- 236 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
22 bildirisi
Bu yazımda yaşamın gerçekten bir bireysel amacı var mıdır, yoksa yaşamın amacını bireyin dışındaki insanlar mı belirler? Bu konu hakkında bir şeyler karalamak istedim. “Yaşamın temel amacı ölümdür.” der Freud. Önemli olan ölmek mi yoksa nasıl yaşadığımızı bilerek mi ölmektir yaşamın amacı. Dine göre yaşamın amacı gayet nettir. Dinin kurallarına uyduğumuz takdirde bir sonraki yaşamımızda ödül ya da cezalar alacağımız gayet açıktır. Din dışında ele alacak olursak bireyin toplumdan ayrismadan bir yaşam amacı olusturamacagi da gayet aşikardır. Bireyin ilk topluma karışması aile kurumun varlığıyla sağlanır. Tam manasıyla yaşam hakkında fikri olmayan birey bu kurumun yaşam amacı hakkındaki fikirlerini inisiyatif alarak yaşamına yön verir. Aile kurumun istediği bir yaşamı sürdürmektir. Sürü psikolojisinin temelinde düşünmemeye, sorgulamaya olan düşük akli yatkinligimizdan dolayı aile kurumuna, topluma katılmak zorundayız. Bu davranış tam manasıyla doğru değildir. Aynı zamanda ahlaklı bir davranışta değildir. Birey Dünyaya gözlerini açtığı vakit görev ve sorumluluklarını diğer insanların belirlemesi bireye haksızlıktır. Bireyin bu görev ve sorumlulukları da kabul etmesi ruh denilen metafizik kavrama tezatlık yaratır. Toplumu kabul etmeliyiz ancak kabul etmeden önce nasıl bir yaşam surduklerine ve yaşama bakış acılarına dikkat etmeliyiz. Bir gogol okuyucusu hayata karamsar yaklasabilir, bir Rogers okuru dünyayı iyi görebilir. Bir pavlovcu insan yaşamın tipki deneklerde olduğunu düşünebilir. Yaşamın belli bir amacı yoktur. Yaşamın amacını bizden önce yaşayan toplum belirlemiştir. Ya toplumu kabul edip ruh sağlığımızı koruyacağız ya da reddedip toplumun bizi zehirlemesine izin vereceğiz. Yaşamın bireysel bir amacı vardır. Bireyler bu amaçlarının doğruluğu konusunda ısrarcı oldukları sürece toplumsallasmaya olan bakışımız bir filin ayağına bağlanmış ince bir ip gibi kopmak zorundadır. Toplumsallasmadan kutuplasmaya doğru yön oluşturacağız. Bu yüzden yaşam amaçlarına bağlılığı ve doğruluğuna inanmak bireyin görüşlerine uygun olmayan, yanlış bulunan amaçları geri planda tutacaktır. Bu tutum bizleri bizim gibi olmayan insanlardan uzaklaştıracak ve çöp kamyonunun boşaltılmış çöplerinin arasında bir topluluk yapacaktır. Her insanın doğrusu diğer insanların yanlışı olabilir. Tam tersi durumda gayet mümkündür. Bu yüzden yaşamımızın amacını sınırlar içerisinde tutmamaya önem vermeliyiz. Şu şekilde devam etmek istiyorum. Doğanın iyi olmasını, su kirliliğine ve buna benzer durumlara toplum karşıdır ancak bunun dışında kalan durumlarda bireyler birbirine karşı olmak, partizanlık, düşünce faşistligi yapma konusunda gayet yeteneklidir. Düşünceler incitilmeyecek güzel kadınlara benzer. Nasıl sevdiğimiz kadınları incitmiyorsak diğer insanlarında sevdiği kadınları da incitmemeliyiz. Yaşamın amacı bütünlük içinde yaşamaktır. Eylemler olarak ölümle sonuçlanacak bir zaman aşımı problemidir. Bütünlüğün dışında kalan bütün düşünceler ( doğuda kurdistan ) bir zaman sonra zaman aşımına uğramak zorundadır. Yaşamın amacı butunlukler oluşturmaktır. Parçadan bütüne gitmektir. Bu parçaları incitmeden birlestirmeliyiz ki bütünü at gözlüğü takmadan net şekilde görelim...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.