- 347 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
HALİL RIFAT PAŞA
“Gidemediğin yer senin değildir”
Yukarıdaki söz, Sivas Valisi olarak tanıdığımız ve Ordu-Sivas yolunu açtığını bildiğimiz ünlü Osmanlı devlet adamlarından Halil Rıfat Paşa’ya aittir.
Halil Rıfat Paşa, Osmanlı bürokrasi kademesinin en altı olan tahrirat kaleminden, en üst makam olan Sadrazamlığa kadar yükselmiş önemli bir devlet adamıdır.
1827 yılında Selanik Vilayeti’nin Siroz Sancağı’na bağlı Lika Köyü’nde doğdu. Sübyan mektebinde yeteneği fark edilince bölge eşrafından bir zatın himayesinde İstanbul’da Mülkiye Mektebinde eğitimini tamamladı. Kâtip olarak memuriyete başlayarak bürokrasi içinde yetişen Halil Rıfat, çeşitli vilayetlerde divan kâtipliği, mektupçuluk, mutasarrıflık, valilik ve sonra da Dâhiliye Nazırlığı ve Sadrazamlık görevlerinde bulundu. Yetişmesinde özellikle ünlü devlet adamı Mithat Paşa’nın yardım ve desteğini gördü.
Memuriyet hayatındaki en parlak icraatlarını Sivas, Aydın ve Manastır valilikleri dönemlerinde gerçekleştirdi. Balkanlarda eşkıyaya karşı orijinal mücadele taktikleri ve Anadolu’da bayındırlık alanında vatandaş-devlet işbirliği ile gerçekleştirdiği çalışmalarla şöhrete ulaştı. 19. yy.da yüzlerce vali arasında özellikle yol yapımı konusunda isim bırakan tek şahsiyet Halil Rıfat Paşa’dır. Bir atasözü haline gelen “Gidemediğin yer senin değildir” sözü ona aittir.
Dâhiliye nazırlığı ve Sadrazamlığının ilk yıllarında en fazla meşgul olduğu sorun Ermeni isyanlarıydı. II. Abdulhamid döneminde bütün işlerin saraydan yürütüldüğü ve Sadrazamların neredeyse hiçbir rolünün bulunmadığı bir zamanda, yumuşak huyluluğu ve Padişaha sadakati sayesinde 9 Kasım 1901’de vefat edene kadar makamını muhafaza etti.
İlk memuriyeti olan Siroz Tahrirat Kalemi’nde 1843’de maaşsız olarak çalışmaya başladı. Burada kitabet ve hükümete ait muameleleri öğrenmeye çalıştı ve emsalleri arasında kısa zamanda kendini gösterdi. Bundan sonra da maaşlı çalışmaya başladı.
1848–50 yılları arası Selanik’te, Tahrirat ve Meclis kalemlerinde çalıştı. Daha sonra bazı valilerin divan kâtibi olarak; Vidin ve Yanya vilâyetlerinde bulundu.1860’a kadar Edirne, Harput, Erzurum vilâyetlerinde divan kâtipliğinde bulundu. Ertesi yıl yine divan kâtibi olarak Silistre’ye gönderildi. 1864’de Tuna Vilâyeti Meclis İdare Başkâtipliği’ne, üç ay sonra da Tuna Valisi Mithat Paşa’nın tavsiyesi ile Tuna Mektupçuluğu’na tayin oldu. Bu yıllar, Halil Rıfat’ın hızla terfi ettiği ve itibarinin arttığı yıllardır.
Varna, Tirhala ve Vidin’de mutasarrıflık yaptı.
Valilikleri ve Yol yapım çalışmaları:
Halil Rıfat, II. Abdulhamid’in tahta geçtiği 31 Ağustos 1876’dan bir süre sonra, “Rumeli Beylerbeyliği” payesi verilerek Mithat Paşa’nın desteği ile 13 Eylül 1876’da Tuna valiliğine tayin edildi. Artık Halil Rıfat, paşa rütbesindedir.
