- 471 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
ER ADAM....
ŞADİYE BURCU
Gökyüzünü işgal eden ışıklar yavaş yavaş renge bürünürken Burcu bembeyaz hastane yatağına
uzanmış, dışarıya hiç sızıntı vermeyen bir kulaklıktan müzik dinliyordu. Bitirmek üzere olduğu cips
poşetini yan taraftaki sehpaya bırakıp tuz kuyusuna dönmüş ağzını birkaç yudum su ile çalkaladı.
Kendisini bu kadar yok kılan etkeni bulmaya çalışıyordu. İçindeki boşluğu dolduracak bir cevap
bulamasa da bu etken bedensel istekleri miydi?..
Biri vardı! Çölün kumlarını tımar eden rüzgar misali ya da utangaçmış gibi kıpkırmızı yüzüyle
kendisini doğan ayın, batan güneşin akranı sayan biri! Etrafında olup bitenlere kayıtsızdı Burcu.
Bu sebeple sakin bir ruh hali ve o dağları deviren öfkesinden eser kalmamıştı. Hataya düşme
korkusu ve bütün leş yiyiciler hala hayatının ayrılmaz birer parçası olamaya devam ediyordu.
Gün içinde her şeyin birbirinden ayrılıp birleşmesi onu o kadar bitkin düşürmüştü ki yıpranışına
bazen seyirci kalıyor, bazen de oyuncu alışkanlığı nüksediyor, kulağına gelmeyen alkış seslerine
isyan ediyordu.
Kurduğu her hayalin köşe taşı mutluluktu. O köşe taşı milim yerinden oynasa çok şey değişirdi
ama değişmesini istemek onun harcı değildi. Genelde halk arasında başı, aşı dağılan kişiye
söylenen "E be canım Bu senin yaşadıkların neyin, kimin bedduası" diye sözünü duymak
istemiyordu. Keza evliliğe adım atışına vesile olan konu komşu onun bu hale geleceğini tahmin
edebilir miydi? Asla. Çünkü vücudundaki bütün kemikleri un ufak edilip avuçlarına verilen her
kadın gibi o da yöresel evlik kurumunun kurbanıydı. Görücü usulüyle evlenmişti. Birbirlerini ilk
olarak Sivas’ın Zara ilçesinden İstanbul’a giderken Kırıkkale’deki bir dinlenme tesisinde verilen
yemek molasında görmüşlerdi ve ailelerin aldığı kararla mutluluğa adım atmışlardı!
Gel zaman git zaman İstanbul denen o koca şehrin kocaman kodamanlarından birisi olmuştu
adam. Bilindik bilinmedik illegal işlerin akranı yoldaşı olmuş, güvenin düşmanının güvensizlik
olduğunun bilincinde yürümüştü kendi yolunda. Şu an şehrin güvenliğine hizmet eden koskoca bir
şirkete hükmetmekteydi! Kasa doldukça, göbeği büyüdükçe adamın hayat felsefesi de değişmeye
başlamıştı. Cinselliği bir içgüdü haline getirmişti. Tabi ki tanrısal güç saydığı bu cinselliği eşine
değil başka başka kadınların dualarını alıp sevaplarını kazanmak için kullanmaya başlamıştı. Ve
bu edepsizlik gittikçe diline vurmaya, onu arsızlaştırmaya başlamıştı.
Peki, aile kararı ile evlendiği eşi Burcu ne durumda derseniz; ay canım! Bütün gün ilgi alanı,
kocasından tırtıkladığı paralarla aldığı çeyrek altınların inişini çıkışını izlemek kovalamak ve
oğluyla kızını yarıştırmaktan ibaretti. Gel zaman git zaman çoluk çocuk ev bark sahibi olmuş.
çocukların anası inançların en uç noktasında bulmuştu kendini.
Burcu bir gün kocasına “Günahın nedir bilemem ama o Allah ile senin aranda! Lakin bana göre
sevap tarafın günah tarafından hafif. Eğer senin de rızalığın olursa ben Hacca gitmek istiyorum"
dedi. Cevap kocaman bir pekiydi. ”İyilik iyidir” mutluluğun kör celladı kimseyi bilerek seçmez.” der
büyüklerimiz. Toplumda öyle kadınlar ve erkekler vardır ki nefisleri için günah ve sevabı bir olta
iğnesine sabitleyip rast gele diyerek denize atmışlardır.
