- 234 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kendimi Sende Buldum
Senden önce de vardım, sanırım senden sonrada varolacağım. Doğanın diyalektiği gerҫeğinden yola ҫıkarak ve „devr-i daim“ sistemiyle binlerce ton yapraktan bin yıl sonra ҫıkan bir gram toprak gibi dönüşeceğim türlü türlü yaşama şekillerine…
Zaten hayat da „bu dünyada ki yaşam felesefesinin değişim ve dönüşümüyle hiҫ tükenmeden renkten renge değişen bir yolun yolcusu olmak demektir. Ben ölüme inanmayan, ama değişime inan birisi olarak bir sürekliliğinin doğa anaın bağrında, ilk önce yorgun bir bedenden ҫıkarak başka bir bedene, şekle, ağaҫa, hayvana, bitkiye, toprağa, suya, maddeye, madene dnüşe dönüşe hep varolacağım. Bütün kirliliğe, acımasızlığa, ezilmeye, horlanmaya, aşağılanmaya, dışlanmaya, sevilmeye, sayılmaya, kabullenilmeye ve reddedilmeye dair ben yinede kök salarak yaşayacağım yüzbinlerce yıl. Hatta bu üzerinde yaşadığımız atmosfer denen gezegenin binlerce ton ağırlığında bir meteorun yeryüzüne ҫarpması halinde bile başka bir şekle dönüşerek varolacağıma kesinlikle inanıyorum bilinҫli bir ateist elbisesi giyen birey olarak.
Belki ilk olarak yorgun bedenlerimizden göҫ ederek solan ruhumuz, daha sonrada düşüncelerimiz olacaktır. Yaşamda sanırım kanımca bedenin ve ruhun yorgun bir kirlenmesiyle yok olacaktır. Yeryüzü denen atmosfer özümüze ait olan her şeyi silip süpürerek mecazi olarak öldürecektir. Ama bu ölümü ben bir ölüm olarak değilde bir doğal dönüşüm olarak alıp kabul ettiğim iҫin yaşamı bu dünya veya öbür dünya diye bir ikilemeye ayırt etmek istemiyorum. Bunun arkasından giden sadece gözlerim olacaktır solan ve yeniden başka gözlerde canlanan. Sevmekten öteye giden bir nefretimin olmadığı gibi, aşktan öteye giden bir yasakta söz konusu olmayacaktır. Yaşam da, „her şeye maydonoz olmak“ denen bir deyim vardır. Bu deyimle anlatılmak istenen vicdanımızdan öteye geҫen kinin geҫerli olduğu bir evrende sevgi dolu duygularla kendini bularak, kirlerden arınmak demektir. Ve her doğan kızıl şafakla beraber doğum bir günlük yaşayan bir kelebek gibi akşama tamamlamak demektir. Yani her akşam binlerce kez ölerek şafak başka bir canlı olarak yaşamaya ve yaşatmaya vesile olmak demektir.
Bazen egoistҫe olan duygularımızın acılarını bastırarak değilde özgürlüğün okyanusunda dinlenerek işlenmiş cinayetlere kriminal ҫözümler bulan uzman bir ekip gibi, ruhu, bedeni, düşünceleri ve duyguları bir bütün olarak harekete geҫirip yaşamaktır yaşamı kendi iҫ alemimizde… Narsistҫe ҫektiğimiz özgürlüğün acısını, kıyısına dayanıp dinlenerek yaşadığımız anlaşılmaz iҫ kaoslarımızda işlediğimiz cinayetlerin kargaşasını hüzünlü bir şekilde yenilikler yaratmaktır hayat felsefesiyle beraber. Hüzünü bastırdığımız kendi kederimizde, farkında olmadan yitirdiğimiz kalbimizin mahzun sevincini yalın bir şekilde kayıplardan kurtaran gerҫeğidir insan özünün. Belki hayatın ҫekilmez yükünden arınıp şekilden şekile ve payımıza düşen travmalı mutlulukların acıya gönüllü bir ömürle gönülsüz bir sınır koymaktır geriye kalan. Hiҫ bir ҫıkara dayanmaya, yalın, sade, temiz, berrak, arı ve duru olarak… Bu durumlarda bazen hayatı anlamamak ve ona anlam yüklemeden yaşamak duygusal halimizin vazgeҫilmez bir parҫası olarak ҫat kapı gelip konuk olan misafir gibidir.
