- 233 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Buradan Çıkmak İstiyorum
"Bu satırlara, bir süredir günlük rutinimi etkilemesini istemediğim, yine de bazı geceler ısrarla rüyalarıma misafir olan uzun gölgemsi kişi hakkındaki ayrıntıları unutmamam ve gözümde büyütmemem için yazılmış belgeler niteliğinde bakıyordum. Bir adının olmadığını söyledi bu yüzden ona nasıl hitap edeceğimi bilmeden, bir kurgu oluşturmaya çalışıyorum. Oldukça gerçekçi bir sahne düzenleyen zihnim, hatırladığım tüm ayrıntıları silmesin diye uyanır uyanmaz not almak durumundayım, parçaları yazdığım sürece bütün olaylar ve hissettiğim duygular benliğimi hiç terketmiyor ne yazık ki..."
Kalemi bıraktım. Arkama yaslanmadan önce alnımı ovuşturdum ve derin bir nefes alarak başlamadan önce sayfanın kenarına yazmayı unuttuğum ufak bir başlık attım
Gün 3
"Bunu yazarken diğer iki rüyayı gördüğüm günlerden farklı bir şey yapmadan uyuduğumu söyleyerek başlamak isterim. Ruhum, tabiki de dingin değildi, fakat herhangi trajik bir durum da yaşamamıştım. Yalnızca çoğu zaman insanın aslen yalnız olduğunu düşündüğüm ufak bir zaman dilimi vardı, sonra çoğu zaman düşündüğüm gibi ’acaba rüyama girecek mi?’ Diye bir cümle aklımdan geçirmiştim. Fakat bu kadardı, diğer günlerden farksız bir biçimde az sonra gireceğim alemden habersiz karanlık odamda uykuya dalmayı beklemiştim
Bu sefer köprü niteliğinde olan herhangi bir ikincil rüya görmedim. Yalnızca aynen uyuduğum şekilde yine ve yine karanlık olan, tüm eşyaların yerli yerinde olduğu odamda uyandığımı hatırlıyorum. Öylesine bu dünyadan görünüyordu ki, eğer pencerenin önünde dikilen siuletini görmemiş olsaydım gece ansızın uyandığımı rahatlıkla düşünebilirdim. Ay ışığı olduğunu düşündüğüm aydınlığın odanın siyahının bir kısmını az da olsa böldüğü, onun gölgesinin de odamın halısındaki aydınlığı böldüğünü uzandığım yerden izlemekteydim
Ters uyumamıştım, fakat rüyaya uyandığım andan itibaren bir terslik sezmiştim. Başımın sol tarafında birkaç karış ötede pencere vardı, çok az uzağımdaydı, ama görüntüsünü net olarak göremiyordum, bir tür (nasıl denir) his gibiydi. Karaltı gibiydi, gerçek gibiydi ama değildi
Elimi destek olarak kullanarak başımı yastıktan kaldırdım ve saçlarımın arasından yüzüne baktım. Gülüşü oldukça hafifti, neredeyse yok gibiydi hatta. Sakince pencere pervazına bakıyordu, konuşmayacağını düşündüğüm için duyabileceği kadarı ile mırıldandım
"Yine burdasın.."
Bunu söyledikten sonra aklımda ’acaba onu ben mi çağırdım ya da çağrıma kulak vermek için zihnim onu önüme mi attı?’ sorusu dolandı ufak birkaç saniye. Birkaç saniye de ben onun cevap vermesini bekledim. Zaman uzadıkça uzadı. Nedensizce gerilmiştim. Küçükken de rüyada olduğumu anladığım rüyalar görürdüm fakat genelde her yerin yıkıldığı ve ailemi kaybettiğim alışılagelmiş rüyalar olurdu, bir türlü içinden çıkamazdım..
Bana çevirmediği yüzü ile konuştuğunda ufak bekleyişim bitmişti
"Geçen sabah.. uyanır uyanmaz sol bileğine baktın" hangi geçenden bahsettiğini anlamaya çalışırken devam etti
"Sol bileğine bakıp, orada dimdik bir çizik hayal ettin.."