Gelelim bizim Burcu hanımın bu er adamla tanışmasına. Zavallı Burcu hanım bu olayın
parçası olmayı nasıl başarmıştı derseniz .
Onun evliliği Ademoğlunun evliliğe göre bir tık daha samimi ilişkiler
barındırırdı.
Burcu her kadın gibi giyim kuşamını çok önemseyen bir kadınDI. Lakin bütçesi iyi giyinmesi için
çok yeterli değildi. İyi giyinme isteği zamanla onu basit hilelere yöneltmişti. En büyük alışveriş
merkezlerindeki dükkanların müdavimi olmuştu artık. Gittiği her alışveriş merkezinde ilgisini çeken
bir ürünü daha ucuza almanın yollarını bulmada ilerleme sağlamıştı. Beğendiği ürünü üzerinde
denemek için kabine sülün gibi süzülür, bedenin ilk çıplak tanrısı ana rahmindeki gibi çıplaklığı
örten ürünü giyer yakışıp yakamadığına bakardı. Daha sonra ürünü defolu hale getirmek için
dikişlerinden küçük küçük delikler açar, kasaya götürüp "Bu ürün defolu, bir indirim yaparsanız
alayım.” derdi.
Yine öyle bir günde işler onun isteği şekilde yürümedi. Kasada duran bayan, Burcu’nun daha
önceki defolama hilelerine rast gelmiş olacak ki, hemen güvenliği aradı. Güvenlik görevlisi ile
Burcu arasında sıkı bir çekişme ve arbede yaşandı. Şikayet sonucu Burcu güvenlik şirketi ile
muhatap olmak zorunda kaldı. Güvenlik şirketinin avukatları durumu şirketin patronu olan bizim er
adama çıtlattılar.
Patron Burcu’nun İletişim bilgilerini alıp konuya dahil
oldu. İlkönce konuyla ilgili bir arama talebi sonrası karşı taraftan gelen sesin ürkekliği, cana
yakınlığıyla alımlı bir kadın izlenimini edinen er adam telefonda onu sık sık aramaya başladı.
Durumun Burcu lehine sonuçlanması için çaba gösteriyordu. Böylece günler ayları kovaladı. Beni
adem cennete sahip çıkmış, Burcunun sesi onda bağımlılık yapmıştı. Sonunda Burcu bir gün ev
işlerini alelacele yaptıktan sonra aynanın karşısına geçip alıcı gözüyle yüzüne baktı, gece
ağlamaktan göz kenarlarında ve yanaklarında oluşan olumsuzlukları hafif birkaç makyaj hilesi ile
yok ederken bir yandan da kendi kendine soruyordu. Nasıl bir şeydi yıllardır hiç kendisine
uğramayan cesaretin bu iliklerine kadar işlemiş olması. Makyajını tamladıktan sonra kocasının
sabahleyin işe giderken mutfak masasına bıraktığı elli lirayı cüzdanına sıkıştırıp beni ademin
bürosuna doğru yola çıktı.
Ardı arkası kesilmeyen bir yağmur vardı dışarıda. Su birikintisinden geçilmiyordu sokak araları.
Burcu evlerin duvar diplerine sokularak gideceği yerde kendisini ne beklediğini tekrar tekrar
düşünüp kendince senaryolar yazıyordu. En sonunda yağmurun hırsı yerini kısık gözlü güneşe
bırakmıştı. Telefonda kendisine takdim edilen adrese doğru bir adımı diğer adımını iteklercesine
takip ediyordu. Az önce yağan yağmurun etkisi ile ıslağa çalan dudakları kurumuş, içindeki
duyguların cümle yetimi bir çocuğa dönüşmesi an meselesiyken gözlerinden düşen iki damla yaş
içini sızlatmıştı.