Halil Rıfat Paşa, 5 Şubat 1877’de henüz beş ay bile olmadan Tuna valiliğinden alındı. Bunun sebebi de tayininde olduğu gibi Mithat Paşa ile olan yakınlığıydı. Çünkü aynı gün Mithat Paşa da Sadrazamlıktan azledilmişti. Önce Halep valiliğine, iki gün sonra da Kosova valiliğine tayin edildi.
O yıllarda Sırplarla savaşılıyordu. Kosova’nın Sırplar tarafından işgaline fırsat verilmedi. 1877–78 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra ise, bölgede toplanan yüz binlerce muhacir için komisyonlar tertip edilerek bir kısmı Anadolu’ya sevk edilirken bir kısmı da bölgeye yerleştirildi. Muhacirlerin problemleri ve Arnavutlar arasındaki hareketlenmeler sonucu bu durumlardan bıkan Halil Rıfat Paşa valilikten affını istedi. 25 Haziran 1878’de Kosova valiliğinden alındı.
Kosova valiliğinden alındıktan sonra Selanik valiliğine tayin edildi. İki seneye yakın görev yaptığı bu vilâyette, Osmanlı-Rus Savaşı’nın yaralarını sarmak için muhacirlere yardım etmeye çalıştı.
9 Ocak 1882’de Sivas valiliğine tayin edildi.
Halil Rıfat Paşa’nın Sadrazamlığı da dahil, en parlak memuriyeti dört yıla yakın çalıştığı Sivas’ta geçmiştir. Burada en fazla, yaptırdığı yollar ile şöhrete ulaşmıştır. Bir atasözü haline gelen “Gidemediğin yer senin değildir” sözünü Sivas valiliği sırasında söylemiştir. II. Abdulhamid devrinde yüzlerce vali arasında yol konusunda, Sivas’ta yaptırdığı yollar ile isim bırakan tek vali Halil Rıfat Paşa’dır.
Günümüzde bile Sivas bölgesi halkı onun yol çalışmalarını takdir etmektedir. Yol yapımı ve diğer hizmetleri halkın zihninde öyle yer etmiştir ki Paşa hâlâ ağızdan ağza nakledilen rivayet ve fıkralarla yaşamaktadır.
Sivas valiliği döneminde yaptırdığı yolların uzunluğu 1.400 km.dir. Bu yollar üzerinde yaptırdığı köprülerin 1.000, menfez ve kasislerin ise 4–5 bin kadar olduğunu kaynaklar belirtmektedir. Asıl önemli olan nokta, bu yolların yapımında devletin çok az bir katkısına karşılık, vatandaşların yardımı ve çalışmasıyla gerçekleşmiş olmasıdır. Bu tarihlerde Sivas Vilâyeti; Merkez, Amasya, Tokat ve Şark-î Karahisar sancaklarından oluşuyordu. Yapılan yollar da adı geçen sancakları komşu vilâyetlere bağlayan yollardı. Bu yollardan; Suşehri-Zara, Şebinkarahisar-Giresun ve Mesudiye-Gölköy arasındaki kayalar arasındaki yollar üzerinde üç tane de kitabe vardır.
Bunlardan Zara-Suşehri arasındaki Kuşkayası mevkiinde yazılı kitabe Halil Rıfat Paşa’nın kişiliği ve hizmetleri hakkında bilgi verir niteliktedir. Bu kitabe şöyledir:
“Asrı Gazi Sultan Hamit Han-ı sanide Veziri Terakkiperver Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa hazretlerinin Memalik-i Mahrusa-i Şahane’ye bir misal olmak üzere 1288’de Sivas’tan Samsun’a 1299’da Sivas’tan Harput’a 1300’de Sivas’tan Ordu limanına değin yapılan turukun tarihidir. 1300.”
Sivas Valiliği sırasında yaptırdığı yolları aşağıdaki gibi tasnif etmek mümkündür.
Trabzon-Canik (Samsun) Elazığ-Malatya-Hasançelebi sınırına kadar 410 kilometrelik Bağdat yolunu yaptırmıştır. Yol yapımı çalışmaları sırasında maddî ve manevî katkıları bulunan, halkın ileri gelenleri Halil Rıfat Paşa’nın Padişaha teklifi ile rütbe ve nişanlarla taltif edilmişlerdir.