Ses tonu hatırladığım zamankine göre fazlaca garipti. Sanki uzaklardan duyuyormuşum gibi, çok alçak bir tonda güzel bir türkçe ile konuşuyordu. Eğer söylediği şey kafamı kurcalamasa, sesinin naifliği konusunda daha bir sürü şey düşünebilirdim.
Ürkünç naifliği hakkında
"Anlamadım, neyden bahsedi-"
"Hayır, reddetmeye kalkma. Hatırla. Bir çizik hayal ettin, dikey olursa dikilmeyecek uzunlukta o ince mavimsi damarlarının arasında bir çizik."
Hâlâ yüzüme bakmıyordu, kendimi garip bir şekilde halsiz hissetmeye başlıyordum. Yatak başlığına yaşlanmayı bile düşünmüştüm, yorgunluk aniden çökmüştü
"Tıpkı şimdiki gibi hissettiğin o sabah, neden bunu düşündün?"
Bu hissi o mu sağlamıştı? Aniden hasta hissetme sebebim hatırlamam gerekmesi miydi? Gözlerine baktım, başını bana çevirdi. Siyah ve parlak hareler dikkatlice benimkilere doğru bakıyordu, sanki tek net görebildiğim yüzüydü
"Bilmiyorum"
"Biliyordun"
"Hayır, gerçekten... bilsem bile hatırlayamadım" beni biraz daha izlediğini hatırlıyordum
"Eğer öyle bir çizik olsaydı ve tüm kanın oksijen ile buluşsaydı, bir daha hiçbir sorun yaratmayacağını düşündün" kaşlarımı çattım, hasta olduğum günlerin sabahından mı bahsediyordu acaba
"Ne.."
"Neden?" Elimle alnimi ovdum. Sorgulanıyor gibi hissetmek istememiştim, tek istediğim konuşmaktı
"Bilmiyorum"
"Neden düşündün?"
"Bilmiyorum dedim ya, aynı anda bir sürü şey düşünüyorum nerden bileyim?"
"Hayır... Ölümü ilk defa bu kadar net hayal ettiğine şahit oldum"
"Ne" dedim anlamayarak bu sefer. Yorgunluk algılarıma da işlemişti. Gözlerime hala aynı garip ifadeyle baktığı için derin bir iç çekip yorgun halimle konuştum
"Bak bilmiyorum, aklıma gelmiştir bi anda. Özel bir sebebi yoktur" ofladım. "Böyle dikilip soracak mısın sabaha kadar?"
Bana baktı. Hayır yalnız yüzüme değil, etrafında hiç kurumayan boyası olan gözleri ile tüm bedenime baştan aşağı baktı. Bunu bir insan yapsa açık ara beni ilküçümsediği hissine kapılırdım. Ama o anlamaya çalışır gibi bakmıştı. Hoş, ne ihtiyacı varsa
Zaten aklımı okuyordu
"Hayır, sadece bir daha böyle şeyler düşünmemeni rica edeceğim" dedi."Tehdit ve uyarılardan hoşlanmadığını bildiğim için bunu rica olarak söylüyorum, yoksasını kendime saklayayım"
Kaşlarımı kaldırıp "Yoksasını söyleyebilirsin, merak ettim"
Başından beri görmediğim ellerini çıkarıp birbirine geçirdi
"Hayatınıi cehenneme çevirmekten çekinmem" üzerimden hala kalkmamış halsizlik ile güldüm. Sesi nasıl da neşeli çıkmıştı
"Bu biraz komik afedersin, çünkü zaten yeterince beter gecelerim var. Seni temin ederim ki.."
