- 215 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Dilim Türkü Gönlüm Gazel
“Dilim Türkü Gönlüm Gazel” Üzerine Derkenar
"Dilim Türkü Gönlüm Gazel" Şair Mehmet Kurtoğlu’nun, Tebeşir Yayınları aracılığıyla okurlarıyla buluşturduğu şiir kitabı. Yüz yirmi sayfa hacmindeki kitapta yaklaşık yüz şiir yer almaktadır. İki bölüm şeklinde tasniflenmiş olan şiirlerin, ilk bölümü olan "Dilim Türkü Gönlüm Gazel" şairin kırklı yaşlarının şiirlerinden oluşmakta, ikinci bölüm olan "Gurbeti Olmayan Diyar" yine şairin yirmili yaşlarının şiirlerinden müteşekkildir. Bir nevi, yirmili yaşlar ile kırklı yaşların, aşka bakışı şiirleriyle bu şekilde inşa edilmiş olduğu görülüyor. Başka bir ifadeyle, yirmili yaşların adrenalini, iştiyakı, tez canlılığı ve duygu zenginliği ile kırklı yaşların olgunluğu ve tecrübesi bir araya getirilmiş gözüküyor.
Kitabın ana teması beşeri aşk olarak nitelendireceğimiz karşı cins, kadın aşkıdır. Bununla bağlantılı olarak yalnızlık, bunalım, yabancılaştırma, varoluş sancısı, hafakan ve ölüm temalarının da işlendiğini görmekteyiz. Özellikle ikinci bölümde marazi/ karamsar bir halet-i ruhiyatı da görmek mümkün. Şair, ataerkil bir zihniyette büyümüştür. Ve şiirlerini bu minvalde işlediğini, aşka yaklaşımını da bu çerçevede görülmesi gerektiğini istemektedir. Şair, güzel kadın aşkına dair utanma, çekingenlik ve mahcubiyet duygusu yaşamıştır. Elbette bu gayet normal bir durumdur. Şairin, sunuş yazısından mülhem söylersek; bazen kadına kutsiyet atfederek aşırıya kaçılabilmektedir. Gerçekte karşı cinse açılamamasından olsa gerek şiirlerinde bu şekilde terennüm eder. Diyeceklerini şiirleriyle söyler. Şiir gibi muğlâk ve sembolik bir dilde kendisini böylelikle ifade eder. Ve ayrıca hakikatteki kadınlar hayalindeki kadınlarla bir türlü örtüşmez. Kadına duyulan aşkla ilgili şu meşhur berceste mısraı hatırlayarak, şairin şiirlerini desteklemiş oluruz. "Hüsnüne güvenme ey rü-yi mahım, niceler bu tarz-ı revişten geçti…" (Âşık Şem’i) beyitinin günümüz Türkçe karşılığı şu şekildedir. "Ey, ay yüzlü sevgilim! Güzelliğine güvenme, unutma niceleri bu yoldan geldi geçti"
Şairin ifadesiyle, bir halk söyleyişi olan türkü ile saray edebiyatının bir formu olan gazel’in birlikteliğinde şiirlerinin görülmesini ister. Şiirlerin geneli hece şiiri formundadır. Son bölümde şairin bestelenmiş şiirlerine de yer verilmektedir. Şiirler daha çok on birli hece ölçüsüyle yazılmış olsa da, on dörtlü, sekizli, beşli hatta dörtlü hece ölçüşüyle yazılmış şiirler de mevcuttur. Şiirler dörtlük ve beyit formunda sunulması, farklı sesleri ve farklı duyuşları yansıtmaktadır.
Yazılan bu aşk şiirleriyle şair, Leyla’dan gelip yine Leyla’ya gitmektedir adeta. İlk şiiri “Leyla’nın bir bölümü şu şekildedir. "…Yüreğim yaralı kırık kanadım/ sensin sığınağın sensin imdadım/ aşığım meczuba çıkmıştır adım/ dillere düşürüp, güldürdün Leyla// Bu yalan dünyamın anlamı sensin/ hayalim, hülyam, sonsuz nefessin/ çağırsam çöllerden gelir mi sesin?/ Mecnun edip saçım yoldurdun Leyla!..." (sayfa 14) Aynı bunun gibi şairler, şiirleriyle yaş dökerler, âşık olup ağlarlar ve böylelikle tarihe kavuşur sevdaları...
“Leyla, Mecnun, Ferhat, Şirin, Kerem, Kamber, Hallac-ı Mansur, Yunus, Mevlana, Şems, Hayyam, Âşık Veysel, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl gibi kültürümüzdeki simgeleşmiş değerlere göndermeler yapılmasının yanında diğer dünya kadim medeniyetinin değerlerine de göndermelerde bulunulmuş. “Roma, Sezar, Çin, Maçin, Afrodit, Venüs, Sartre Camus” gibi isimleri ilk hatırıma gelenler olarak sıralayabilirim. Bu yabancı isimler, geleneğimizi temsil eden bu şiirlerle birlikte işlenmesi dikkat çekici olmuş. Mesela "Yabancılaşma" şiirinin son bölümü şu şekildedir. "…Ben ki, yabancısı oldum çağımın/ Sartre ’den bunalımlı Camus’ den daha asi" (sayfa 106)
Ayrıca, “mah cemal, merdan, keşane, peymane, keşiş, Yusuf kuyusu, Kafdağı, Şeddad, Şivan, Cem, habbe, Kerbela, Horasan, Konya, Azer, şuh bakış, sarih, urba, hurç" gibi kültürümüzde olan birçok olguya da yer verildiğini görmekteyiz. "Gelenek şairin mektebidir" diyen Sezai Karakoç’un sözüne bir numunelik örneklendirmeler yapılmış adeta.
En çok beğendiğim şiir bölümlerinden, mısralardan paylaşacak olursam;
* "Şairim ilhamım, şiirim sensin" (sayfa 26)
* "Sevda aynı sevda, şevk başka başka" (sayfa 45)
* "Hiç gurbeti olmayan bilmem ki, hangi diyar" (sayfa 59)
* "İbrahim gibiyim yakmaz ateşin" (sayfa 80)
Aşkı anlatmak, daha çok vuslat arzusuyla ele alınsa da kavuşamamanın verdiği birçok olumsuzluğu da beraberinde taşır. "Aşk, kurşun gibi göğsümüzde taşınır" Sezai Karakoç sözündeki olduğu gibi aşk, daha çok ulaşılmaz olana duyulan iştiyaktır. Ayrıca bazı şiirlerde Hayyam rubailerinin izlerini de görmek mümkün. "Güzelliğin bela, büyütür nefret/ aşkı gömdüm kalbe hayatım şehvet/ ne tövbe ederim ne de mağfiret/ sarılırım kadın bacaklarına..." (Günahkâr -sayfa 29)
Şiirler, mısra süvarilerinin nezaretinde aşk ile yazılmış şiirler desek yeridir. Başka bir ifadeyle şair, dilim dilim aşk sızısı yaşar. Şiirler daha çok duygu cihetine dokunsa da düşünsel yanı da beslendiğini söyleyebiliriz. Bura da yine bir şiir bölümünü yardıma çağıralım ve yazımızı bu şekilde nihayete erdirelim. "Mahzun yüreğimin dinmez sancısı/ bir yudum kadehte saklı ağumsun// Hayalin fikrimin en son noktası/ kaçıp sığındığım yüce dağımsın…" (sayfa 48) İyi okumalar.
İlkay Coşkun
30.03.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.