- 906 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
21.Yüzyıl Yaşayan Âşıklar I.Bölüm
Âşık Edebiyatı: Türkçenin “İslamiyet Öncesi ve İslamiyet Sonrası” dönemlerine damgasını vurmuş bir türdür. Özellikle, “İslamiyet Sonrası Türk Edebiyatının” üç alt başlığından birisidir.(Anonim Halk Edebiyatı, Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı, Âşık Edebiyatı) Bu edebiyat türünün vazgeçilmez ögesiyse “ Âşıklardır.” Âşık edebiyatını, sade bir dil kullanarak şiirlerini daha çok hece vezniyle yazan ve saz çalarak yurdu dolaşan âşıkların eserleri oluşturur. Yaklaşık bin yıla yakın bir zamandan beri Anadolu, Rumeli ve Azerbaycan’da gelişip olgunlaşan âşık edebiyatı, çoğu manzum eserlerden, bazen da nazım-nesir karışımı hikâyelerden meydana gelmiştir. Geniş halk tabakalarının dil ve duygu inceliğine, heyecanlarına cevap veren bu edebiyatın adları bilinen şairleri için genellikle “saz şairi” veya “âşık” deyimi de kullanılmaktadır.
Bir topluluk ya da zümre edebiyatı olarak kabul edilen âşıkların eserleri uzun süre halk edebiyatı içinde değerlendirilmiş ve aydınlardan pek ilgi görmemiştir. Ancak II. Meşrutiyet’ten sonra diğer edebiyat ve kültür meseleleri gibi halk edebiyatı da daha fazla bir ilgiyle ele alınmaya başlanmıştır.
İlk defa Rıza Tevfik 1911 yılında Peyâm gazetesinin edebî ilâvesinde “Folklor” başlığıyla yayımladığı makalede konuyla ilgili dikkate değer bazı bilgiler vermiş ve kendine göre bir de tasnif yapmıştır. Daha sonra M. Fuad Köprülü, Millî Tetebbûlar Mecmuası’nda (sy. 1, s. 5-46) “Türk Edebiyatında Âşık Tarzının Menşe’ ve Tekâmülü Hakkında Bir Tecrübe” adlı makalesinin mukaddimesinde bu konuya yer vermiştir. Köprülü, çok defa halk edebiyatı veya yüksek zümre edebiyatı ile karıştırılan âşık edebiyatının ayrı bir edebiyat olarak kabul edilmesi gerektiğini kaydetmiştir. Ziya Gökalp ise Türkçülüğün Esasları’nda halk edebiyatının çeşitli bölümlerini ele almış, tekke ve saz şairlerinin eserleriyle türkü, mâni, Şah İsmâil, Kerem ile Aslı hikâyelerini de halk edebiyatı genel adı altında toplamıştır. Sadeddin Nüzhet Ergun da bu edebiyatı sadece manzum eserler olarak kabul etmiş, âşık, tekke ve folklor edebiyatlarına da halk edebiyatı içinde yer vermiştir. şık edebiyatı konusunda ilk ciddi eser, Fuad Köprülü’nün Türk Saz Şairleri adlı antolojisidir. Beş ana bölümden oluşan bu antolojide XVI-XIX. yüzyıllarda Osmanlı Devleti sınırları içinde yetişen başlıca saz şairleri hakkında biyografik bilgilerle şiirlerinden örnekler vardır. Âşık edebiyatı üzerine günümüze kadar yapılan çalışmalarda genel olarak Fuad Köprülü’nün bu eserinde ileri sürdüğü görüşler esas alınmıştır.
Âşık edebiyatı yukarıda bahsettiğimiz gibi hem sözlü hem yazılı kaynaklara dayanmaktadır. Sözlü kaynaklar daha çok âşıkların hâfızasıdır. Yazılı kaynaklar ise ya okuma yazması olan âşıkların ya da meraklılarının cönk denilen defterlerde topladıkları şiir, hikâye ve folklorik metinlerden ibarettir. Bu edebiyatta mûsikinin de önemli bir yeri vardır. Âşıklar kendilerinden önce mevcut beste ve mûsiki üslûplarında bazen yeni makamlar, değişiklikler meydana getirdikleri gibi bazen de eski usul ve gelenekleri aynen sürdürmüşlerdir.
