babama gerek onun gibi kadın meraklısı adamlara eş bulan bir havadis amca vardı. Bir cumhuriyet altını eşine birer kilo kuru yemiş elbiselik vermeniz yeterliydi. Günlük işlerimize sabahın erken saatlerinden başlardık. Sanrım öğlene doğru idi; havadis amca ve yanında iki kadın bir erkekle geldiler. Direk misafir odasına geçtiler. Bizim misafir odası el dokuma halılar ince ince işlenmiş kırlentler çok güzel bakıyordum.
neye gelmiş olabilirler konusunda hiçbir fikir yürütemiyorum. ve ocakta bir ateş parlatmışım ki! işli bir demlikte şu kaynamış ve çay demlemeye çalışıyorum.üvey anam avuçlarının içine dairler çizip yani kına yakılacak bana duyurusunu yaptı. bir eşya gibi gelenlere verilmişim.ben kimim ki! kim neyi soracak bana.böylesi daha iyi en azından çocukluğunu bana yük eden üvey anamdan ve doğuracağı çocuklardan kurulmuş olurum. fikrini taşıyorum.beni alacak adamın adı ne hangi köylü hiç soramadım.üç güne gelip beni alıp gidecekler bilgisini almıştım.
sadece üç gün ün var veda edecek bir tek anamın mezarından başka bir şeyim yoktu..
O gün gelip çattı. Giydirdiler üstüme beyaz bir yatak çarşafı örtüler lakin gelin olup giden benim be üvey anam hıçkıra hıçkıra nasıl ağlıyordu. Onun ağlama sebebi de gelin olurken babamın ona aldığı elbiseni bana giydirmeleri idi;. Ne yapsın ilk defa bir kıyafeti olmuş onu da bana kaptırmıştı. Araç falan yok tahmini yürüyoruz beyaz örtünün altında önümde giden karartılara göre adım atıyordum. üvey anamın kara lastik ayakkabıları ayağıma ne büyükse ayaklarımda çekiştire çekiştire yürüdüm.
Yol boyunca başka köylerde dinleme molası verdik kimi kirveleri idi; kimide hala teyze kızıydı. Üzerimde ki örtüyü kaldırıp bakanlar inanılmaz övgüler yapıyorlardı. Beni almaya gelen kadın ise en büyük eltimiş. her şey onun ekseninden dönüyormuş.
Orada kadınlara artık ve yorgunluğunun biteceğini bir kenar oturup dinlemek istediğini söylüyordu. Yani tahminime göre üvey anamın bir tekrarı kadınla karşı karşıyaydım.
Zeynep- yaaaa!…
Beşer hala- bilemem ki kimdi? Gecenin bir yarı eve varmış beni soğuk ve loş bir evin içine soktular. Evde sesler var kime ait olduğunu bilmiyorum. Kadınlar yatak açtılar iki küçük kız çocuğunu yanıma getirip kızlarla uyusun deyip çıktılar…
Zeynep- ya ben eşini merak ediyorum
Beşer hala -etmeeeeeeeeee… Bence,))sabah oldu. Bir iki komşu kadın geldi. Çok sesli konuşmuyorlardı. Alçak bir sesle" dikkat edin kıza" hepsi o kadar.
Günlük gelen giden benim misafirliğim bitmesine yakın his ediyorum bulaşık yıkatıyorlar dikiş diktirdiler. Bir iki testten geçirdiler benim
Gaz lambası bir tane evin içinde dolaşıyor yani bir ışık bir karanlıkta kalıyordum. Birden odaya gürültülü yürüyen biri girdi gelip üzerimde ki örtüyü çekip aldı. Ve yüzümü görünce kitlendi. Sonra bi sakinleşti üstünde ki elbiseleri çıkarıp üst üste yığdı. Yatağa girip uyudu.
Zeynep- nasıl yani.