Hayat hakkında iyi ve kötü kararlar alırken insan önce çocukluğuna sonra gençliğine doğru bir
yolculuk yaparmış. Bir de Burcunun bu yolculuğabaşlamadan bitirmeyi göze alamaması vardı. Bir bekleyen hayra mı yoksa şerre mi
bekler onu bilemeyiz fakat çantasındaki titreşime ayarlı telefonu yedi artı yedilik bir şiddetle
sallanıyordu. Çabucak fermuarını açarak içi ana baba günü olan çantasından telefonu çıkarıp
kulağına tutması birkaç saniye sürmüştü. Karşı taraftaki erkek sesi mehter davulcusu gibi dank
dank ediyordu. Cümleleri beynine beynine çakıyordu. Belli ki çok sinirlenmişti. Burcu yüz rengi
sapsarı, dudakları hafif titrek ve içine ateş düşmüş gibi telefonu hızla çantasına koyup adımlarını
daha da hızlandırdı.
Yol boyunca evlerin duvarları kamburlaşıyordu. Ağaç dalları kol kola girmiş göğe doğru
kapaklanma peşindeydi. Vatanından ayrı düşen kuşlar gibi tedirgin ve ürkek bir şekilde yoluna
devam ederken elini tekrar çantasına uzatıp telefonunu çıkardı. Er adamdan gelen bir konum
mesajıydı gelen. Evet, çok nazik teknoloji kullanımı bütün bunlar öyle bakkala çakkala yol
yürüyene adres sorulmama kolaylığı olurken işte yavaş yavaş buluşma şekilleniyordu.
Burcu geldiği noktayı gözlemlerken ruhunun derinliklerinde koca bir ıssızlık oluştu. Nasıl
oluşmasın! Adamın bürosu otoyolun kenarında, yoğun olarak giyim firmalarının ve binalarının
bulunduğu bir semtteydi. İş merkezinin asansörüne girdi. Boy aynası tam emrine verilmiş gibi her
kadının yaptığı taktikleri uygulamaya geçti. İlkin makyajını tazeleyip daracık taytına hapsettiği
cinsel organının belirginliğini gidermeye çalıştı. O sırada tık bir ses kulalarına gitmek istediği kata
geldiğini hatırlattı. Ve mübarek asansörün kapısı bir kraliçeye kapı açar gibi ardına kadar açıldı.
Büronun zilini çaldı. Adamla tanışıklığı telefon görüşmelerinden ibaretti. Bu yüz yüze ilk
görüşmeleriydi ve haliyle aralarında bir mesafe vardı. Gözlerini kaçırıp gizli gizli beden
şekillenmelerine takılmasının bir açıklaması bu duruma göre yapılamazdı.
Lafı uzatmadan aralarında bir ilişki kurulmasına kurulacaktı. Lakin sözlü bir anlaşma yapmaları
gerektiği üzerinde hem fikirdiler. Hem er erkek hem Burcu bedeninde her hangi bir çürük, ısırık izi
olsun istemiyordu. Bu şartın sebepleri gayet açıktı, ikisinin de evliydi. Sevişecek zamanları çok
azdı. Her an birileri gelebilirdi. Diğer odaya geçtiler. Odada sıradan koltuklar ve duvarlarında
alelade birkaç tablo vardı. Gerçi dekor hiç önemli değildi iki dakikalık sevişme için.
Er adam Burcu’nun üstünü başını yırtarcasına alıp bir kenara fırlattı. Çıplak bedeni göz ucuyla
taradıktan sonra ilişkide bilindik hedefe kilitlenmişti. O koca et yığını vücuduna asimetrik
hareketler vererek bir an önce orgazma ulaşmak istiyordu.
Bu sevişme durumu Burcu’ya öyle ağır, öylesine acı verici gelmişti ki hareketsiz bir şekilde
kalakalmıştı. Uzun yıllar önce bir amatör yazarın denemesinde okumuştu. Yazar "tanış olmadığın
birinin bedenine dokunmak ateş koruna dokunmaya eş değerdedir. Aynı zamanda doğanın
kanunu ısınmak varsa yürekte ve dilde o ateş yeni ateş çocukları doğuracak ." diyordu.
Birkaç dakika önce odadaki iniltilerinin adeta tavan yaptığını unutmuştu. Basit uzun bir sessizliğe
bürünmüştü.