Ordu-Sivas Yolu (Dereyolu)
1884 yılında Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa ile Trabzon Valisi Sırrı Paşa’nın ortaklaşa girişimleri sonucu Ordu Sivas yolu açılmış ve ilk kez Karadeniz sahilleri iç kesimlerle sosyal ve ekonomik bağlarını daha fazla geliştirmeye başlamıştır. Ordu’nun kaza merkezi olarak Trabzon’a ve Mesudiye’nin Sivas Vilayeti’ne bağlı olduğu o dönemlerde her iki valinin önderliği altında gönüllü amele birlikleri kurulmuştur. Bir kol Ordu’dan Mesudiye istikametine, diğer kol da Sivas’ın Koyulhisar İlçesi’nden Mesudiye-Ordu sınırına doğru yolu açmaya başlamışlardır. O günün olanaklarıyla 5 ay gibi kısa bir müddet içerisinde yolu geçit verir duruma getiren gönüllü birlikler, o zamanın Ordu-Sivas il sınırı olan Gedikkaya mevkiinde birleşmişlerdir. Halil Rıfat Paşa tarafından Gedikkaya’daki kayalar üzerine bir de kitabe kazıtılmıştır. Bu kitabe metni şöyledir;
“Sivas Valisi Halil Rıfat paşa Hazretleri Sivas’tan Ordu hududuna kadar kırk iki saat yolu beş ayda yaptırdıkları sırada işbu kayaları barutla açtırmıştır. Teşrinievvel 1300”
Halil Rıfat Paşa’nın Sivas vilâyetinin yollarını tamamlamak için yoğun çalışmalar yaptığı sıralarda usulsüzlük ve hırsızlık yaptığı yolundaki şikâyet ve dedikodular Aydın valiliğine tayin edilmesine sebep olmuştur. Kendisinden sonra Sivas valiliğine atanan Sırrı Paşa, Halil Rıfat Paşa’nın aleyhinde konuşmaya ve yazmaya başlamıştı. O da sessiz kalmayarak buna cevaplar yazmış, iki vali arasında bir yazı düellosu başlamıştı. Bu durum II. Abdulhamid tarafından öğrenilince, 14 Ekim 1886’da çıkardığı iradesinde devlet memurlarının birbirleri aleyhinde neşriyatta bulunmalarının uygun olmadığı ve bu işlere hemen son vermeleri, aksi halde her ikisinin de hakkında hayırlı olmayacağının ihtar edilmesi üzerine bu yazışmalara son verilmiştir.
II. Abdulhamid döneminde eğitim-öğretim faaliyetleri Anadolu’da görülmemiş bir hızla ve genişlikte yaygınlaşmaya başlamıştı. Bu politikaya uygun olarak Halil Rıfat Paşa döneminde Sivas’ta yeni okulların açılması sağlandı.
Halil Rıfat Paşa 27 Eylül 1885’de Aydın valiliğine tayin edildi. Burada bir seneden fazla bir zaman valilik yaptıktan sonra, 26 Aralık 1886’da Bağdat valiliğine tayin edildi. Ancak, Paşa çeşitli mazeretler ileri sürerek Padişah’tan merhamet dileyip Bağdat’a gitmek istemedi. Sekiz ay açıkta bekledikten sonra Halil Rıfat Paşa, 19 Ağustos 1887’de Manastır valiliğine tayin edildi. Sivas’tan sonraki en başarılı valilik dönemini Manastır’da icra etmiştir. O, eşkıyaya karsı o zamana kadar bu bölgede emsalini göremediğimiz orijinal mücadele usulleri geliştirmişti. Eşkıya ile mücadele için halkla işbirliği yöntemlerini geliştirdi.