Bu duygular iҫinde bir ҫocugun ҫelik ҫomak oynadığı gibi iҫsel bir sese dönüşür Bazen bu duygulara dalarsın perdenin arasından göz ucuyla gelip geҫenlere bakan bir ҫift göz gibidir hayata özlemleriyle dadanan. Belki bu, bir sanat dalının sanatıyla icra edilen ansız soluklarıdır iҫimizden ҫıkan. Ve yinede ҫoğu zaman susarız, anlamadan hissederek geҫip giden bir suskunluktur. Zor olan ise bize biҫilen yaşam misyonunu önceden tasarlanmış hücresel ve bedensel bir değişimin ölüm olarak yaşamı kendi labirentlerinde tamamlamaktır. Birazda hayatı ҫekilmez kılan bu olsa gerek. Zamanın acımasız dişlilerine gün boyu bedenimizi ve hayallerimizi kemiren bir sessizliktir bizi bitiren. O bilinmezliktir, belirsizlik, o sırdaşlık. İste bu anlarda başladı aklın firar, yureğin gönüllü esaretliliği. Kaçmak ve sığınmaktır iҫindeki o paslı ve rutubet kokan odaya... Gönüllü gardiyanlıktır tutsaklığına şahitlik ettiğimiz suçluluk duygusu, firarist ustalığa salmasıdır yaşam...
Kalmak ve gitmek arasında iki eşkenar üҫgenin eşdeğer aҫılarına hesap olmak, gizlice girilen bir gömütten öznesi sandığımız fil beynimizle bir ҫok şeyide darmadağın etmek demektir. Yaşamak ne yazık ki, amalarla başlayıp, keşkelerle kekrediğimiz pişmanlık ruhu hepimizin insan olarak pişmemis halidir. Oysa maske takılmadan ve sakınmadan gösterdiğimiz yüzümüzün zavallı acı fotoğrafı asılıdır ruhlarımızda. Ustalıkla yapılan taktiksel kaҫışlar aslında insanın kendisiyle yüzleşmesi iҫindir mutlak hesaplara dayanan. Hemen hemen istisnasız hepimiz kariyerin, hırsın, egoistliğin, saplantılı bir ideolojinin tutsağı olarak gerҫeği dönüşüme – devr-i daime gitmek özünden uzaklaşarak oyalanmak olarak gelir dayanır kapımıza… Her aşırılıkta, biraz daha gerҫekten uzaklaşmanın kalitesizliğiye sırt ҫeviririz kendimizle yüzleşmek yerine insan olarak. Her şey aslında tek bir hedef iҫindir iҫimizde yaşattığımız. Kaҫmak, kaҫarak gerҫeklerden uzaklaşmak, kendi iҫimizi kemiren o yaşamın kaotik sarhoşluğundan. Oysa yaşamın bizden beklediği onun karşısında diz ҫökmeden mutlak değişikliğe aday olmaktır. Oysa savrulan yaşam da kırılan, ҫatlayara etrafa dağılan aynanın cam parҫalarıdır. Sesimizi ve ҫılgınlığımızı o an geldiğinde birikimlerimizi kendi ellerimizle kurak bir yanlızlığa savurarak atacağız. İşte o an, ne sesimizi duyacak, ne de korkaklığımızı cesaretlendirecek bir avuҫ yüreğimiz kalacaktır avuҫlarımızda. Ҫünkü, yaşamada sadece cesaret aynaya bakmak kadar rahat bir harekettir aslında.
Zamane yaşamında, nerden gelip, nereye gideceğimizin bir önemini kalmamıştır. Önem, önemini yitirmiştir. Ҫoğunluğun, yanlızlıklarının pek bir önemi kalmamıştır artık. Aynı nehirde akan bir yaşamın ayrı kollarında yüzen yüzücüleri olarak hep denizlere ya da okyanuslara edeceğimiz yolculuk biraz kederli yaşamın kaderini devr-I daim iҫinde paylasmaktır. Renk, dil, din, kimlik, sınıf ҫelişkilerinin doruklara ҫıktığı günümüz insanlığı kendi yaşamını karanlığa sürükleme telaşını aralıklız yaşatmaktadır bize… Ve bildigimiz gibi, her birey kendi yasalarıyla yaşar, yaşamı! Değişimin, binbir türlüsü vardır: kimimiz ufak şeylerin derin mutluluğunu yaşayarak, kimimiz aşkla sevgiyi doruklara ҫıkararak… Gitmeleri hesaplamadan uzunca bir yaşamın kollarında olmak iҫin. İnsan olarak, şimdi ruhumuzun derinliklerinde asılı duran düşlerimizi sessizce ve pişman olmadan aşamaktır sadece. İradelerimizde sistemli bir şekilde sakladığımız zavallı bakışlarımızda gizlediğimiz aslında verdiğimiz varolma mücadelesidir evrende olmak iҫin.
Bu aslında “Benim Kendimi Sende Bulmamdır”. Bir değişimin mücadelesini verirken iҫinde yaşadığım doğanın bütün yasaları ve kriterleri geҫerliliğini kendi karakterimde de toplayarak bir bütün yaratmıştır bedenimde. Bu beden, bu bütünlük ve bu birikim Sende toplanmıştır.
Sosyolog H. Hüseyin Arslan – 08.09.2016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.