- 236 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SAVUNMA SANAYİ.
TÜRK SAVUNMA SANAYİNİN KURULUŞU,
Türkiye’de savunma sanayi kurulması için ilk girişim Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanıyor. 17. yüzyıla kadar güçlü bir konuma sahip olan savunma sanayi, 18. yüzyıldan bu yana Avrupa’daki teknolojik gelişmelerin dışında kaldı ve I. Dünya Savaş’ından itibaren etkisini tamamen yitirdi.
Böylece, Cumhuriyet’in ilk yıllarında önemli bir savunma sanayi altyapısı bulunmamaktaydı. Bu alandaki faaliyetler Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara yakınlarında yeni tesislerin kurulmasıyla sınırlı kalmaktadır. Savunma sanayinin genel sanayileşme ve kalkınmanın bir parçası olduğu görüşüne sahip olan Cumhuriyet İdaresi, devletin sanayileşme ve dolayısıyla savunma sanayisini ilk planlama döneminde desteklemiştir. Ülke içi uçak üretimi gibi faaliyetlere rağmen, iç ve dış koşullar nedeniyle güçlü bir altyapı kurulamamıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında başlatılan savunma sanayindeki faaliyetler, ABD ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve Türkiye’nin NATO üyeliğiyle alınan dış askeri yardımlar sonucunda durdurulan devlet desteği eksikliği nedeniyle durma noktasına geldi.
Bununla birlikte, Türkiye’nin 1960’larda karşılaştığı bölgesel sorunlar, 1963 ve 1967’de Kıbrıs’ta yaşanan sorunlar, 1974’te Kıbrıs Harekatı ve harekâtı takiben yaşanan silah ambargosu, ulusal kaynaklara dayalı bir savunma sanayisinin gelişmesini gerektirmiştir. 1974’ten sonra bu anlayışla Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kurulmuş ve sınırlı da olsa bazı yatırımlar başlatılmıştır.
Ulusal kabiliyetlerin sürdürülmesi ve iyileştirilmesindeki idari ve mali zorlukların yanı sıra, sınırlı ulusal kaynaklar ile tedarik politikaları, Türk Silahlı Kuvvetleri savunma teçhizatındaki artan boşluğu doldurmak için yetersiz kalmıştır.
1923-1950
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda İstanbul ve çevresinden gizlice aktarılan makine, esnaf ve işçi, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmada önemli bir rol oynadı. Ankara, Konya, Eskişehir, Kırıkkale ve Erzurum’daki küçük ölçekli ve basit atölyeler sadece hafif silahlar ve mühimmat sağlamakla kalmadı, aynı zamanda sağlam bir yerel savunma sanayi altyapısının da temelini attı.
1921 yılında Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü kuruldu. İzmir İktisat Kongresi’nde silah ve mühimmat endüstrisinin kurulması kez tartışıldı. 1921 yılında Ankara’da hafif silah ve topçu onarım tesisi ile mühimmat ve marangoz işleri için bir tesis;[1] 1924’te Ankara’da yeni bir mühimmat tesisi, 1930’da Kayaş’ta bir kapsül tesisi, 1931’de Kırıkkale’de bir elektrik santrali ve çelik tesisi, 1936’da barut, tüfek ve topçu tesisi, 1943 yılında Mamak’ta gaz maskeleri için bir tesis kuruldu. Ayrıca İstanbul’un Haliç ilçesi yakınlarında kurulan Nuri Kıllıgil tesisi, 1930’da silah üreten iki özel şirketten biriydi. 81mm tabanca ve mühimmatı üretimi, patlayıcıları ve pirotekniği bulunan bu tesis, II. Dünya Savaşı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek sağlamıştır.
1924 yılında Yavuz muharebe kruvazörünün bakımı için Gölcük Tersanesi kuruldu. 1941 yılında Taşkızak Tersanesi yeniden faaliyete geçti.
Türk havacılık endüstrisi, 1926 yılında Tayyare ve Motor Türk AŞ’nin (TamTAŞ) kurulmasıyla savunma sanayi alanına giriş yapmıştır. Kayseri’de kurulan TamTAŞ tesisleri 1928 yılında üretime başlamış; tesiste 1939’a kadar toplam 112 uçak –15 Alman Junkers A-20s, 15 US Hawk avcı uçağı, 10 US Fledgling eğitmeni, 15 Alman Gotha irtibat uçağı üretilmiştir. Hava Kuvvetleri Komutanlığı envanterindeki uçakların bakımının tamamlanmasının ardından TamTAŞ 1939’da uçak üretimini askıya aldı.
Devrin en zengin iş adamları Nuri Demirağ tarafından 1936 yılında İstanbul’da kurulan uçak tesisinde 65 planör yapılarak Türk Hava Kurumu’na teslim edildi. Nu.D-36 adıyla 24 eğitim uçağı üretildi. Nu.D-38 adıyla üretilen 6 kişilik uçak Türkiye’nin ilk yolcu uçağı olmuştur. Ancak bu özel firma 1943 yılında kapandı.
Havacılık endüstrisindeki ilk büyük girişim, 1941 yılında Ankara Türk Havacılık Birliği tarafından bir uçak tesisi kurulmasıydı. 1944 yılında üretime başlayan bu tesis, 80 Miles Magister eğitici uçağı, iki motorlu ambulans uçağı THK-10 hafif nakliye uçağı, 60 tane Uğur iki kişilik eğitici uçağı ve çeşitli planör üretti. 1942-43 yılları arasında Malatya’da II. Dünya Savaşı sırasında Birleşik Krallık’tan temin edilen uçaklarının onarımı ve bakımı için çeşitli tesisler kurulmuştur. İlk uçak motoru tesisi 1945 yılında Ankara’da kurulmuş ve 1948 yılında üretime başlamıştır.
