- 1131 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
sensin Külüstür (ÖYKÜ)
KÜLÜSTÜR
Hakikat bey, evden hışımla çıktı evden. Karısı O’na, kahvaltıda yaptığı esprileri anlamayıp da “doğru dürüst konuşmuyor, saçma sapan konuşuyor” gerekçesiyle “Moruk” deyince tepesi atmış, “40 yıldır çalışıyorum” diye övündüğü işine gidiyordu.
Arabaya bu sinirle binerek “ oğlum” diye sevdiği arabasının iş yerinde kendisinden başkasında olmadığı, son model olduğu için, gurur duyduğu arabasına kuruldu. Aynaya baktı saçları bembeyaz olmuştu. Daha birkaç sene öncesine göre saçlarında siyahlar vardı. Arabanın anahtarını takıp çalıştırarak, evinin olduğu sokaktan köşeyi dönecekti ki eski bir arabanın aheste aheste sanki “yolların kralı benim” diyerek gittiğini gördü. İçinden “Bu külüstür ile de sokağa çıkılır mı?” diye geçirecekti ki, Arabanın arkasındaki yazı dikkatini çekti. “SENSİN LÜLÜSTÜR”
Yazıyı okuyunca kızsın mı gülsün mü bilemedi. Sinirle eski arabayı sollayarak ana caddeye çıktı. Zaten işe geç kalmıştı. İşe vardığında mesai çoktan başlamış ve arkadaşları çay içiyordu. Tam yerine oturacağı sırada yeni memurlardan birisi” Hakikat bey sen eski müdürümüz kadar bile olamadın. O erkenden gelir, bize çay yapardı?” dedi. Memura bakarak “sende utanma yok mu ya ?” diye sinirlendi. Orada bulunan memure Menşure hanım “ Çocuğa neye çatıyorsun Hakikat bey, gerçekleri söyleyene çatılmaz ki, çocuk yalan mı söylüyor?” dedi. Öteki memurlarda aynı şeyleri söyleyecekti ki canı sohbet etmek istemesine rağmen sessizce çayını alarak odasına çıktı. Hanımına kızıp kahvaltı etmeden evden çıkmıştı. Aldığı simitten bir ısırık ısırmıştı ki “ ahh” dedi. Sert simit belli ki bayattı ve az kalsın takma dişi kırılacaktı.
Çayını içince müdür geldi odaya” Hakikat bey, dün hazırlaman gereken raporu halen hazırlamamışsın, bugün de hazırlamazsan artık emeklilik dilekçeni verirsin, ya da seni başka yere yollarız” dedi. Müdür gittikten sonra Hakikat bey, raporu yazmayı gerçekten unuttuğunu fark etti.
İçinden” 40 senedir bu kuruma ve siyasi davama kendimi adadığım parti de bana bir destek olmuyor, emekli olsam ne edeceğim?. Bari bana kasabamda bir belediye meclisi üyeliği teklif etseler de emekli olsam havam olsa “diye sordu. İçindeki ses, hakikatin iç sesi ona şunu dedi : “ Ne davası Hakikat bey, seni 40 senedir kullanıyorlar, sen dava diyerek kendini avutuyorsun, seni gerçekten dava adamı kabul etseler seni Müdür yaparlardı” dedi. İç sesini “haklısın” diye geçişirdi.
Raporu hazırlamadan çıktı. O övündüğü arabasına bindi. Bir çay bahçesine geldi. Tam da çayını söylemiş ve içecekti ki yan masada bir gencin bir kitap okuduğunu fark etti. Kitabın kapağı yabancı gelmiyordu. Biraz dikkatli bakınca kitap kapağının kendine seslendiğini fark etti. “ Sen de Kafadan Engellisin” yazıyordu. Kitabı tanışmıştı. Bir engelli arkadaşı yazmıştı. Kitap yeni çıktığı zaman, kitabın içini okumadığı halde ukala ukala güya yazanla kafa bulmuştu. “Sen kendini mi anlattın bununla? “demişti. “Seni anlattım. ama sen anlamazsın” diyerek arkadaşı onunla kafa bulmuştu. Şimdi kitap orada adeta kendine bağırıyordu “ Sen de kafadan engellisin” İç sesine kulak verdi. İç sesi “ moruk, külüstür, sen de kafadan engellisin” diyerek onunla kafa buluyordu. Hakikat bey sinirle masadan kalktı. Bir zamanlar alay ettiği şeyler şimdi kendisi ile alay ediyordu. Çok güvendiği iç sesi bile.. “Etme bulma dünyası” demişlerdi de 60 yaşına kadar inanmamıştı. Ama gerçeklerden kaçış yoktu. İnanması lazımdı. Alay eden değil takdir eden, destekleyen adam olması lazımdı bugüne kadar. Bunu havasından anlayamamıştı. Anladığı zaman “ Havam batsın” dedi. İç sesi “sadece batmasın, önce aşağı ırmakta, sonra da denizde boğulsun “dedi. Hakikat bey “ Hatta Büyük okyanusta boğulsun” dedi. Başkaları ile alay eden Hakikat bey artık kendi ile alay eden ama bundan gocunmayan olgunluğa doğru gittiğini fark etti. “Yarası olan gocunur, benim yaram 60 yaşımda iyileşti” dedi.
