18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1727
Okunma

Ben bir kayayım!
Çatladım, hatta kırıldım. Bir değil binlerce parçaya bölündüm.
Un ufak oldu kimi parçalarım beni kıran o azimli ayaklar altında. Kimileri ise sahip olamadığı damarlardan olsa gerek büyük parça halinde kalabildiler. Malum damar olmayan yerde beslenmede olmaz. Renk renk çiçek gibi katmanlarım çıktı ortaya kırıldıkça. Adına da maden dilinde sürtük diyorlar bu taşların içerdiği katmanların kırığına.
Ben bir kayayım! Hayatın merkezi duran nokta olduğuna göre benim. Etrafımda dönüyor zaman, rüzgar, canlılar.
Ben bir kayayım!
Cemrelerin düşüşü ile uyanıyorum düşümden. Havaya, suya ve toprağa, on gün ara ile.
Baharı yaşıyorum , aşk mevsimi; Hava ılık, Nisan yağmurlarımla yıkanmış paklanmış, günüme, yaşamımın ilk adımına hazırım. Aşka hazır olduğum gibi. Gelincikler, papatyalar, cıvıldaşan şehrim kuşları ve gelen göçmen kuşlar, leylekler. Leyleklerin ilk gelişini ayakta görmektir hep dileğim; kaya olduğumu unutaraktan. Gökkuşağı ile ilk tanışmalarım, komşu nehirlerimin en coşkulu aktıkları vakit. Ağaçların doğada ki aşk dansına eşlikleri, dallarına su yürümesi, gelin misali çiçeklere bürünüp, yeşiller giymeleri. Kiraz ve erik mevsimin meyveleri. Bense hala incir ve dut ağacının açacağı çiçeklerini bekliyorum.
Yaza merhaba ile gecelerin nefesi çıplak tenimde buselere, tere dönüşüyor. Öptükçe genleşiyor, ağustos böceği gibi şarkılar söylemeye başlıyorum, karıncadan bir an bile gözümü ayırmadan bakıyorum hayata imrenerekten. Hareket eden her şeyi seviyorum. Etrafımda ateş böcekleri. Sıcak arttıkça gölgesini istiyorum koca sağır çınarın. Bir sarı yılanın yumurtalarını bıraktığı yuvası oluyor toprağımla aramızdaki anlaşmazlık sonucu oluşan kırgınlığım. Çiçekler etrafımda kokuları ile başımı döndürüyor, zaman gibi, sen gibi, arılar gibi. İnsanlar geliyor bazen bulunduğum bakir toprakların güzelliğini seyretmeye, piknik yapmaya. Kirli elleri yetmiyor yüzlerinde, gözlerinde saklanmış sevgi dolu gülümsemeleri çıkartabilmeme, varlıklarından aldığım keyfi bozmaya. İnadına gülümsüyorum; kaya olduğumu unutaraktan, belki görürler diye...
Sabahların üşüten serinliğinden anladım sonbaharın geldiğini, bir de sensizliğin sessizliğinden. Ekinler sarardı artık gözlerimin gördüğü ufuk noktasında, harman vakti. Mutlu köylü insanı imece usûlü topluyor ürününü, şükrediyor, şenlikler yapıyor. Sesleri rüzgarın dilinde geliyor bana, gittikçe hırçınlaşarak. Sebebin ben olmadığını bildiğim halde, rüzgara şaşkın gözlerle bakıyorum; neden diye? Yağmur damlaları artık ıslatmıyor, dövüyor bedenimi, intikam alırcasına. Kimi hatırlatıyor bana dersin? Ağaçlar sarardı soldu, kızıllaştı. Vedalar zamanı sonbahar.
Kışım oldu mevsimlerden. Önce hava soğumaya başladı bakışların gibi, hissettirerekten; soğuk... Üşüdüm, üşüdü çıplak tenim, çıplak ağaçlar, çıplak doğa. Bir tek çamlar direniyor her nasılsa. Güneşin adı; kış güneşi oldu. Varlığı sonsuzluk şerbeti, yok olduğunda ise ölüm. Yalanlar, kandıran dokunuşlar...Çok geçmeden kar yağdı üzerime, don yaptı, yapıştı kaldı bir mühlet, sözlerin gibi. Kalbim attıkça bazen ısınır gibi oldum seni düşündükçe; kaya olduğumu unutarak.
Ben bir kayayım!
İlk yılımın şaşkınlığını atamadan daha ikinci yıla gebe kaldım. Kısır döngü denilen zaman acımasızca yağıyor üzerime, zincirlerimi örüyor kanımla; damarlarımın olduğu parçalarımda.
Ben bir kayayım!
Zamanla, yaşamla yarışan, kafa tutan... Gittikçe toprağının içine batan.
Sevmek, sevilmek isteyen.Üzerime rüzgarlarla serpilen bir tutam toprak birikintisinde bile çiçek açmak için uğraşan.
Ben bir kayayım!
Çatladım, hatta kırıldım. Bir değil binlerce parçaya bölündüm.
Kuma döndü kimi parçalarım. Dönüştürüldüm.
Ben bir kayayım! Belki de taşım artık!
Gökyüzüm! Seni özlüyorum.
Zeynep Tavukçu 4/3/7