Güldü. Neşeli hatta büyük sayılabilecek bir gülümseme yüzüne yerleşti. Üzerimdeki sorun aniden zihnime sıçramış gibi garip bir baş ağrısı hissetmeye başladım
"Beterin beteri vardır Asya. Seni temin ederim ki bir daha bu kadar zayıfladığını görürsem göstermekten çekinmem.." cümleleri hafiften birbirine girmeye başlamıştı. Duymakta güçlük çekiyordum, uyanma arefesinde yaşadığım şu tuhaf gidip gelmeler gibi değildi
Kafatasımın içinde karıncalar var gibi hissediyordum. Nefeslerim sıklaşmaya başladığında "Tamam" dedim, karşı çıkıp devam ettirecek gücü bulamamışım bir an için
"Hey...?" Bedenini bütünüyle bana döndüğünü görür gibi oldum. Elimi göğüs kafesimin üzerine koyup nefeslerimi kontrol altına almaya çalıştım
Yüzümde bir ıslaklık hissettim. Sanki odanın içine doğru bir rüzgar esmiş ve hava akımı yüzüme çarpıp huylandırmıştı. Elimi yanağıma değdirip görüş hizama getirdiğimde karanlıkta gördüğüm kadarı ile koyu bir sıvıyla renklenmiş olduğunu gördüm
Gözlerimi kırpıştırdım
"Ben pek iyi hissetmiyorum" dedim. "Başım dönüyor"
Kıpırdamadığım için olduğunu düşünüp bir ayağımı yere sarkıtmayı düşündüm, fakat bedenim sert bir kaya ağırlığında olmuştu bir anda
"Asya" adımla birlikte birkaç ses duyduğumu düşünüp karanlığı artmış odada sağıma ve soluma hızlıca baktım. Yataktan kalkıp duvar tarafına da bakmak istiyordum, fakat baş dönmem beni olduğum yere çivilemişti
"Hayır hayır.." yanıma doğru adım attı. Görüşümün bulanıklaşması rüyadan uyanacakmışım gibi hissettirse de gereğinden fazla uzun sürmüştü "Yerinden kalkma sakın"
"Neden.." dediğimi anımsadım. "Başın dönüyor, burası da kazan gibi dönmeye başlayacak" dediklerin yalnız yastığımın desenlerini izleyerek anlamaya çalıştım. Zihnimde bir yer olduğu için zihnimin çalkalanışı burayı da mı çalkalayacaktı? Kafamı kaldırıp düşündüğüm şeylere onay bekler gibi ona baktım
İşte karşımdaydı, yüz hatlarını bitmekte olan bir rüyaya göre fazla net görüyordum. Uzun bedeniyle tam görebileceğim bir hizada oturmuştu
Ansızın, onun dümdüz ve koyu renkli saçlarının arkasına değdi gözlerim. Kitaplığın hemen önündeki koltuğun kenarına...
Korku, yoğun ve sıvı kan gibi beynime sıçradığında gözlerim büyüdü, başımdaki keskin ağrı güçlü bir diş titremesi ile birleştiğinde dehşete düşmüş gözlerimi onunkilere çevirdim
Tersliği hemen anlamış gibi çatık kaşları ile başını baktığım yere çevirdi ve biraz durduktan sonra bana hemen bana döndürdü
"Sakin ol-"
"O neden burada?" Diye fısıldadım zorla aldığım nefes ile
Biri mavi biri yeşil gözleriyle, koyu mor elbisesi ve başındaki bir iki tutam saç ile doğrudan bana bakıyordu. Kafasının yer yer kel olması ürkünç güzelliğinden bir şey eksiltmemiş sadece gözlerini daha da ön plana çıkarmıştı
Nefesim kesiliyordu
"Onu önemseme, önemseme sakın"
Nefes alamıyordum
"Korkma olur mu" adsız arkadaşımın beni sarsmasına izin veriyor fakat hipnoz olmuş gibi arkasına bakmaya devam ediyordum
"Bana bak"
Cidden nefes alamıyordum
Gözlerimi zorlukla her an saldıracağını düşündüğüm, odamın köşesinde dikilen varlıktan çevirip siyah inci tanelerine çevirdim
"Gitsin"
O kadar çaresiz fısıldıyordum ki tonu kendime üzülmeme sebep olabilirdi. "Söyle gitsin..." bir bana bir de arkasına bakıyor sonra yarı endişeli ses tonu ile konuşuyor
"Görmezden gelirsen gidecektir" bileklerimi tutup "Sakinleş" dedi. Mümkünatı yoktu, ciğerlerim çoktan nedensizce acıyor, sesim nefesim ve kendimi ayakta tutma dirayetim tükeniyordu
Sesler duyuyordum
Bir sürü, sayamayacağım kadar çoktular. Çoğu fısıldaşma gibiydi. "Hayır" dedi. "Gerçek değiller"
Tuttuğu bileklerimden yardım alarak onu yakınıma çektim ve zorlukla çıkan sesimle kulağına fısıldadım
"Duymuyor musun?" Çenem titriyor, başım da tüm oda gibi beşik misali sallanıyordu. "Hiçbirini?"