Beşer hala -uyudu dedim ya! Bende gidip onun yüzünü çevirdiği tarafa girdim uyumuşuz öyle
Zeynep-yani… Yok, bi şey
Beşer hala-he yok bir şey. Kim bilecek o bir şeyi adam onun sırtını işittiğime seviniyor. Sabah erken hayvanları alıp gidiyor bey dağına geç vakit dönüyor hal mi kalıyor hayvanların peşinden geçmekten.- -kaç ay böyle kaldınız
beşer hala- midem üşütmüş olmalıyım ki bir kusma başladı.ve yemeden içmeden kesildim .eltim uyanık kadındı .hemen hastaneye gitmem konusunda bir hazırlık yaptı kadın haklı hamile olabileceğimi düşünüyordu.
Kimle gideceğim belli benim yatak arkadaşım nebi ile gidecektim bize yol yemek ve doktor parası verildi. Divriğiden gele bir kamyon var ona binip ilçeye gidecektik. Beklediğimiz kamyon biraz gecikmeli de olsa geldi. Benim yörenin bütün yeni gelinleri gibi ağzım burnum puşi ile kapalı sadece gözlerim açıkta da. Birilerinin yardım ile kamyona binmiş tahta tabureleri önce binler almış biz direk dizlerimizin üzerine çöktük ilçeye gidenlerin telaşı peynir bidonları ve yumurta sepetleri dizilmişti. Tanıdık birine rastlarım ümidi ile şöyle etrafımda göz gezdirdim. Kimseyi tanımıyordum. Ne kadar yol aldık bilmiyorum bir gürültü ile kamyon durdu herkes indi aşağı ne olup bittiğine bakmak için. Bir ben kalmıştım hiç kimsenin umurunda değildim. Tahmine bir saat öyle kaldım yerimde.
Birilerinin kamyonda unuttuğu eşyasını almaya gelirken benim orada olduğuma şaşırmış sadece "sen kimsin" dediğini duydum.
Sesine geldiği tarafa baktım ki ne göreyim Allah’ım mavi gözlü bir adam kalbimin üzerinde ipek böcekleri uyumuş gibi sesimi nefesimi kendimden gizledim ya adam anlayacaksa abooooo ben ederim.
Neyse çok zaman sonra kamyonun arızası bulunup çözüldü ve biz devam ettik ilçeye geldik herkes çil yavrusu gibi dağılıp gitti ben ve divane yârim kaldık ortada ona kalsa nere gideceğimizi akşama kadar bulamayız artık yol gösterici ben o peşimde geliyordu. Hastaneyi bir iki adam sorduk onlarda az carsı merkezinde uzak şurada, buradan yürüyün çıkar karşınıza dediler. En nihayetinde hastaneyi bulmuş. Sıradayız sence bizden başka kim sırda vardı.
Zeynep-mavi gözlü oğlan
Beşer hala-evet… Hemde gözleri hep gözlerimin içinde. Doktorlarla tanıdık gibi konuşuyor şakalaşıyordu bu arada. Birbirlerinde hocam diye itap ediyorlardı.
Doktor beni içeri çağırdı. Divane yârim birileri ile dalmış sohbette ben hiç umurunda bile değildim mavi gözlü oğlan önde ben arkasında girdik doktorun odasına. Ona Türkçe bir şeyler söyledi. İşin tam tersi ben Türkçeyi de. Çok net de bilmiyorum.mavi gözlü oğlan bana Kürtçe neyim olduğunu sordu sonra doktora anlatıyordu.doktor ilaçlar yazarken. Bir yandan da bir şeye öfkelendiğini fark ettim gerçi benim bir saygısızlığım olamamıştı neye kızdığını o gün anlamamıştım. Meğersem yaşımın küçük olduğunu babama ve eşimin tarafını kızıyormuş. Hep beraber geldik. Çarşı merkezine maviş gözlü oğlan ve divane yârim ile gidip ilaçlarımı almaya. Benim gibi birkaç kadınla kaldık köylerden gelen traktör kamyonların park ettikleri yerden. Yol üzeri oturduğumuzdan adamlar bizi süzüyorlardı. ilk defa bu kadar korkmuş ürkmüştüm. çünkü adamlar bıyık bürüyor.Arzulu bakışlar atıyordu bize anaaaaaaam. Neydi buralarda kadının varlığı ve biz nereden gelmiştik ki bu pis gözler üzerimiz idi;Aslında açık bir yerimiz yoktu sadece gözlerimiz görünüyordu. Belki de kaplı olmuş cazip geliyordu o düşünceleri taş olmuş adamlara
Bizimkiler gelene kadar orada ki kadınlarla konuşarak bir birimizden bir nevi kendi kendimize savunmayı geliştirdik. Ve tabi ki orası Zara idi,. daha ne beklenirdi. Anadolu’nun her yerinde sıfırlanmış insan topluluğundan ibaretti Çerkez, haymana kurdu. Karslısı, Boşnak, ermeni, yani karmaşık bir yerdi. Kendini kendi toplumunun dışında aramayacaksın. Olay bu kadar netti.
