- 172 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
MAHKEME
Okuldan eve geldim. Havalar ısınmaya başlamıştı. Mayıs ayıydı. Çantamı eve attım. Garasu’yun kenarına geldim. Bacağımı çerpnedim, suyun içinde yavaş yavaş girmeye başladım. Suyun derin yerine girmeden kenarından ilerliyordum. Burası geçekti. Karşıda eski bir su değirmeninin yıkık kulübesi vardı. Değirmenin taşı hala oradaydı. Suyun kenarında dalları suya değen bir söğüt ağacı vardı. Dalında ise bir kuşun yuvası vardı. İçinde iki yumurta vardı. Yuva incecik çalı çirpiyle sepet gibi örülmüştü. Kıl ve yünle de sıva yapılmış gibiydi. Yumurtanın sahibi kuş serçe büyüklüğündeydi. İnce bacaklıydı. Kuyruğunu yukarı aşağı dans ettiriyordu. Benim oradan ayrılmamı bekliyordu sabırsızlıkla.Eve askerler geldi. Mahkeme pusulasını bıraktılar. Tıraşlama bekçisi Çerkez Osman koyunları eve getirmişti. Tembihini veriyordu. Sarışın orta boylu , mavi gözlü bir adamdı. Bana sorular soruyordu. Beni konuşturup bıyık altından gülüyordu. Evde Ali ve Elif vardı. Dezzem ve Hacı Yoncalık’ın ağılını yapıyordu. Sabah olunca erkenden uyandım. Dezzem ,ben ve Akgala Hacı yürüyerek araba yoluna çıktık. Çokak tarafından gelen bir bir minibüse bindik. Andırında dükgenlerin önünde indik. Hökümet Konağı’na geldik. Alt katı mahkemeydi. Sol tarafında duruşma salonu vardı. Yan tarafında bir uzun koridor vardı. Hakim ve savcı odası vardı. Mübaşir çığırtkanlıkla isimleri okumaya başladı. Dışarısı kalabalıktı. Herkesin bir derdi vardı. Çoğunluğu tarla devesiydi. Sıra bize geldi. İçerde duruşma yapılıyor , biz dışarda bekledikçe bekliyorduk. Burası babanın evi değildi,mahkemeydi. Beni çağırdılar. İçeri girdim. En yukarda cübbeli iki kişi vardı. Bir alt bölümde önünde daktilo makinası bulunan uzun boylu , saçları hafif beyazlamış biri vardı. Hakim bana soruyordu. Adın ne , baba adın ,ana adın … deddikten sonra olay nasıl vuku buldu. Gördüklerini doğru olarak anlatacağına namusun üzerine yemin eder misin , diye sordu. Ben de başladım anlatmaya. Akşama doğruydu. Koybolan koyunları gözetlemek için bir kepirin başına çıktım. Hacı’yla Evi Yanık Mustafa laf ediyordu. Karşı kıyıdan suyun bu tarafına dört kişinin geçtiğini gördüm. O kişiler bu bu karşımda duran kişilerdi. İngiliz Kemal ve Kamyoncu Recep bana kinbiçer bir halde bakıyordu. Adamı yere yatırıp ardıç sopasıyla iyice dövdüler. Sopa kırılınca da İngiliz Kemal cebinden bıçağı çıkarıp Tekatlı Mustafa’nın bacağını baldırına doğru yarmaya başladı. Her taraf kan olunca bırakıp kaçtılar. Adamcağız çok kan kaybetti. Belki de ölebilirdi şeklinde ifademi verdim. Sanıklara bu ifadeye karşı ne diyorsunuz diye sordu hakim. Onlar da bu çocuk yalan söylüyor efendim, dediler. Sorsanız isimlerimizi bile söyleyemez. Buna her şeyi ezberletmişler efendi , deyince hakim bana yöneldi. Ben hemen bir şey demeden isimlerini saydım. Hakim suçlu olduklarına kanaat getirdi. Mahkemeyi ileri bir tarihe erteledi. Çıkınca Recep’le Dalgıran’ın dükgeninin önünde karşılaştık. Yakalayıp beni dövmek için bir hamle yaptıysa da yakayı ele vermedim. Hacı çarşı ekmeği almıştı. Alışveriş yaptılar. Mulibise bindik. Çokak tarafına gidiyordu. İsgenderli’nin altında indik. Yürüyerek patika yoldan eve geldik. Karanebili’nin altında insek adamlar bize saldırabilirdi. Biz işi şansa bırakmadık. Epey yol yürüdükten sonra ormandan eve gelebildik.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.