"Hayır" dedi tekrar. "Kendine gel lütfen"
Başımı aceleyle iki yana salladım. Buradan çıkmam lazımdı, sıkıca tuttuğu bileklerime baktım. Sesler o kadar artmıştı ki konuştuğumu sanmıştım ama ses duyamamıştım. Sanki beni duyması için ciğerlerimde kalan son oksijeni de haykırmak için kullanmalıydım
"Buradan çıkmam lazım" ayağa kalkmak için yaptığım hamle düşündüğüm gibi bileklerimi tutan elleri tarafından bastırılmıştı
"Ayağa kalkmaman lazım, sakince kendine gel-"
"Duymuyorsun!" Diye bağırdım. Görmüyordu, gördüğü halde nasıl sakin olmamı söyleyebilirdi ki
Bedenim bir kazan gibi kaynıyordu. Kusma isteği ile dolmuştum. Titriyordum
"Unuttun mu, rüyadasın"
Gözlerim etrafı o kadar hızlı tarıyordu ki göz yuvalarım acıyordu. Kötü kokular duymaya başladım. Yanık kokuları...
"Hayır" dedim... "Bak, duydun mu?!" Ellerimi kurtarmak için çırpındım. Tüm mekan birbirine girmiş gibiydi
Siyah gözlerini görebildiğim gibi yaklaştım. "Yatağımın altındalar" dedim. Gözleri pasparlaktı. "Yatağımın altında yüzleri yanmış bekliyorlar!"
Çırpındım. Beni bırakmamakta ısrarcı olduğu gibi aniden kafami tekrar yastığa itti. Kurtulmak için o kadar çabalamıştım ki yüzümün yandığını hissediyordum
"Hepsi yanmış!" Ellerimi başımın iki tarafından yastığa bastırdı, elleri ile tüm yükünü ellerimin üzerine vermiş gibi bir baskı uyguladı. Ağlıyordum. Ne zaman ağlamaya başladığımı bile hatırlamıyordum. Gözlerim delice yanıyordu. Boğazıma bir süzgeç takılmış gibi güçlükle nefes alıyordum. Bu akan yaşı ikiye katlıyordu. Gücüm tükenmiş gibiydi çoktan ama hala kalkıp gitmek için direniyordum
"Hayır!" Diye bağırdım yüzüne doğru tüm gücümle. "Görmüyorsun!"
Ellerimi var gücüm ile çekmek için çabalıyor ya da ayaklarımla ona vurup beni bırakmasını sağlamak istiyordum. Fakat nafileydi, kıpırdatmamaya ant içmiş gibiydi
Bacağıma dolanan bir şeyler hissettiğimde korkan gözlerimi uzandığım yerden kaburgalarıma çevirdim. Bacağıma dolanan yılan gibi hissettiren o şey tişörtümün içine girdiğinde değdiği her yeri kesiyormuş gibi bir acı ile göbeğime sarıldı
"Deşiyor!" Dedim bu sefer. "Karnımı deşiyor!!" Acı öylesine keskindi ki bir an önce yüzümün ötesindeki gözlerini aşağı çevirip görmesini istiyordum. Ne diyeceğimi şaşırmıştım kelimeler ağzımdan yuvarlanarak çıkıyor gibiydi
Tıpkı benim yaptığım gibi kafasını eğip karnıma baktığında artık çıkarılıp sokulan bir cam parçasının sağlayabileceği bir ağrı yerimde kıvranmama sebep olmuştu
Öldüren bir acıydı fakat asla öldürmüyordu. Bağırmak istiyordum ama ağzım bağlanmıştı sanki. Dişlerimi sıkıp ayaklarımı yatağa vuruyordum
Üzerimde ellerimi sıkıca tutmuş siyah gözlü bundan hiç rahatsız olmamış gibi sakin bir ton ile
"Kiimse deşmiyor" dedi, gözlerimi açıp ona bunun imkansızlığı ile ilgili bir sürü şey bağıracaktım ki bacağından birini karnımın üzerine çıkarıp bastırdığını hissettim.