Hani bazı belgesellerde olur ya hayvanlar sürü halinde gezerdi. Bizde aynen o durumda idik;
İşlerimiz bitince köyümüze doğru yola çıktık benim hastalığım ufak bir idrar enfeksiyonu ve midemde reflu varmış. Oysa evdekiler bebek haberi bekliyor bizden.
Eltim bizi köy meydanında çocukları ile bekliyor. Kocama bir dev anası görünümde ellerini beline sabitlemiş
Sadece bana dönüp "eeee" dedi.
Ben im ona cevap verme şansım yoktu ona gelinlik ediyorum saygının en yücesini görüyordu benden kadın.
Konuşuldu edildi. Benim yüreğimi aklımı alıp giden o mavi gözlerde. Konuşulurken duydum yani adı veli olan köy öğretmenin de.
Her neye doktor olayından sonra biz rutin işlerimize dönüş yapmıştık. Bizimkiler toprak havalandırmaya gitmişler Eltim de arkalarından yemek götürmüştü yani yan işlerin müdiresi idi; evimizin için loşluğun kralımı gibiydi. yanında birinin varlığını aldığı nefes ve sesle birde giriş kapısının o çirkin gıcırtısıyla da anlaya biliyorduk. Kapı sesinden birlerinin geldiğini anladım ve bir çocuk ağlaması oda eltimin ortaca oğlu mesut’un sesiydi. Ayağı oynarken burkulmuş, Öğretmeni Veli kucakladığı gibi bizdeydi. beni çocuğun annesi sanıyormuş. Direk çocuğu tahta sedirin üzerine koyup yenge siz ilgilenirsiniz dedi.
Ben evet anlamından başımı salladım. Mesut belki ağırından beklide hayazlıkdan öğretmenin boynuna sarılmış bırakmıyor gitme diyor ona. Tabi ben mesut yaklaşıp, veli öğretmenini bir an önce azat etsin niyetindeyim. O ara da nasıl olduysa Veli öğretmen, ben, mesut adeta içi içe geçmişiz.
Bu arada ne yaptığımızı bilmiyoruz. Sadece veli öğretmenin ellerinin memelerime iliştiği an koptum andı. Ne edeceğimi bilemedim.
Veli Öğretmen çok uyanık küçük küçük buseler kondurup yanaklarıma ve dudaklarıma geçiyordu. Anladım ki oda geçen hafta ilçe de ki hastane maceramızda beni unutmamıştı.
Zeynep- ilk dokunuş kutsaldır bir seven için demi.
Beşer hala- elbet ki kutsaldır unutulur mu? Düşte gerçekte seninledir.
Köyün kadınları bizim ayağı incinen haylaz mesuttu görmeye geldiler ve kendi arlarında konuşurlarken duydum benim kısır olabileceğimin doktor değil de. Zara merkezde ermeni kızı sonra Müslüman olmuş bir kadının kilit tedavisi yapıp hamile kala bilirmişim. Onlar kendilerince bana açıyor eltime merhamet etmesi konusunda söylemlerde bulundular eltim durur mu ertesi salı günü bizi koyun altındaki yolun başına dikti… Zara ya yolcusu birkaç köylüde bekliyordu. Bir yukarıda adamlar toplanmış kendi aralarında konuşup gülüştüğü sesler geliyor kulağıma ama kimlerin olduğunu bilme şansım yoktu.
Yine tek tek gelen kamyonun kasasına doluştuk yola çıktık. Başımı kaldırıp ne gökyüzüne nede yanımda kilere bakabiliyorum eltim kaynım yanımdalar.