En yakın kitapçıya uğradı. “Sen kafadan Engellisin” kitabını sordu.3 tane vardı. Üçünü de aldı. Torunu akşam misafirliğe gelecekti .”Bir tanesini ben okurum, bir tanesini torun okur, bir tanesini de birine hediye ederim” dedi içinden. 5 tane de sipariş etti. O’nu da hediye edecekti çevresine. “İmkanım olsa herkese hediye etsem” dedi. İç sesi “Aklın neredeydi ki bugüne kadar?” dedi. Gülümsedi Hakikat bey. ”Hakikaten aklım neredeydi?” dedi
Arkadaşı o kitabı yazdığı zaman demişti ki” Bu kitaptan al da torunlarına hediye et. “kitap hediye eden dede” olarak tarihe geçersin. Milli ve yerli olduğun belli olur” demiş, espri ile karışık gerçeği söylemişti.
İşe geçti. Şevkle çalışarak çay ve sigara dahi içmeden Müdürün istediği raporu hazırladı. Kimse ile gereksiz konuşmadı. Bir “ aferin” aldı çocuğu yaştaki müdürden. Başka zaman olsa “ çocuğum yaşta müdürden aferin almak zoruma gider” derdi. Şimdi ise mutlu olmuştu. Şaşırdı bu tutumuna. Gülümsedi. Müdür akşam çıkarken “ Mesai bitti Hakikat bey” dedi. Saatine baktı.” Güzel şeyler yapınca ve düşününce zaman ne güzel geçti” dedi iç sesi. Onayladı içinden. İç sesi “sen artık külüstür değilsin, kafadan engelli de değilsin, moruk da değilsin” dedi. Gülümsedi, hatta sesli gülümsedi. Hatta yan odadan iş arkadaşı kendi ile aynı yaşta olan “ Teşvik bey “ Hakikat bey hayrola “ diye seslendi. Gülümsedi Hakikat bey takma dişleri görünecek kadar…
Eve gelince kapıda torunu karşıladı Hakikat beyi, dedesinin elinde kitabı görünce önce şaşırdı, sonra dedesine gülümsedi. “ dedelerin dedesi bana kitap hediye ediyormuş, gerçek milliyetçi toruna böyle kitap hediye eder. Sen almazsan ben alacaktım bu kitabı arkadaşım okumuş çok beğenmiş” dedi. Hakikat beyin iç sesi “ Keşke bu kitabı ilk çıktığı zaman sana alsaydım” dedi. Mutfaktan hanımı “ Hoş geldin ihtiyar delikanlı” diye seslendi. “Yav be! sabah moruktuk, gençleştik akşam oldu” diye söylendi içinden. İyimser olunca iyimserlik havası çevreme yayılıyor galiba “dedi içinden iç sesi “aferin delikanlı” dedi. Yaşlanmanın yaşla değil hayata olumsuz bakmayı bırakıp gerçeklerle yüzleşmekle alakalı olduğunu düşündü. “ Hep böyle olsam, belki de beni Belediye Başkanı bile yaparlar kasabama ” dedi. İç sesi “Milletvekili bile” dedi. Gülümsedi.. Hayali bile güzel geldi iç sesinin.
Oturma odasında yemeği bekleyerek televizyon seyrederken torunu yanına geldi. “ dede bu kitaptan üç tane almışsın ikisini ver de ben arkadaşıma hediye edeyim” dedi. Biraz bozuldu torun “ sen kitap mı okursun ki ben 15 yıldır kitap okuduğunu görmedim ki” dedi. Hakikat bey kitabı sıkı sıkı tutarken , “Birisini de sen al ama biri bana kalsın ben okumada vermem, siz sırası ile okuyun” dedi. Hanımı mutfaktan sesleri duyunca “ Hakikat, aman kitabı verme sen okuyunca bana ver bende okuyayım. Torunlara miras bırakalım onlar sonra okusun “ dedi. Torunu dudak bükerek kitabı alıp mutfağa giderken torununun babaannesine şöyle dediğini duydu. “İnsanın aklı başına 60 yaşında gelir, derlerdi de inanmazdım. Ama insanın aklı başına 15 yaşında gelmeli ki külüstür ve kafadan engelli olmada gerçekleri görsün” dediğini duyunca, gülümsedi Hakikat bey, artık bu sözler, eskisi gibi ağırına gitmiyordu. Az sonra hanımı seslendi.
“Yemek hazır ihtiyar delikanlı”
Hakikat bey mutfağa giderken “ sen iyimser olursan tüm dünya iyimser oluyormuş “ dedi. İç sesi “ Aferin külüstür, af edersin İhtiyar delikanlı” diye seslendi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.