Gözyaşlarım görüşümü öyle bulanıdırmıştı ki siyah gözlerini zorla seçebildim.
Başka bir zamanda olsak karın boşluğuma bastırdığı dizinin ne kadar acıttığını düşünebilirdim
Fakat acı gidivermişti
"Bak" dedi. "Hissediyor musun?"
Ağlamaya devam ettim. Hala başımı sağa sola çevirip ellerime bakıyordum çünkü biri tırnaklarımı sökmeye çalışıyor gibi bir his vardı. Kökleri öyle kaşınıyor ve acıyordu ki kendimi ağlamaktan alamıyordum
"Bana bak" sesini duymam için biraz daha yükseltti. Kafamı iki yana salladım. Hala tavanda gezen karaltılar gördüğüme ve onun kitaplığın yanında dikildiğine emindim. Kafam öylesine bulanmıştı ki
Asla anlamıyordu
"Anlamıyorsun"
Görmüyordu
"Görmüyorsun"
Saçları yanaklarıma değecek şekilde eğilmişti üzerime ve hala bir dizi karnımın üzerindeydi. Sesler asla kesilmiyordu ve nefes alamamak derin sesler çıkarmama sebep oluyordu
"Aptal!" Diye bağırdı
"Hepsini sen yapıyorsun aptal! Hiçbiri gerçek değil anla artık! Yanıklar, kesikler, sesler! BEN! Gerçek değiller! Rüya bu unuttun mu?! Tek gerçek olan sensin..."
Öksürmeye ve içimdeki tüm organları resmen ağzıma getirecek şekilde sarsılmaya başlamıştım. Kemiklerim ve başım öyle katlanılmaz bir biçimde ağrıyordu ki
Kendimi hissedemiyordum. Sanki tüm oda su ile doluydu ve bu su kulaklarıma, ağzıma, burnuma, gözlerime girip tüm duyularımı felç hale getiriyordu
Zihnim alev alevdi
"Buradan çıkmak istiyorum!" Kafamı kaldırıp yastığa sertçe geri bırakıyordum
"Rüyaysa!"
Bir kere daha
"Buradan!"
Bir kez daha
"Çıkmak!"
Artık yastık bile acıtıyordu
"İstiyorum!"
Yüzüne bakıp yalvarır gibi konuştum "Çıkarın beni burdan.." gözyaşları ağzıma giriyor konuşmama engel oluyordu. "Anneee"
Yüzüme keskin ve değişmeyen bir ifade ile bakıp başından beri bozmadığı pozisyonu sıklaştırdı. Daha da yaklaştı ve "Ben bunu yapamam" dedi
"Annee. Anne uyan!" avazım çıktığı kadar bağırdım. Tavanda bir bulut gibi dolaşan cismi hala karşımdaki kişinin gözlerinden başka bir yere bakınca görebiliyordum, yanık kokusu hala burnumdaydı, tırnaklarım acıyordu ve başımda binlerce kişi fısır fısır konuşuyor gibi sesler dönüp duruyordu
Oda ağır bir zelzeleden geçiyor gibi dağılıyor, kırılıyor, birleşiyordu. Sürünen bir şeyler vardı ama adsız kafasını o kadar eğmişti ki saçları görmemi engelliyordu
Çırpınmaya devam ediyordum. "Bırak beni"
Dünya tersine dönmüş gibiydi
"Nolur bırak beni"
"Sadece toparlan ve kontrol etmeye çalış-"
"Sana neden inanayım?!" Diye bağırdım aniden
"Ha? Sen de cehennem getireceğini söyledin!" Nefes almak için durdum "Buydu demek! Neden inanayım sana? Mutlu musun! Kabus yaşatmakmış al!" Kendimi kurtarmak için ne kadar dönersem döneyim sadece beni daha da yoruyordu, o hiç yorulmadan üzerimde beni yatağa yapıştırmış biçimde durmaya devam ediyordu
"Beni bırakmıyorsun! Sürüneyim istiyosun!" Ağlayarak devam ettim "Ben sana ne yaptım?"