İlçe gelinceye kadar nefesimi bile sakladım ciğerlerimden. Zara’nın eski konaklarının bulundu sokağa girdiğimizin bir iki dakika sonra koca tahta kapısı olan bir evden içeri girdik yaşlı bir kadın bizi hoş karşıladı vişne şerbeti ikram etti. Ve küçük bir odaya aldı beni ve eltimi de.
kadın karnıma bazı kokulu yağlar sürerken kulağıma eğilim "çocuk istiyon mu ,"dedi
Normalde tanıdıklarla konuşmayı unutmuş ben; bu kadına nasıl cevap vermem beklenirdi.
Sustum başımı önüne eğip gözlerimi o kadından kaçırdım.
İşlem yaparken kat kat bezler sarıp karnıma ve dualar edip küçük bir kilit karınım üzerinde kapatıp anahtarını bana verdi. Yedi gün sakin açma düş alma esin elleşmesin seninle deyip beni uzandığım tahtada sedirden kaldırdı.
Hayatım İlk defa bir insan manifaturacıya beni götürmüş; iki elbiseli kumaş almıştı. Eltimin abisinin kızı evleniyor kendisine alınca beni de aradan gönül okşanmıştım.
köye dönünce Ben kilitli bir şekilde sedire uzanmış hiçbir iş görmüyorum.
çünkü ebe kadın eyle dedi. Dedim ya düğün hazırlıkları başlamış küçükbaş kümese hayvanlarının en etlisi kesilip pişirmeye hazır edilmişti. Bana verilen talimat kesinlikle bu küçük mutfak da çıkamam di. Gelen misafirler oda alınmış yemekler yeniliyor. Gelen sesleri dinliyorum onları dinlemek bile bana iyi bir uğraştı.
Tabi yoğun rakı kokusu evi sarmıştı. Herkes düğün de hayal çekmeye gitmiş benim eltim halay başı kadın oynamayı seviyordu. Ben onların umurumda değildim. Misafirlerden artan yemekleri tabağa doldurup ocakta harıl harıl yanan ateşin karşısına geçtim. Çok süre geçmedi dış kapı o meşhur gıcırtısı ile açıldı. Zaten kapı vurma ve kitleme olayı yoktu. Elimde ki yemek tabağını yere bırakıp ün torbaların arkasına saklandım. Gelini de merak ediyor. Kalbim yerinde fırlayacak gibiydi. Asıl kimin geldiğini söylesem inanmasın
Zeynep- biliyorum. Veli idi;
Beşer hala- eve gelen o idi; usulca beni m sakladığım yere doğru yürüdü. Nefesimi kokumu his ediyordu.
Zeynep- buldu mu seni?
Beşer hala- bulmaz mı? Vücudumun keşfini yapan adamın yek parçası olmam dakikalar sürdü.
Zeynep- rızalık yok muydu?
Beşer hala-ne diyen şen kız. Bedenimin kadınlık hislerini yaşamış mutluyum. Ama korkuyorum da gelen olur sonrası duyan olur ben ederim
Zeynep-veli öğretmen sonrasına bir şey dedi mi?
Beşer hala- ilk birlikteliğimin oluşuna anladı. Kimse ye dememi beni alıp gideceğini söyleyip geldiği gibi gitti.
En nihayetinde o geceyi hayaller kura kura sabah ettim. Benim yarım akılı herif ise bana bir tuhaf bakıyor. Üstüme zıplayacak bir tavşan gibi sürekli eli cinsel organına gidiyordu.
Bir karışık haller dönüyor ya bu veli öğretmenle yaşadıkları mı gördü; yâda birileri buna bir şey dedi. Bilemiyorum eltim benle ilgili bir sıkıntısı yok asi işine tam tekmil hazırdım. Ama bir gün konu neydi tam hatırlamıyorum tartıştı benle" sen kız bile değildin çarşafını istemedim senden," dedi. Ne diyeceğim bilemiyorum bakire olmanın niye peşine düştü bu bu gün dedim. Gizlice onu takip ettim. Bizim ahirin üstü samanlık da. Önce o samanlığa doğru ilerleyip kapıyı çekti. Ben ayak ucuna başa başa kapının önüne geldim.