Âşık edebiyatı temsilcilerini düşünce şekli ve ifade özellikleri bakımından iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup geniş halk kitlelerine daha yakın olmuş, ömürleri boyunca halktan kopmamışlardır. Bunlar köylülerle Yeniçeri ocaklarının duygu ve düşüncelerinin temsilcisi olan âşıklardır. XVII. yüzyılın ikinci yarısından önce Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Köroğlu ve Cezayir ocak şairleriyle XIX. yüzyılda Dadaloğlu bunlardan şöhretleri en yaygın olanlardır. Saz çalıp irticâlen şiir söyleyen bu âşıklar şiirlerini yalnız hece vezniyle ortaya koymuşlardır. XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren görülen diğer grup ise daha çok büyük yerleşim merkezlerinde yaşamış, kendilerini devlet erkânına sevdirmiş ve birçok imtiyazlar elde etmişlerdir. Bunların en önemli temsilcileri Âşık Ömer, Gevherî ve Kâtibî’dir. Aruz bildikleri gibi belli ölçülerde tahsil de görmüşlerdir. Aralarında az sayıda saz çalamayanlar bulunsa da genellikle saz çalarlar. Bu dönemde bazı divan şairlerinin hece vezni ile şiirler yazmalarına rağmen divan edebiyatının âşık edebiyatı üzerindeki etkisi daha fazla olmuştur. Nitekim sonraki yıllarda yetişen Erzurumlu Emrah, Âşık Dertli, Bayburtlu Zihni ve Şem‘î gibi saz şairlerinde bu etki açıkça görülür.Tamamen millî ve köklü bir geleneği olan âşık edebiyatı XVI. yüzyıldan başlayarak yakın zamana kadar Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeniler’i de etkilemiştir. Bunun sonucu, büyük şöhrete ulaşmış pek çok Ermeni “aşug”, âşık edebiyatımızın geleneklerini benimseyip başarıyla uygulamıştır. Özellikle XVIII. yüzyılda Türkçe şiirler söylemiş bu Ermeni aşuglardan Mecnûnî, Âşık Vartan ve Civan önemli isimlerdir.
XIX. yüzyıl, âşık edebiyatının İstanbul’da saray ve konaklara da girdiği bir devir olmuştur. şıkların yetişmesinde önemli bir yeri olan Yeniçeri Ocağı’nı kaldıran II. Mahmud âşıkları koruyarak saraya almıştır. II. Mahmud’dan Abdülaziz’in son zamanlarına kadar âşıkların düzenli teşkilâtı ve esnaf loncalarına benzer loncaları vardı. “ Âşık fasılları”ndan hoşlanan II.Mahmud, Abdülmecid ve Abdülaziz devirlerinden sonra âşıklar ve âşık edebiyatı eski önemini kaybetmeye başlamıştır.Eserleri bilinen âşıkların sayısı şimdiye kadar ciddi bir çalışmayla belirlenmiş değildir. Fuad Köprülü ve daha sonraki araştırmacıların vardıkları sonuçlardan hareketle âşık edebiyatı mensubu 400’den fazla saz şairi ve halk hikâyecisinin bulunduğunu söylemek mümkündür. Yüzyıllara göre ilk planda hatırlanması gerekli olan saz şairleri şöyle sıralanabilir:
XV. yüzyılda dinî-mistik halk edebiyatı, yüksek zümre edebiyatından henüz ayrılmamıştır. Bu bakımdan XV. yüzyıl, XIV. yüzyılın ve Yûnus Emre geleneğinin devamı sayılır.XVI. yüzyılda özellikle din dışı âşık edebiyatı büyük bir gelişme göstermiştir. I. Ahmed devrinde vezirlik yapmış olan Mehmed Paşa (Kul Mehmed), Bahşî, Öksüz Dede, Köroğlu, Hayâlî, Kul Çulha, Çırpanlı, Armutlu, Gedâ Muslu, Oğuz Ali gibi birçok meşhur şair bu yüzyılda yetişmiştir.XVII. yüzyılda Osmanlı ordusunun seferlerine katılan ve şiirlerinde bunun yankıları görülen şairlere “ocak şairleri” adı da verilmektedir. Kul Deveci, Tımışvarlı şık Hasan, Kâtibî, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Gevherî, Âşık Ömer ve yetişme tarzı bakımından bunlardan ayrılan Karacaoğlan ile Ercişli Emrah bu yüzyılda yaşamışlardır.
XVIII. yüzyılda âşık edebiyatı bir önceki yüzyılın karakteriyle devam etmiş, fakat kuvvetli şahsiyetler yetişmemiştir. Başta şık Şem‘î olmak üzere Hocaoğlu, Derviş Mûsâ, Ravzî, Kabasakal Mehmed, Levnî, Şermî, Kıymetî, Mahtûmî, Derûnî, Âşık Süleyman ve Küşâdî bu yüzyılın önemli isimleridir.
XIX. yüzyılda âşık şiirini temsil edenlerden bir kısmı doğrudan doğruya Bektaşî babalarıdır. gâhî, Türâbî ve Harâbî bunlardandır. Bu yüzyılda İstanbul âşık edebiyatının gelişmesi bakımından çok müsait bir çevre olmuştur. Bunda II. Mahmud’un âşıkları korumasının payı büyüktür. Böylece âşık geleneği yeniden canlanmıştır. Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihnî, Âşık Dertli, Dadaloğlu, Kayserili Seyrânî, Deliktaşlı Ruhsatî ve Ispartalı Seyrânî gibi oldukça büyük şöhretleri olan saz şairleriyle Sümmânî, Gedâyî, Sürûrî, Nigârî, Hikmetî, Sabrî, Nûrî, Celâlî, Gülzârî, Ferdî, Tıflî, Meslekî, Pinhânî, Deli Boran, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Nihânî, Devâmî, Bezmî, Kemâlî ve Âşık Şenlik gibi saz şairleri de bu yüzyılda yetişmiştir.
