- 298 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İKRAR
Sayım’ı dövelim dedim Ersin’e. Davarlar Fındık’ın tarlasına döküldü indi. İkindi geçmişti. Daha güneş batmamıştı. Ersin’de bir dalgınlık vardı. Yüzü gözü gararmıştı. Kafası düşünceliydi. Hasan bizi Değirmenderesi’ne gönderdi. Ben sizin elinizden usandım. Niye bıçakladınız deyip başımızın etini yemeye başladı. Hava kararmaya başlıyordu. Davarı Otluk Depesi’ndeki guzluğa goyduk. Onbaşı şikayete gitmişti. Bilamin aldığı bıçak yarasından doktora gitmişti. Doktor da adli vaka olarak jandarmaya bildirmişti. Hasan bize mekan şahidi tutun , diye akıl verdi. Jandarma heran gelip evi basabilirdi. Değirmendersi’nde halamın gızı Fadık vardı. Gocasına Hoter Yusuf denirdi. Değirmenciydi. Yıllarca su değirmeninde un öğütüp şinikle sekizde bir un hakkını alırdı. Değirmenle evi arası biraz uzaktı. Löbete kalan olursa geceye kadar değirmende kalırdı. Üstü başı toza belenirdi. Değirmene gelenler ya atla ya eşekle gelir. Unu öğütülünceye kadar yük hayvanlarını garacan ya da çınar ağaçlarına bağlardılar. Babam unu hep iri üğütürdü. Anam da bu zaval gibi olmuş diye beğenmezdi. Aşam olmadan Hoter Yusuf’un evine varmamız gerekti. Goca Dere’ye indik. Kimse görmesin diye kestirmeden ulu yola düştük. Nereye gidiyorsunuz diye soran olursa hasta yoklamaya gidiyoruz diyecektik. Kimseyle de karşılaşmadık. Gırbaşlık’ta Hıdır Yonis’le karşılaştık. O da bir şey sormadı. Hava giderek gararmaya başladı. Değirmenderesi’ne geldiğimizde hava iyice kararmıştı. Göz gözü görmüyordu. Aylardan ağustos ayıydı. Hava sıcaktı. Gece olduğundan nemliydi de. O kadar yol yörümüştük. Sırtımızın cıbbını çıktı.Gapıyı çaldık. Kim o diye Fadık abla kapıyı açtı. Mutfağa girdik. Çoktan yemeklerini yemişlerdi. Nasılsınız, hoşbeş ettik. Olayı anlattık. Buna çok üzüldüler. Sabah ola hayrola deyip yatak serdiler yattık. Yatmadan önce bize çörek ,yoğurt getirdiler. Karnımızı iyi kötü doyurduk. Gözümüz duttu dutmadı derken gapı çalındı tak tak diye. Kimdi acaba diye şüphelendik. Asker gelip bizi burda mı buldu diye kkorktuk. Babam Fadık benim aç kapıyı deyince rahatladık. Erol’un minübüsü evde hazır bekliyordu. Babam yaya olarak gelmişti. Garagol geldi sizi istiyor. Hepimizi götürdü. Sizi de acil istiyor dedi. Düştük yola yeniden. Babam , Ersin ve ben Gırbaşlık’a geldik gecenin bir vakti. Karşıdan arabanın şavkı vurdu yüzümüze. Garagol gelip bizi burda yolda yakalayıp götürebilirdi. Araba yanımızdan geçti. Biz yolu saptık ve saklandık. Geçen kimdi bilmiyoruz. Eve geldiğimizde sabaha yakın bir zamandı. Gaıyı açtık. Sedirin üstünde köyün azalarından Ede uyumuş kalmıştı. Gumandan azayı suçluları bulup getir diye bekçi koymuştu. Horoz öttü ötecek bir vakitti. Ede uykulu uykulu garagola gidiyoruz dedi. Erol da minübüsü hazırlamıştı. Evde gaç gişi varsa garagol evi basıp hepsini ifadeye Çokak’a götürmüştü. Akşam olunca garagol gomutanı Çorumlu Cemalettin Tuzcu bir araba askerle evi basmıştı. Botlarla içeri güçcük odaya kadar her yerin altını üstüne çevirmişti. Bizi bulamayınca öfkelenip anama bir sürü hakaret ve küfür etmişti. Hasan’la Neşet’i bizi bulmaları için serbest bırakmış ve iki saat mühlet vermişti. Sabaha doğru arabanın yanına inerken Çiki Mustafa’nın evinin orda minübüse rastladık. Şofer Çiki Erol’du. Minübüsün içinde ben, Ersin, Hasan, Neşet, Ede, babam vardı. Hasan bizim başımızın etini yiyordu. Endişeleniyor ve korkuyordu. Durmadan minibüsün goltuğunda bizi ccimcikliyordu. Garagola vardık. Nöbetçi asker kimsiniz, ne işiniz var gomutanıma haber vereyim gibi bizi