İkinci kez Aydın valiliğine atandı. Bu dönemde Çeşme Kazası hükümet konağını yaptırdı. Burada Halil Rıfat Paşa’yı en fazla meşgul eden mesele, muhacirler ve eşkıyalardı. 1877–1878 Osmanlı-Rus Savasında ve 1885’de Şarkî Rumeli’nin Bulgaristan’a ilhakı üzerine, bir muhaceret başlamıştı. Muhacirlerin en fazla yığıldıkları vilâyet Aydın idi. 1877–1891 tarihleri arasında Aydın vilâyetine 100.000’den fazla muhacir gelmiş; bunların bir kısminin diğer vilâyetlere gönderilmesiyle burada kalanların sayısı 70.000’e düşmüştür.
Dâhiliye Nazırlığı:
Halil Rıfat Paşa 4 Eylül 1891’de Dâhiliye Nazırlığı’na tayin edildi. Dört yıl kadar süren Dâhiliye Nazirliği döneminde en fazla meşgul olduğu konu, Ermenilerin Anadolu’da çıkardıkları karışıklıklardır. Özellikle Ayastefanos ve Berlin Antlaşmasından sonra başlayan isyanlar onun döneminde artarak devam etmiştir. Dâhiliye Nazırlığında valilik dönemindeki kadar rahat hareket edememiş, Padişahın emri ve talimatı doğrultusunda kararlara iştirak etmiştir. Bu dönemde Ermenilerin çıkardıkları en önemli isyanlar, Merzifon ve Yozgat isyanlarıdır. Önceleri bütün gayretlere rağmen isyanların önü alınamamıştır. 1895 yılı yaz aylarından itibaren hemen hemen Anadolu’nun bütün vilâyetlerinde eşzamanlı isyanlar başlamış, çok sayıda insan kaybına yol açan bu isyanlar sonunda bastırılmıştır.
Sadrazamlığı:
Sadrazamlığı döneminde de Ermeniler tarafından Van isyanı ve Osmanlı Bankası baskınları yapıldı. Adi geçen baskın esnasında bir kısım Ermeni Babıâli’yi bombalamaya teşebbüs etti. Bu arada Sadrazam Halil Rıfat Paşa’ya suikast teşebbüsünde bulunuldu. Sadrazamlığının ilk yıllarında misyonerlerin faaliyetleri ve alınması gerekli tedbirler hakkında 17 Aralık 1895’de Padişah’a sunduğu bilgiler onun konuya vâkıf bir kimse olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Sadrazamlığı döneminde meydana gelen en önemli olaylardan biri de Osmanlı Devleti’nin zaferi ile sonuçlanan 1897 Osmanlı–Yunan Savaşıdır.
Ölümü:
1901 yılı sonbaharında, Sadrazamlığının 6. yılında 74 yaşında ihtiyar ve hastaydı. Buna rağmen, padişaha sadakatinden dolayı Sadaretten alınmamıştı. Oğlu İbrahim Cavid’in 7 Ekim 1899’da bir Arnavut tarafından öldürülmesi Halil Rıfat Paşa’yı iyice sarstı. Bu olaydan sonra iki yıl yaşayabildi. 9 Kasım 1901’de Nişantaşı’ndaki konağında, 74 yaşında öldü. Eyüp Sultan’daki, Mihrimah Valide Sultan Türbesi civarında eski Sadrazamlardan Hayreddin Paşa’nın kabrinin yanına defnedildi.
Şahsiyeti:
Halil Rıfat Paşa, devlet hizmetinde bulunduğu 57 sene boyunca dürüstlüğü ve sadakati ile şöhret bulmuştur. Görevine düşkünlüğü, titizliği, ahlakı ve mülayim yapısıyla tanınmaktaydı.
Halil Rıfat Paşa, kindar değildi. Oğlunun öldürülmesinden sonra, katilin kısas edilmesi için ağırlığını koymadığı gibi, verilen ölüm cezasının müebbet hapse çevrilmesini de yine kendisi istemiştir.
Halil Rıfat Paşa’nın üçü erkek, ikisi kız olmak üzere beş çocuğu vardı.
YORUMLAR
Yine akademik makale tadında nefis bir yazı. Elinize, zihninize sağlık değerli Hocam. Aklıma ‘Sultanın bastığı toprak Devlet-i Aliyye mülküdür’ sözüne aykırı düşmemek için Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatinde, ayakkabısının iç taban derisinin altına vatan toprağı konması geldi. Nereden nereye...