- 335 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
HÜZNÜN RENGİ NEDİR BİLİR MİSİNİZ...
Hüznün rengi nedir, bilir misiniz yoksa siz de mi bilmezden gelenlerdensiniz?
İçimin hıçkırığında yana yana tabanlarını eskittim ben duygularımın ve gecenin kör vakti ruhun da kör noktasında saklandığım ertesi bir şiire daha meylettim yorgun hayatın kır saçlı kırlangıcına öykündüm adeta ve duvağından kan aktı şiirin…
Nemalandığım ne yok ki ve de kim…
Kim diker, söyleyin yüreğimin söküklerini?
Bilinmeze aşığım ben ve taptığım Rabbime koşarım adeta her şiir bir denk gibi her hikâyemse ayrı bir renk ve rakımı olmayan hayallerle avuturum ben içimdeki üzgün ve yetim çocuğu.
Yetemediğimi bilirim hani insanlara ama yetinmeyi öğretti bana hayat ve işte muadilim yok iken ve de münzevi bir esintide d/ağlanmış yüreğimle ve kalemimle ş/akıyorum boylu boyunca o enginliğe bir kavuşup bir de vedalaşıyorum kendimle.
Devirdiğim binlerce kadehte saklı hüznü içtim içeli büyüdüm.
Annemi sevdiğim kadar küçüldüm de gözlerinde insanların.
Özneme vakıfım varsın olsun gizli saklı…
Özneme sadığım varsın olsun alabildiğine hırpalanmış ve yüreğimin yüküne delalettir yazdıklarım…
Azımsanan bir külçeyim.
Yok, yok, ben sadece bir gram altın değerinde bir mevsimim kürediğim oncasının sözlükte yeri yok iken yokluğuma muktedir bir rabıta esen rüzgâra sevdalıyım aslında…
Aslında esen rüzgârım ve her nasılsa kendine uzak.
Aslında esmeyi sevdiğim kadar Rabbime sevdalı ve uçuşan saçlarımda saklı kır atlarla gem vuramadığım yok mu ah, yok mu şu bitimsiz ve tutarsız duygularım…
Özet geçtiğim mi güne yeniden yoksa özgün olmaya addedilmiş bir fıtrat mı ya da bir fıkra ve işte o firkateyn az evvel fırlatılmış ve infilak eden yüreğimden firar eden kanım misali sözcüklerim ve kardığım önüm ve dünüm ve kandığım aşkın özlemiyle ve de imkânsızlığı ile beni kepaze ettiği…
Günün muadili bir heyecan geceye denk düşen ve asrın felaketi bir hicran yüreğime teğet geçen ve horozlanan iblis zulmüne tapan zalim ve işte mazlumların masum yüreğinde açan güneş olmaya talibim ve ben de her ne kadar masum bir mazlum olsam bile ihtişamla sıvamaktayım sığındığım kalenin duvarlarını ve dünde saklı bir duadan sektiğim bir duvak misali uçuşan pelerinimle öykündüğüm bir kahraman olmayı dilediğim kendimi bildim bileli…
Metruk heceler mi istersiniz yoksa mahsun bir gülüş mü ektiğim tarlanın ve yüreğin tarhında saklı bir v/eda mı…
Bense hüznüme sadık.
Bense rücu ettiğim tahtıma konduğum kadar ne ki bahtımda saklı rüzgârı da eş bildiğim aş bildiğim ve aşk bildiğim…
Bir kumpasa değil bir kumar borcu ise asla değil varsa yoksa atılan zarın yek geldiği ve işte umudu da şansı de hayalleri de tek geçtiğim…
Muhalif olduğum bir dünya.
Müdavimi olduğum nice rüya.
Mustarip olduklarım ve milat saydıklarım bir de miadı dolan duygularım ve vadesi tamamlanmış yalancı ve canlı beni ansızın terk eden dostlarım.
Bir kubbede saklı iken de sırlarım ve işte geçip de karşısına o sırlı aynanın içime b/aktığım elyaf hüznüm ve ederi olmayan öyküm ve tenimde kayan yıldızlar misali aşka âşık olan mehtabın de seyrinde dikeni de batırıp hüzün balonuma bu sefer uçuşan tül misali tüyden hafif vicdanımla rest çektiğim hayatın gereksiz direktifleri ve detayları…
Bir minvaldir elbet konduğum.
Bir rengi var mı yok mu hüznün, hali hazırda bilemediğim…
Ve bilediğim kalemimle sırdaşıma söylediklerim aramızda kalsa bile kâğıda dökmekten kendimi alıkoyamadığım…
Alı al moru mor mısraların.
Alengirli değil albenili bir hüzün biçtiğim ve delicesine delişmen şiirler iken içtiğim tek yudumda ve tek nefeste içime çektiğim v rabıtası ömrün rengimse uçuk kaçık ve gizimden öte iz bildiğim sözcüklerden ördüğüm kıtalarım ve saçlarım ve pervane misali dönendiğim kadar semazen ruhumda saklı yoncalarım iken yongası hayatın ve yorgun düşlerimden çıkıp da yola gerçek kıldığım hayallerim gelin görün ki devamı gelmeyen ve yeniden kurduğum hayallerime binaen yazdıklarım yazması kır saçlı ruhun ve yüreğimde tekbir getiren hüzün ve efkârım ve annem iken en büyük aşkım ve sağdıcım ve sol yanım ve yarım kalan mutluluğumun izinde saklı bir frekans sayesinde iletişim kurduğum dünyanın kırık sayacında saklı tuttuğum bir dua ve nicesi ve işte yıkılan duvarlardan dökülen sıva misali kollarımı sıvayıp da yola baş koyduğum ve de sadece ve sadece ulu Rabbim iken sırtımı sıvazlayan rüzgârın hangarında saklı bir bavul misali tıkış tıkış iken yürek tıknefesinde ölümün kıt kanaat sevenlere inat delice ve doyumsuzca kolaylıkla sevebildiğim iken tek gerçeğim…
D/okunsalar ağlayacak da değilim hani çünkü temelimde saklı umut ve sevgi ve iman gücü ve bekleyiş tırnaklarımla kazıdığım şu ömrün şu mezarın da başına dikilecek bir mezar taşım ve de dikili bir ağacım olmasa bile dik başlı mizacımla dik durduğum kadar da direnç gösterdiğim ömrün ve umudun ve de mizacımın dilemması iken duygularımın zihnimle rwstleştiği ve hali hazırda kolluk kuvvetiymişçesine yüreğimden geçeni bilen nasıl ki Rabbim ve işte hayata ve acılara direnç gösterdiğim kadar da kalemimin ve hayatın albenisi ile sözcüklere döktüğüm yaşın ve yasın ve ömrün divası iken hüznümün hangi renge tekabül ettiğini hali hazırda bilemesem de bilediğim kadar duygularımı biliyorum da ruhumun ve yüreğimin gökkuşağına denk düştüğünü ve de ışık hızında yarıladığım ömrün solundaki o devasa kazanım ve de hınca hınç içi sevgi dolu iken sandığımın da aslında bir sanduka olduğunu bildiğim kadar biliyorum sözcüklerimi ve ruhumu alabildiğine coşkulu ve hırçın fıtratımla öykündüğüm bir Allah’ın kulu da yok iken yürüdüğüm Hak yolunda açılacak Hakkın Kapısı iken dualarımı ve umudumu asla ve asla eksik etmediğim iken tek gerçeğim…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.