Bir suçlu bulmuş gibi tüm öfkemi ondan çıkarmak, onu ölesiye yumruklamak istiyordum ama beni bıraksa dahi buna takatim kaldığı söylenemezdi
"Çocuk değilim artık.. niye hala korkutuyorsunuz beni?"
"Tamam" dedi. "Özür dilerim. Öyle dediğim için çok özür dilerim ama bunu ben yapmadım. Ben yapmıyorum, anlaman lazım." kafamı iki yana salladım
"Sadece bundan çabucak kurtulmanı istiyorum ve biliyorum ki seni bıraktığımda buradan kalktığın gibi kapıya koşup dışarı çıkmak isteyeceksin, sonra olmayan bir gerçeklik seni köşeye sıkıştıracak. Dinle beni, lütfen"
Gözyaşlarım buz gibi olmuş yanaklarımdan süzülürken tüm o sesleri ve yaratıkları birkaç saliseliğine boşverip gözlerine baktım. Acıklı bir melodi duyar gibi oldum. Gözlerinde karanlık dışında, karanlığın içindeki yuvarlak ışık dışında bir şeyler aradığımı hatırlıyorum. Etrafımda neler oluyor göremiyordum, sanki sadece onun yüzüne bakmam gerekiyordu. Hıçkırıklarım yavaşladığında saçlarına göz gezdirdim
Oyalanacak bir şey arıyordu sanki zihnim. Neden ben yaşamak zorundaydım tüm bunları? Diğer güçlü olanlara yaşatsaydı ya.. Neden bendim hep
Yüzümün ıslaklığı üşümesine sebep oluyordu. Seslerin yavaşça kaybolduğunu farkettim. Mavi yeşil gözlüyü göremiyordum. Odada yalnız ağladığım için ara sıra duyulan iç çekişlerim dışında bir ses kalmamıştı. Sessizlik sis gibi yayılmıştı ve ona olan bakış süremi uzattıkça uzatıyor gibiydi. Ay ışığının tekrar duvara yansıdığını görür gibi oldum. Artık karaltı yoktu
Her şey dinginleşmişti
Çıldıran hislerimin ne kadar sürdüğünü bilmediğim bir oda yaratmasının böyle aniden olması bana delirmiş gibi hissettiriyordu. O kadar yorgundum ki bedenim maraton koşmuş zihnim de uyuşturucu etkisi altında gibiydi
"Hepinizden nefret ediyorum"
Midemde ilginç bir hissin yansıması vardı. Bi tür tiksinme, bulantı gibi rahatsız edici bir histi. Ya da bir tür hissizlikti, ayırt etmekte zorlanmıştım doğrusu. Ağzımı zar zor açabiliyordum. "Keşke yok olsam" Fakat dudaklarımı aralayıp hala dikkatle gözlerimde olan gizlerine doğru baktığımda, bu his kendini kesik bir cümle olarak dışarı atmıştı
"Keşke benimle birlikte yok olsanız"
***
Sabah işte tam bunları yaşamış biri olarak uyandığımda asırlar önceki bir anıyı unutamamış, tüm netliği ile hatırlayan yaşlanmış bir bedenim var gibiydi. Yorgun ve gün ışığından rahatsız bir halde tüm günümü bu ayrıntıları düşünerek, yer yer not alarak ve davranışlarıma anlam vermeye çalışarak geçirdim. Neden bu kadar çırpınmıştım? Diretmem nedendi?
Bu olayların rüya olduğunu anlamama yardımcı olan sorular tam olarak bunlardı. Hareketlerime ve davranışlarıma uyandıktan sonra anlam vermekte zorlanıyordum. Özellikle en son hissettiğim o hislere ve söylediğim cümlelere
Böyle bir gereksinimi neden duymuştum hiçbir fikrim yoktu. Tıpkı onu ilk gördüğümde sorduğum sorulara anlam verememem gibi,
Şimdilik tek temennim, bu söylediğimden sonra beni uzun bir süre cevapsız olarak bırakacak şekilde ortadan kaybolmamasıydı. Fakat ben, Asya Güler olarak yazıya geçmesini de isterdim ki
Böyle bir geceyi bir daha yaşayacağıma cevapsız kalmış soruları, ve bir daha görmeyecek kadar olsa bile uzak kalmayı tercih ederdim
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.