XIX. yüzyılın sonlarında, büyük yerleşim merkezleri ve özellikle İstanbul’daki kuvvetli âşık geleneği yerini bir başka geleneğe, “semâi kahveleri”ne bırakmıştır. Bu kahvelerde söz sahibi olan âşıklar artık bütün imparatorluğu gezen gezginci âşıklar değildir. “Meydan şairleri” de denen bu tarzın temsilcileri semâi kahvelerinde mâni, destan, koşma, divan, semâi, kalenderî gibi şiirler okur ve söylerlerdi. Ramazan, bayram ve cuma geceleri semâi kahvelerinde büyük toplantılar olurdu. Önce klarnet, darbuka ve zilli maşa gibi enstrümanlardan ibaret mızıka faslı yapılırdı. Alafranga bir marşla başlayan mızıka hareketli türküler, oyun havaları ve diğer çeşitli halk türküleriyle devam eder, en sonda da âşık şiirleri okunurdu. İstanbul’daki semâi kahvelerinde genellikle tulumbacı teşkilâtlarına bağlı çoğu İstanbullu olan şairler bulunurdu.
XX. yüzyılda saz şiiri geleneğini devam ettiren Posoflu Müdâmî, Kağızmanlı Hıfzı, Ardanuçlu Efkârî, Bayburtlu Celâlî, Şarkışlalı Âşık Veysel, Yusufelili Huzûrî , Ali İzzet, Âşık Reyhani, Âşık Feymani, Âşık Ruhani, Âşık Rahmani, Âşık Hüseyin Sümmanioğlu, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Fuat Çerkezoğlu , Âşık Sıtkı Eminoğlu sayılabilir.Günümüzde âşık edebiyatını canlı tutmak için gösterilen gayretlerin başında Konya Âşıklar Bayramı gelmektedir. Unutulmaya yüz tutmuş âşıklık geleneğini yeniden canlandırmak, âşıklara yeni bir güç ve imkân kazandırmak gayesiyle Konya Turizm Derneği tarafından ilki 1966’da düzenlenen bu bayrama çok sayıda âşık katılmaktadır.
Her yıl ekim ayının son haftasında yapılan âşıklar bayramında âşık edebiyatının hemen bütün türlerinde “şiirli-sazlı atışma”, “en güzel memleket şiiri” ve “en güzel memleket türküsü” gibi dallarda ödüllü yarışmalar da düzenlenmektedir. Âşıklar bayramında dağıtılan ödüller, eski büyük âşıkların veya edebiyatçıların adı ile (Karacaoğlan ödülü, Yûnus Emre ödülü gibi) anılmaktadır. Yarışma jürisini ise ilim adamları, edebiyat tarihçileri ve ünlü âşıklar teşkil etmektedir. Bunlara ilâveten 1975 yılında düzenlenen X. Âşıklar Bayramı’nda yetmişe yakın yerli-yabancı ilim adamının katıldığı Milletlerarası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri de yapılmıştır.
Bu arada konuya eğilen üniversiteler içinde bu sahada yapılan araştırmalar da var. Saz Şairleri Şöleni ile Erzurum Atatürk Üniversitesi, Temelli Kültür Merkezi ile Erzurum Büyük Şehir Belediyesinin faaliyetleri ön plana çıkıyor. Temelli Kültür Merkezinde haftanın üç günü (Çarşamba,Cuma,Cumartesi) Âşıklar halka bu geleneğin örneklerini sunuyorlar. Son yıllarda Uluslararası İstanbul Festivali içinde yer alan şıklar Şöleni, âşık edebiyatını canlı tutmaya yönelik çalışmalardır.
Âşıkların dinleyici çevrelere naklettikleri eserleri şiir ve hikâye olarak iki bölüme ayırmak mümkündür:
I.Bölüm sonu
Kaynakça yazı dizi sonunda yayınlanacaktır.
YORUMLAR
Aşık Edebiyatı özü sözü duru ve halis Türk olan bir edebiyat. Bilinenlerin haricinde Anadolu Coğrafyasında kayda geçmemiş nice aşıklar var, mutlaka bunları bulup çıkarmak kayıt altına almak kaybolmasını önlemek lazım... Güzel bir özet de olmuş aynı zamanda... Kutlarım Selim Hocam...
SelimADIM
Ayakta alkışlanacak çok değerli bir araştırma.
Elbette devamını da merakla bekliyor olacağım...
Kültür değerlerimize sahip çıkan, yaşatan, öğretici bilgiler için emek sarfedilen her yazı kıymetlidir, arşivliktir.
Tekrar hatırlatmak, gelmiş geçmiş aşıklarımızı yâd etmek adına çok güzel bir başlangıç yapmışsınız.
Okuru bol olsun ve emeğiniz zayi olmasın dilerim.
Yolunuz açık, kalemin kavi olsun.
Selâm ve muhabbetle...
SelimADIM
Saygılar