- 216 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çocukluğumuzun Çizgifilmleri
Bir kez de ben anlatayım istedim...
Sevinçle seyrederdik. Ama gerçekten hepsi de neşe dolu kişilikler miydi?
Çocukluğumun Almanya yılları... Nils Holgerson’la tanıştım ve sonra Heidi ile… O derin hüzünleriyle ve her ne kadar etrafları kalabalık gibi görünse de, daha da derin yalnızlıklarıyla ne kadar da tanıdık geliyorlardı bu çizgi film çocukları ve ne kadar da benziyordu yaşantılarındaki bazı şeyler açısından bana ve buradaki bazı çocuklara. Doğal olarak Almanca konuşuyorlardı. Hatta bir bölümünde Heidi Almanya’ya gittiğinde İsviçre Almancasıyla konuştuğu için azar işitiyordu bakıcısından. Ve dağları özlüyordu o binaların içinde. Hatta hasta oluyordu bu özlem yüzünden. Dedesi topluma küsmüş bir ihtiyardı. Eğitimi için gittiği şehirdeki en yakın arkadaşı olan Klara o gelene kadar yapayalnızdı, o gidince yine yalnız kalacaktı. Dağlardaki arkadaşı Peter bile tüm vurdumduymazlığına karşın diğer çocuklardan ayrıydı.
Nils Holgerson ise sırtlarına bindiği uçan kazlar ile birlikte tek başına ve lanetlenmiş olarak diyardan diyara yolculuk yapıyordu. Arkadaşları insanlar değil hayvanlardı. Birkaç yıl sonra Türkiye’ye döndüğümüzde, Pazar sabahları TRT’de Türkçe seslendirilmiş olarak yayınlandığını görünce sanki bir arkadaşım da benimle birlikte gelmiş gibi sevinmiştim. Hatta bir Pazar sabahı geç kalktığım için bölümün birini kaçırdığımda ağladığımı anımsıyorum.
Sonra Esteban çıkageldi bir gün. Yine yalnızdı o da. Arkadaşları vardı elbette onun da ama yine de yalnızdı işte. Başka yalnızlarla işbirliği yapıyordu. Elbette ki o da büyük bir mutluluk ve talihtir; işbirliği yapabilecek başka yalnızlar bulabilmek. Tarih her zaman böyle bir imkan bahşetmez her yalnıza. Altından yapılmış mekanik bir kuşa binerek uçuyordu ve İspanyol sömürgecilerin talan etmek için düşlerini kurduğu Altın Şehri bambaşka bir amaçla o da arıyordu. Üniversite yıllarımda sömürgeciliğin ne olduğunu öğrendiğimde lanet okudum Cortes’e. Hiçbir gerekçeyle hiçbir zulmü mazur görmedim ve makul bulmadım. Belki de yaşamım boyunca gördüğüm, tanıdığım, tanıştığım, okuduğum, hayatlarını öğrendiğim yalnızlardan öğrendim bunu.
Red Kit yalnızlığını daha en baştan kendisi söyleyen bir kovboydu ve her bölümün sonunda Güneş tüm hüznüyle batarken ıssız çöle doğru tek başına yola çıkardı.
Hele bir de Clementine vardı ki onun yüzünden psikolojiyi dağıtmanın eşiğinde travma yaşayan çocuklar bile olmuştur. Onun hangi mantıkla ve ne amaçlarla çekildiğini ise başka bir zaman daha uzun bir biçimde anlatmak isterim...
YORUMLAR
Çok güzel tespitler, yalnız ağızda yarım bir tat bırakıyor. Üstünde biraz çalışarak bu konudan tez bile yazılabilir. Teşekkürler...
Naçizane önerim; üstüne biraz daha eğilip bir sürü yönden değerlendirmeniz.
Bu bahsettiğiniz çizgi film kahramanlarının mesela, iyi olmak zorunda olmaları, aslında kazanıyormuş gibi görünüp kaybetmeleri gibi özellikleri de var. Ve daha neler neler belki...
Yazarsanız keyifle okurum.
Bunun tam tersi Tom ve Jerry ve Temel Reis de hakim. Yıllarca fareye ve Temel Reis'e üzülmüştüm mesela. Bugün tekrar izlediğimde Tom'a ve Kabasakal'a üzülüyorum.
Bayıldım yazınıza.