Zeynep-ne vardı orada
Benim beş yıl kıçıma sarılıp yatan yarım akılı kocama onunla bildiğin gibi sevişiyordu.
Zeynep- şaka… Demi
Beşer hala- ne şakası elim benden başkası ile cinsellik yaşamayacaksın dediğinden herif bana siftah yapamadı. Bu sefer bana gün doğdu veli öğretmen konusunda niyeti bozdum…
Evde herkes uyuduğunda onu samanlığa çağırıp doyunca sevişiyordum. Bu bir yıl adar devam etti okul kapandı veli öğretmen İstanbul’a gitmişti. Eve sığamıyorum dağa sığamıyorum içimde bir şeylerin varlığını his ediyorum midem her şeye bulanıyor elden ayaktan düşüp yatalak oldum.
Bunu fırsat bilen kadınlar direk beni adamfakırlı hoca ya yolladılar. belki üç harflere karışmış olabilirmişim. Yolun yarısı at eşekle diğer yarı yürüyerek adamfakır köyüne hocanın evine vardık. Hocam fildir fildir dolanıyor bizimkilerle sohbet ediyordu. O arada herkes dışarı çıksın bir gelin kalsın dedi. Gözünün yağını yiyeyim hoca bluzumu yukarı sıyırdı memeşiler meydanda uçları ile oynuyor bil eli ile diğer eli ile göbeğime bir bakır taş koydu. Sebep göbeğimden aşağısı üç harflilerin eline geçmiş tatlı konuşuyor. memelerimi bırakıp dönümü aşağı indirmeye uğraştı tabi ben ise sımsıkı tutunuşmuşum dönümü oramı görmesin. O direniyor bende ondan daha çok direniyorum baktı ki gücü bana yetmiyor oramı göremeyecek bakır taşı bir kenara fırlatıp " seni kurtarmama izin vermiyorsun suyun suya karışması lazım kızıııııım ,"dedi.
Zeynep- sıktır oradan pezevenek! diyeydin
Beşer hala-yahu bağırsam dışarıdakilerin tepkisini tahmin edemiyorsun. Bırak kalsın üç harflilerimle beni baş başa dedim. Ve kalktı dışarı çıktım. O gün hocanın muska ve o işi yapma olayından kıl payı kurtulmuştum.
Artık köyde üç harflilere karışmış mazlumun genç karısı idim; benle konuşmak istemeyenlere bu vesile ile gün doğmuştu. Veli öğretmenin gidişin üzerinde bir ay geçti geçmedi bilmiyorum ilçeye sıkça gidip gelen kor Hasan amcayı dört gözle dönüşünü bekliyorum çünkü bana mektup gönderecek kör Hasan amcada getirip bana verecekti. Akşamüzeri ilçeye gidenler yavaş yavaş dönüyorlar iken ben kapı aralığında onları izliyordum. Kör Hasan çaktırmadan kapı aralığında bana bir mektup uzatıp gitti. Mektup gelmişti orada ne yazıp yazmadığını birine okutmadan bilmeyecektim.
Eltimin haylaz oğlu mesut da biraz para şeker verip okuturum düşüncesindeydim ki yukarı mahallede bir gürüldü gürül koptu sesler yükseldi benim kimler diye bakmaya yetkim yoktu gelenlerden bir anlatır öğrenim hissi ile mektubu göğsümün arasında sakladım.
Kapı pencereyi kapatmıştım fakat dışarıda ki gürüldü gürül bizim kapının önünde patladı. Pencerede ki perdeyi araladım ki ne aralayım veli öğretmenin annesi sultan hanım. Kadın o çirtlak sesi ile herkesi toplamış başına eltime bir şeyler anlatıyor. Bir yandan dizlerine vuruyordu. Eltimin eve bir hırslı gelişi vardı. fena korkuttu beni ama konuyla bir alakam yoktur. deyip kendime teselli veriyorum. Eltim kapıyı açar açmaz bir panter gibi üzerim atladı. Elinde ki kısa sopa ile kapa etlerime vurmaya başladı. "seni or...spu bize bunu da mı? Yapacaktın" diyor sadece ah kör Hasan amca sen bana yazılan mektubu velinin annesine onun kinde bana vermeseydin bütün bunlar yaşanmayacaktı. Onun da bir suçu yok okuryazar değil zarfların üstünde ne yazıldığını bilememişti.
