- 267 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kırk Yama
“Kırk Yama” Şiirleri Üzerine Değiniler
“Kırk Yama” -Kırk Yılın Şiirleri- Şair Murat Ertaş’ın Arı Sanat Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu şiir kitabı. Yüz yirmi sayfa hacmindeki kitapta altmış şiir yer almaktadır. “Kırk Yılın Şiirleri” alt başlığında verildiği gibi doksanlı yıllardan, iki bin on üçlere uzanan geniş bir zaman diliminde yazılmış şiirlerden oluşmaktadır. “Kırk Yama” kitap ismiyle müsemma; şairin hayatını bütünleyen, toparlayan bir nevi yamayan bir çağrışımı yansıtmaktadır. Kitabın girizgâhında dendiği gibi şair, hakiki özgeçmişini şiirlerinde, anne babasında ve Erzurum’da olduğunu söylemektedir. Şiirlerin sesi yüksektir. Türk-İslam medeniyetimizden ve geleneğimizden beslenen güzel şiirler bunlar.
Anlatımlarda ki izleksel unsurlar olarak; Erzurum ve özellikle Palandöken vurgusunu şiirlerde çokça işlendiğini görmekteyiz. Bununla beraber Erzurum türküleri, Erzurum’un karı, Erzurum kültürünün yansıtıldığı hatırı sayılır sayıda şiirlerin kitapta yer aldığını söyleyebilirim. Bununla beraber “kadim kültürümüzün değerleri, çocuk, anne, çocuk oyunları, zamanın iyileştirdiği ve yaraların taşındığı haneler” şeklinde devam eder. Şiirlerin, kadim medeniyetimizden kültürümüzden, tarihimizden beslendiğini söylemiştik. Erzurum’un deneyimlerinin öğreticiliğiyle beslenir şair. Hecenin, aruzun, klasik şiirimizin imkânlarından bolca faydalanılmaktadır. Şairin şiirlerinde kullanılan dilde kelime haznesinin çok geniş olduğunu görmekteyiz. “Mukallit, müdara, püsür, mübâdil, behremen, bülendin, salvele, hâce-i evvel, çıtalım, bahr-ı mescûr, aşsık enekem” gibi çok çeşitli ve az kullanımda olan birçok kelimeye yer verilmektedir. Burada şairin edebiyat okumasının katkısı ve etkisi çokça olmuştur muhakkak. Ayrıca “Kırmızı gül demet demet, ay doğunca akşamdan” gibi güzelim türkülerimize göndermeler de bulunulduğunu görmekteyiz.
İnsan içinde uluyan, büyük bir yalnızlıkla boğuşan bu zaman insanına karşı da eleştirilerini yapar şair. “Bu modernite yok mu, bu kurgu film!” ve devamında “Ey hicrî çağ çocukları!” (sayfa 56) diyerek yaşananlara, bu zamana dair itirazlarını yapar şair. Söndürülebilecek küçük yangınlardan daha çok büyük yangınları taşıyan ve bıçağı keskin olan bu haydut çağa bir nevi güzellikler nakşedilir adeta. Şiirlerde dikkatimi çeken bir başka cihette şiir sesinin yüksek olduğunu söylemiştik. “Ey!” hitap, seslenme ifadesinin bolca kullanıldığını görmekteyiz. “Ey yâr, ey sevgili” gibi seslenme ifadeleriyle şiir sesinin daha da yüksekte tutulmaktadır. Şair şiirlerinde kimi zaman birden fazla anlama, çağrışıma da ulaşmaya çalışır. “Gel etme yâ / semin!” (sayfa 23), “Kan seri sardı bir yaprak şifa gül!” (sayfa 59) şeklinde sıralayabilirim. Kese kâğıdına yazılmış şiir gibi farklı şiirleri de görmemiz mümkün.
Şairin şiirlerinin duyumsanması ve görülmesi için en beğendiğim şiir bölümlerini buraya taşıyacak olursam; “Senin hiç günâhın yoktu inan!/ Kulaklarımdan asarken kuşları” (sayfa 20), “O yalan bu yalan/ Var eski sevdalarda oyalan” (sayfa 33), “Ne kanım soğuktur/ Ne buzdan heykelim ne de yalçın granit/ Bir kez “merhaba” de yeter ki/ O vakit sitem et, istersen git/ Senindir gözlerim öfkende erit/ Gölgende erit…” (sayfa 40), “Dünya belki bir parça belki kocaman bütün/ Yanan büyük ateşten geriye kalan tütün/ Sararmadan takvimin, düşer diğer yaprağı/ Yarım kaldı her yaşım, her yaşımda bin bölüm/ İlk basamak mı hayat, tamamlanmak mı ölüm?” (sayfa 76), “Doymadım ben çocukça sevmeye sevilmeye/ Sırnaşmaya anneme, babama benzeşmeye/ Annemdi benim elbet kırılmaz oyuncağım/ Babam ise hasretim haşmetli padişahım” (sayfa 91) Bunlarla birlikte, Erzurum’un izlerini taşıyan şiir bölümlerine bir yolculuğa çıkacak olursak; “Emzir Palandöken’i kar çiçeği” (sayfa 10), “Palandöken’in bağrında kaynayan kor!/ Harlanmış gözlerin yaşı silinir mi?” (sayfa 20), “Gözlerim cesurdur, suskundur dilim/ Ben Erzurumluyum sevgilim” (sayfa 39) Bütün bu mısralarla bir Erzurumlu portresi çizilmekte bir nevi.
Ağırlıklı olarak doksanlı yılların şiirlerinin yanında, iki binli yılların şiirlerinin daha yalın, kısa ve daha sade şiirler olduğunu söyleyebilirim. Ama bütünlüklü olarak bütün şiirler aynı ruhu taşımaktadır. Kadim kültürümüzün, tarihimizin yanında gönül coğrafyamızın birçok değerine şiirlerinde yer verildiğini, işlendiğini, şiirlere misafir edildiğini söyleyebiliriz. “Erzurum ve Palandöken’den başka, “Bosna, Mostar, Varna, Mohaç, Kosova, Tuna, Horasan, Semerkant, Buhara, Hayber, Aras, Çoruh, Yunus, Köroğlu, Battal Gazi, Izzetbegoviç” gibi isimleri ilk aklıma gelenler olarak sıralayabilirim.
Tarihimizin, kültürümüzün, mazimizin biriktiregeldiği şuur ile şekillenmiş bir vakur duruş… Geçmişimize dair daha çok övgü yüklü bir dil… Anadolu insanının içinde yürüyen senkronik bir duygudaşlık... Geçmişe ilişkin burkucu bir özlem de değil bunlar elbette. Şairin kimi şiirlerini, Yahya Kemal ve Nurullah Genç şiirleri okur gibi okudum diyebilirim. Medeniyet olgusunu taşıyan şiirlerin yanında başka bir taraftan da toplumsal içerikli şiirler olarak da görülebilir. Şehre ve medeniyete dair motiflerin, bütünlükçü bir formda işlendiği, şiirlerde ahengin, uyumun gözetildiği; dilimizin, sesimizin gürlüğünün yansıtıldığı güzel şiirler bunlar. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
17.04.2023
Kültür Çağlayanı Dergisi
Sayı 81, Temmuz Ağustos 2023
YORUMLAR
Kıymetli dostumuzdur Murat Hoca...Aynı zamanda Türk Dil ve Edebiyat Dernegi Erzurum Başkanlığı da yapıyor.Donanımlı kıymetli meslektaşımızdır.
Aziz Remzi tarafından 18.4.2023 00:59:28 zamanında düzenlenmiştir.