sorguya çekti. Bizi komutan istemişti. Garagolda anam bir yerde, babam bir yerde, Hasan başka bir yerde, ben köpek kulübesinin yanıında, Ersin mutfakta, Onbaşı başka bir yerde bekletiliyordu. Herkes ayrı ayrı yerdeydi. Allah’ım nereye düştük böyle. Daha bir şey görmemiştik böle. Hava aydınlandı. Askerler mıntıka temizliği yaptı. Aşçı kahvaltıyı hazırladı. Bir taraf koğuştu. Koğuş tekti. Ranzalar diziliydi. Koğuşun önünde silahlık vardı. Ortada gumandanın odası vardı. Bahçe tarafında da mutfak vardı. Televizyon biraz yüksekti. Uzman çavuşun biri bizim tek tek ifademizi almaya çalışıyordu. Daktilonun başına geçti. Bilamin’i kim bıçakladı? Olay nasıl oldu? Adın ne? Kaç doğumlusun? İfade tutanağını hazırlamak için tekrar tekrar soruyordu bize. Biz olayı inkar ettik. Belki cezamız hafiflerdi. Bana sordu olay nasıl oldu diye. Ben olaydam haberim yok. Nasıl olduğunu bilmiyorum dedim. Ersin’e sordu olay nasıl oldu , dedi. Ersin de benim haberim yok. Kim bıçaklamış bilmiyorum deyince uzman çavuş çılgına döndü. Sinirlendi bize birer yumruk attı. Biz yine inkarı basıyorduk. Ben sizi gonuşturmasını bilirim dedi. İfade almayı bıraktı. Birazdan garagol gomutanı gelirse görürsünüz dedi. Sizi guzu guzu söyletir dedi. Oradan bir astsubay geldi. Bize aç mısınız diye sordu. Bu gomutan çok sert sorarsa suçunuzu ikrar edin dedi. Cemalettin komutan önce sivildi. Az sonra üniformasını giymişti. Askerler tirtir titriyordu. Bağıra bağıra tekmil veriyordu nöbetçi çavuş. Bize sordu olay nasıl oldu …. Çocuğu dedi. Biz bilmiyoruz nasıl olduğunu dedik. Biz bıçaklamadık Bilamin’i dedikçe iyice sinirlendi. Bir tekme bana iki üç yumruk Ersin’e attı. İki asker çağırdı. Askerler geldi tekmil verdi. Emret komutanım deyip hazırola geçti. Tüfek getirin dedi. Asker silahlıktan ge üç piyade tüfeğini getirdi. Şunları falakaya yatırın diye emir verdi. Diğer askere de bir naylon leğene tuz döktürdü. Yarısına kadar su koydurup iyice karıştırdı. Mutfaktayız , yemek masasının üstünde daktilo vardı. Ersin’i sırt üstü yere yatırdı. Ayaklarını tüfeğin ipinin arasından geçirip iki askere sımsıkı tutturdu. Jopu eline aldı. Defalarca ayağının altına vurdukça vurdu. Ersin dayanamayıp bağıra bağıra ağlamaya başladı. İyive dövüp ayağının altı morarmaya başlayınca kaldırıp tuzlu su hazırladığı leğenin içinde bekletti. Bana sordu olay nasıl oldu. Öt bakalım şimdi bülbül gibi dedi. Ben çok korkuyordum. Gomutanım nasıl biliyorsanız ifademi bildiğiniz gibi yazın deyince bana tekme tokat daldı. Tekmeyi yiyince yere serildim. Beni kaldırdılar. İki yumruk daha vurdu. Sırt üstü yere betona yatırdı. İki askere ayağımı tüfeğin ipine sarıp tutturdu. Defalarca ayağımın altını jopla dövdü. Morarmasın diye tuzlu suda bekletti. Suçumuzu inkar ediyorduk. İkrar ettirmek için bu yönteme başvurmuştu. Ersin suçunu itiraf etmiyor hep inkar ediyordu. Gomutan öfkelendikçe öfkelendi. Akşama kadar falakaya yatırılıp ayağımızın altı jopla dövüldü. Leğendeki tuzlu suda bekletildik. Bağırtımızı duyan anam dayanamayıp buradan sğ çıkarsam sizi Adalet Bakanlığına şikayet edeceğim, diyordu. Sus kadın sus kadın. Hepinize terör muamelesi yaparım. Dağa çıkarır ,gafanıza birer gurşun sıkarım. Bunlar terörist derim. Gidin evini yakın yıkın diye emir veririm diyordu. Benim yaşım on sekizden küçüktü. Anama bir tekme attı. Saçından sürükleyip yere serdi. Babam gorkudan heykele dönmüştü. Neşet , Hasan da aynıydı. Acaba buradan hiç mi çıkamayacaktık. Perşembe günü gözaltına alınmıştık. Günler zorla geçiyordu. Askerler yemek hazırlamıştı. Yemek çok yağlıydı. Suyundan