- 559 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Affan Dede
Sanat, hayatın her alanına tanıklık eder. Bir yandan o anda yaşanılan acıların açmış olduğu yaraları iyileştirirken, diğer yandan da tanıklık ettiği olayları gelecek kuşaklara aktarmakta önemli bir rol üstlenir. Kalem; zaman denilen pranganın anahtarıdır. Dokunduğu her şeyi, hatta kendini tutan eli bile, saatin kadranından kopartarak ölümsüz kılar. Buna en güzel örneklerden biri de; bir öykü ile ölümsüzleşen Oyuncakçı Affan Efendi’dir.
Affan Dede ile tanışmam Cahit Sıtkı Tarancı’nın ‘’Çocukluk’’ şiiriyle oldu. Affan Dede’ye para saydım/ Sattı bana çocukluğumu./Artık ne yaşım var, ne adım; /Bilmiyorum kim olduğumu. /Hiçbir şey sorulmasın benden; /Haberim yok olan bitenden…Bu bahar havası, bu bahçe; /Havuzda su şırıl şırıldır. /Uçurtmam bulutlardan yüce, /Zıpzıplarım pırıl pırıldır. /Ne güzel dönüyor çemberim; /Hiç bitmese horoz şekerim!
Çocukluk anılarımda Affan Dede’ye karşılık gelecek bir oyuncakçı model olmasa da, şiirde geçen ‘’Ne güzel dönüyor çemberim’’ dizesi, içimde en derinimde bir yerlerde karşılığını buluyor. Demir çemberimi, elimdeki uzunca tel çubukla döndürerek, mahalle mahalle gezmenin o doyumsuz zevkini tatmış biriyim ne de olsa.
Biraz araştırdığımız zaman, İstanbul Selimiye’ de 1900’lü yılların başında yaşamış, evinin altında, küçücük bir oyuncakçı dükkânı sahibi olan Affan Dede’nin zamanda yolculuğunun, Ruşen Eşref Ünaydın’ın ‘’Oyuncakçı Affan Efendi’’ öyküsüyle başlamış olduğunu, sonrasında Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde devam ettiğini görürüz.
Tabi ki; Oyuncakçı Affan Dede’ den bahsedip de; "Her akşamüstü oyuncakçı/ camekânından/ çocuk ellerinin/ izlerini siler" dizelerinin şairi Sunay Akın’ın, tarih sayfalarından çocuk ellerinin izlerinin silinmemesi için; 2005 yılında İstanbul’un Göztepe semtinde bulunan tarihi bir köşkte kurduğu; İstanbul Oyuncak Müzesi’nden bahsetmemek olmaz. Bu müzede, kırkı aşkın ülkedeki antikacılardan satın alınmış olan, 1700’lü yıllardan günümüze kadar birçok oyuncak sergilenmektedir. Türkiye’de bir ilke öncülük eden müze, ardından diğer birçok şehirde de buna benzer oyuncak müzelerinin kurulmasına öncülük etmiştir. Değerli sanatçı Sunay Akın İstanbul Oyuncak Müzesi’ni anlattığı bir yazısında şu cümleleri kullanır; ‘’Bir kapı düşünün ki, içeri girerken bir elinizden çocuğunuz, dışarı çıkarken de öteki elinizden çocukluğunuz tutsun. İşte burası oyuncak müzesidir’’
Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiiriyle, çocukluk yıllarına duyulan özleminin sembolü haline gelen Affan Dede’nin yolu benim şiirime de uğradı. Savaştan kaçan mülteci çocukların, denizi aşma mücadelesi sırasında batan botların ardından karaya vuran cesetlerini ve geride kalanların o gözlerindeki korkuyu ‘’Sevgi Mayası Sandığı’’ isimli kitabımda yer alan ‘’Ah be çocuk’’ isimli şiirimde… Ah be çocuk! /Görseydi şu halini /Cahit Sıtkı amcan /Para sayar mıydı Affan Dede’ye /Bir daha alır mıydı sanıyorsun /Çocukluğunu geriye?...dizelerimle anlatmaya çalışmıştım.
Biliyorum ki; akıp giden yıllar içinde daha nice şiirlere uğrayacak Oyuncakçı Affan Dede. Biliyorum ki; o küçücük dükkânından vereceği oyuncaklarla, nice çocukların yaralarına merhem olacak.
Ve biliyorum ki; sanat, hayatın her alanına şahitlik etmeye ve kalem dokunduğu her yeri ölümsüz kılmaya devam edecek.
Saygı, sevgi ve selamlarımla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.