Türkiye’nin NATO üyeliğiyle başlayan ve kısa sürede artan dış askeri yardımlar, oluşum aşamasındaki yerel savunma sanayinin gelişimini durdurdu.
1950-1960
Bu dönemde yerel savunma sanayisini geliştirmek yerine, dış yardım ve dış alımlar gerçekleştirildi. Soğuk Savaş ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra askeri ve siyasi kutuplaşma nedeniyle Türkiye, savunma gerekliliklerini NATO aracılığıyla ve bu çerçevede karşılamıştır.
II. Dünya Savaşı sonrası artan dış yardımın etkisiyle, yerel savunma sanayinin gelişim çabaları yavaşladı; Türk Silahlı Kuvvetlerinin yerel tedarikçilerden siparişleri azaldı, böylece askeri tesisler 15 Mart 1950’de Devlet İktisadi Teşebbüsü olarak kurulan Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK)’nun bir parçası oldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri envanterindeki silah ve teçhizatın geliştirilmesi, Savunma Bakanlığı’na bağlı Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı tarafından 1970 yılında gündemde tutuldu, savunma sanayi geliştirme çalışmaları yeniden aktif hale getirildi.
1960-1970
Bu dönem bölgesel çatışmaların ve Kıbrıs meselesinin gündemde olduğu bir dönemdi.. 1963 ve 1967’de Kıbrıs krizleri ve 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı, bu harekât sonucunda Türkiye’ye uygulanan silah ambargosu, ulusal savunma sanayisine duyulan ihtiyacı artırdı.1965 yılında Türk Donanma Cemiyeti kurularak Kendi Gemini Kendin Yap projesine öncülük etmiştir.[2] Krizler sırasında Türkiye, dış arz bağımlılığının zorlukları ile karşı karşıya kaldı. Bu dönemde yaşanan kilitlenme, ulusal savunma endüstrisini yeniden etkinleştirmenin yollarını aramaya neden oldu. İthalat ikamesine dayalı yatırımların yaygın olduğu bu dönemde, Alman lisansları altında MKEK tarafından G-3 ve MG-3 tüfeklerinin üretimi bu politikanın somut örnekleri olmuştur.
1970-1980
1970’ler, millî savunma sanayinin kurulması için somut girişimlerin hayata geçirildiği dönemdir. Türkiye’ye yönelik silah ambargosuna ulusal tepki sonucunda 1970 yılında Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kuruldu.[2] Kıbrıs Barış Harekâtı sırasındaki ambargo nedeniyle aynı yıl Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kuruldu. Bu vakıflar, bağışlar sayesinde Aselsan (1975), Aspilsan (1981), Havelsan (1982) gibi işletmeler kurduysa da çağdaş çağın gerektirdiği savunma sanayine olan gerçek ihtiyacın vakıflar aracılığıyla karşılanamadığı kısa sürede fark edildi.
1980-1985
1980’li yıllarda Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunu gerçekleştirmek için devlet inisiyatifi başlatılmış ve çağdaş teknolojiye dayalı bir millî savunma sanayisinin kurulması öncelikli hedef olarak belirlenmiştir.
Bu yöndeki ilk adım, devlet teşebbüsü olarak savunma teçhizatı müdürlüğünün kurulması ile atıldı. Ancak devlete bağlı statüsünden kaynaklanan eksiklikler başarıyı engellemiş ve bu teşebbüsün tüm mal varlığı 3238 sayılı Kanunla 1985 yılında kurulan Savunma Sanayii Müsteşarlığı’na (SSM) devredilmiştir.
1985-günümüz
SSM’nin temel görevlerinden biri, savunma sanayinin gereksinimlerini karşılamak, yeni girişimleri teşvik etmek ve bunları entegrasyon ve ihtiyaçlara göre yönlendirmek, yabancı sermaye ve teknoloji katkısı için olanaklar aramak, mevcut ulusal sanayiyi yeniden düzenlemek ve entegre etmektir. İşletmeler için ve bu konuda devlet katılımı için planlar yapmaktadır.
Savunma Sanayii Müsteşarlığı kuruluşundan bu yana geçen 35 yılda ve özverili çabalar sonucunda, Türkiye’de modern bir ulusal savunma altyapısının oluşturulmasında gerçek başarılar elde etti ve bazı hayati alanlarda oldukça başarılı sonuçlar aldı. Her biri faaliyet alanlarında önemli bir boşluğu dolduran Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarını yerel kaynaklardan karşılamak üzere kilit savunma sanayi kuruluşları kurulmuştur.
Ayrıca projeler ve sanayileşme faaliyetleri çerçevesinde bazı önemli yetenekler elde edilmiştir. Kısaca bunlar şu şekildedir:
Teknoloji altyapısı
İhracat altyapısı
Yan sektörlerin güçlendirilmesi
Yeniden yapılanma sektörü
Uzmanlık
Türk savunma sanayii artık özgün ürünler üretebiliyor ve ana destekçisinin TÜBİTAK olduğu geniş bir araştırma ve geliştirme programına sahip.
SSM projeleri sonucunda artık Türkiye bir savunma sanayisine sahip. Teknokent’te, küçük ve orta ölçekli işletmelerde, araştırma kurumlarında ve üniversitelerde çok yeterli düzeyde alt sistem üreticisi, firma bulunmaktadır. Bu, artan silah ihracatı ile daha da arttı.
En son BM rakamları, Türkiye, Çin ve Çek Cumhuriyeti’nin ABD’nin başını çektiği dünyanın en büyük hafif silah ihracatçıları listesine girdiğini gösteriyor.[3]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.