çok yağ vardı. Bir kaşık aldım. Ekmeği bandırıp iki defa ağzıma götürdüm. Çok üzgündüm. Bir sandelyenin üstünde günlerce nasıl uyunurdu. Uykusuzluk, açlık, dayak, hakaret, küfür beni iyice bitirmişti. Televizyon açıktı. Sibel Can’ın bir şarkısı çalıyordu. O şarkıyı ne zaman dinlesem hayatım kararıyordu. Birkaç gün sonra Çokak garagoluna Andırın bölük komutanı geldi. Bizi döven işkence eden gomutan hazırolda bekliyordu. Bir dayak da bölük komutanından yedik. Akıllı olun evinizi yakar yıkarız. Terör muamelesi yaparız diye bizim gözümüzü iyice gorkuttu. Biz suçumuzu itiraf ettik dayaktan gurtulmak için. Bıçağı verin diyordu komutan. Neşet’le Hasan’ı bıçağı getirmesi için serbest bıraktı. Bıçağı Tespili Yaka’da davar damının ilerisindeki ağılın biteği yerdeki çiğirin içindeki daşın yarığına koyduğumuzu söyledik. Buçak gelmezse işimiz bitikti. Bıçağı bulup getirdiler. Bıçağa suç aleti olarak teslim tutanağı düzenlediler ve kırmızı mühür vurdular. İkrar tutanağının altına imza attık. Ben on sekiz yaşında olmadığım için ifade tutanağı değiştirildi. Benim adım tutanakta hiç geçmedi. O kadar dayak ve işkence ne içindi. Beş gün sonra hepimizi bir münibüse bindirdiler. Yanımıza sivil kıyafetli bir çavuş verdiler. Yol parasını da bize ödetiler. Doğruca Andırın merkez garagoluna getirildik. Dışarda gapının ağzında bekletildik. Bir askeri araçla Hükümet Konağı zemin katındaki mahkeme salonuna getirildik. Savcı tek tek çağırıyordu ifade almak için. Asker başımızda nöbet tutuyordu. Ellerimiz kelepçeliydi. Sıra bana geldi. Elimdeki kelepçeyi çıkardılar. Savcının odasına girdim. Oturduğu kotuğun arkasında kalın kalın hukuk kitaplarına gözüm kayıyordu. Türk Ceza Kanun kitabı bayağı bir kalındı. Acaba bu kitapta bize verilecek ceza ne kadar yazıyordu. Yorgunluktan ,uykusuzluktan, işkence ve dayaktan iyice bitkin bir haldeydim. Savcı dosyaya bakıyordu. Adın ne, ne iş yaparsın, kaç yaşındasın, olay nasıl oldu…gibi bir sürü soru soruyordu. Ben savcım olayı anlatmadan önce şunu açıklamak istiyorum dedim. Olayı anlat ne biliyorsan deyince yine ısrar ettim. Benim anlatacaklarım var dedim. Ne anlatacaksan anlat hadi deyince ben hemen atıldım. Biz Çokak garagolunda günlerce işkence gördük. Falakaya yatırıldık. Tuzlu su içinde bekletildik dedim. Bak istersen şu daşşağıma morardı dedim. Savcı aç bakalım dedi. Ben pantolunun düğmesini açtım. Daşşağımı gösterdim ki daşaklar kömür gibi olduğunu görünce savcı çok sinirlendi. Olay nasıl oldu bana anlat dedi. Ben olayı olduğu gibi anlattım. Anamın, babamın, Ersin, Hasan, Neşet işkence olayıyla ilgili tekrar ifade verdiler. Savcı ,ben bunları uyarmıştım işkence yapmayın vatandaşa diye kaç defa , dedi. Kalktı beni de yanına alıp hakimin odasına girdi. Hakime olayı izah etti. Hakim de işkence olayına çok sinirlendi. Ben onlara anasından çıktığını göstereceğim dedi. Savcıya sen derhal iddinameni hazırla dedi. Savcı beni odasına götürdü. İşkence olayıyla ilgili bana dilekçe yaz getir dedi.Pazartesi dilekçeyi yazıp verecektim. Hepimizi serbest bıraktılar. Beni rapor için sağlık ocağına gönderdi. Doktor daşakların pert olduğunu görünce beni Adana Numune Hastenesine sevketti. Sevk kağıdını savcıya getirdik. Savcı bir zarfa koyup ağzını kapattı. Üstünü kırmızı mürekkeple mühürledi. Bu zarfı hasteneye verip raporu da hastane savcılıpa gönderecekti. Hasan’la Numune hastanesi’ne gittik. Üroloji doktoruna muayene olduk. Bizim elimize rapor verilmedi. Hastene kendisi gizli belge olarak raporu göndereceğini söyledi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.