Ben koynum da ki mektubu okutmadan ocak da. yanan ateş içine attım. Bana yazılanın da bütün köylünün dilindeydi.
Beni sabah erkenden alıp babamların evine bıraktılar. İşte asıl işkence zulüm orada başladı ne kadar eş tazelemek isteyen erkek varsa bizim evle mekik dokuyordu. Evet, veli öğretmenle bir sevgi yaşadım. Sonuçlarına katlanıyorum baba evindeyim bari dokunmasınlar bana işlerine güçlerini göreyim. Yok, anam oda yok
Ben ağlıyorum gökyüzü benle ağlıyor. Üvey annemin bana dediği o son cümle, git orospuluğunu başka yerde sürdür benim evimde değil…
Ele ayak çekilince kendim kızıl ırmağın sularına teslim etmeye hazırladım. Hava karanlık sadece köpeklerin uğuldamasını duyuyorum. Ayaklarımın bastığı şu birikintilerine dalıp çıkıyordum. ve geldim eski köprünün başına atamakla atamak arası gelip gittim. Yağmurun kardeşliğini babaannemin anlaştığı masalarda dinlerdim. Bana neden kardeşlik etmesin bende ona dedim…
Gün daha ağarmak üzere üşüyorum bütün bedenim buza kesmişti. Bir evin ışıkları yandığını görünce gidip kendimi ısıtacağımı düşündüm. sonra da gider karakola durumu anlatırım kolluk güçlerine dedim. Işıkları yanan evin bahçe kapısını açıp ışığın süzüldüğü pencerede içeriye baktım ki. Adamın biri ibadet ediyor. Hafifçe bir iki kere pencereyi tıklattım. adam helam ki duymadı.
Ben öyle sanıyorum duymadığını ibadetini bitirip secdesini tahta sedire baraktı ve kapıya yöneldi belli ki oda beni fark etmişti. İçeri aldı beni kalınca bir örtü getirip dizlerime çekmemi söyledi. Adam nereden geldiğimi merak ediyordu. Öncelikle sakinleşip ona anlatacaklarımın olduğunu düşünmüş.
Ve öyle oldu başımdan geçenleri anlatım beni karakola götürmesini istedi. Oda bekle biraz ortalık durulsun dedi.
O ev ihtiyaçlarını alıp eve gelip benle sohbet ediyor beni tanımaya çalışıyordu kendisi gayri Müslimlerden sonra ki yaşan göç nedeni ile din değiştirip memlekette kalanlardandı..
Zeynep-Eee ! Ne karar verdiniz
Beşer hala- yanına sığındım adamın duyumlarına göre o gecede benim kızıl ırmağın sularına karışıp olduğum kabul edilmiş…ölenin arkasından bizde yıllarca hiç konuşmadık...
İki baş kimsesizdik ve bir yakının özel aracı ile önce Sivas’a oradan İstanbul’a geldik.- çoluk çocuk var mı?
Beser hala - bir oğlum var. Baba adı veli kendi adı veli oldu.
Zeynep-aaaa. Yani düşündüğüm gibi mi?
Beser hala evet. Canım
Zeynep- nasıl dayandın ailenin yokluğuna pekiyi
Beser hala- onlar nasıl yokluğuma dayandıysa bende öyle dayandım.
Zeynep- ama veliyi seviyordun ya onun yokluğu
Beser hala- veli kendinden bir parça bırakmıştı benden asıl onun bensiz nasıl yaşadığına bakmak lazım.
Zeynep - haklısınız…
Beser hala evet haklıyım
Zeynep- görmek ister misin? Eğer halen yaşıyorsa
Beser hala- tabi ki. Görmek isterim
Zeynep- az bekle birine ulaşıp sorayım onu
Beser hala- tamam…
Beser halının o gün yaşadıklarının mimarı teknoloji sayesinde anında gözlerinin öne gelmiş oldu… Ve sustu hiçbir şey söyleyip yerinden usulca kalıp kız torunları alıp gözden kayıp oldu…