"Adamlığa adanmış bir hikayem var
içimdeki kopan kıyametleri
köşe bucak dağıtıp geri topluyorum"
Burcu’nun ayakları çıplak, üstünde hep severek giydiği mor elbisesi ve çocukluğunda sıkça
yaptığı gibi oynadığı sokaklarını karıştırmış başka bir sokaktan adımlarını alıp sonra bu kirli
hakikatte döndü. (CÜMLE ÇOK UZUN VE ANLAŞILMIYOR.) ilk dudaklarını kana boğan adamın
(BU ADAM KİM) varlığını tekrar düşündü sağa sola dağılan elbiselerini toplayıp giymeye çalıştı.
Er adam ise gusül abdest bahanesi ile çoktan tuvalet musluğuna asılmıştı.
Bir kadın için sevmenin bedeli nedir. Bu dünyada para miktarını kendin belirle deseler olur. Diyen
de olur; demeyen de. Er adam Burcuya bir pırlanta yüzük alma gücünde. Orası kesin, peki Burcu
o yüzüğü eline takarken kimin aldığını nasıl açıklayacak eşine dostuna. "Veren el alan elden
üstündür" cümlesi kısaca bu gizli ilişkide piç olur. Biraz esneklik adına maddi gücünün
kanıtlandığı yerlerin adı hediyeleşme olur ve kendini inandırıcı bir şekle sokan bir fikir benimsenir:
"Ya arkadaş, bendeki eksikleri tamamladın "
Er adam bir anlık duygularını gerçeğe dönüşünü kutlarken Burcu tam tersi soluk bir yaprağa yüz
sürmüş yaşayan ölü gibi bedeniyle hesaplaşıyor, bundan sonraki ıstırabın yasını çekiyordu.
İçindeki ses susmak bilmiyor, anlamını yitirmiş sorular soruyordu. Akıl alır gibi değildi bu
yaşadıkları ve nasıl her şey eskisi gibi olacaktı. Koca bir yürek başka bir bedenin zevk alışına
yenilmişti. Bir adam boyu kirlilikle artık nasıl yaşayacaktı.
Er adam Burcunun hoşlanacağını düşünerek son sevişme esnasında "sen benim iki yüz doksan
dokuzuncu kadınımsın” demişti Burcu’nun kulağına. Burcu’nun yüreği daralmış kesik kesik nefes
almaya başlamıştı. Bir an önce kendini dışarıya atmak istiyordu. Dakikalar sonra semanın
boynundaki o ışıltı, gözlerine doğru yansımış, vücudundaki bütün kemiklerin ağrıdığını
hissetmeye başlamıştı. İnsan kendi ışığına hiç kör olmayı ister mi?..
Birçok kez yürüdüğü bütün bu sokaklardan geçerken ilk kez bir tanıdığa denk gelmemek için dua
üstüne dualar ediyordu. Yaklaşık kırk beş dakika sonrası evinin kapsında kulaklarına ilişen gür bir
sesle irkildi. İçini titreten bu ses tabii ki kapıdaki kilitle sürüm sürüm sürtüşen anahtarın sesi idi.
Karanlık mağaranın içine hapsolan duygularını bundan sonra nasıl edip aydınlığa
çıkarabilecekti?.. bu günü diğer güne teslimiyeti o kadar zordu ki! Uykuya dalması
sabahın ilk ışıklarını bulmuştu. Bedensel isteklerine karşı pişmanlık duyan epey yorucu bir gece
geçirmişti. Ara ara ben yaşadım kime ne diyerek er adamla yaşadıklarını biraz kendinden
ötelemeye çalışırken uyuyakalmıştı.
Bu arada uğruna canını feda edebilecek kadar sevdiği aile fertleri tek tek iş ve okulunun yolunu
tutmuşlardı. Burcu her zaman kadınsal becerilerini ortaya koyan bir kadındı ve evinin bütün
işlerini bitirmenin ödülü olan kahve içmek için can atardı. İlkönce ince narin parmaklarının arasına
bir dal sigara yerleştirdi. Kırmızı fincanında dumanı odanın boşluğuna yayılan sıcak kahvesini alıp
hızlıca gri koltuğa oturuverdi. Kendisi ile baş başa kaldığı anlarda hayatı, zayıf bir ekonomi ile
çekilen bazen dram; bazen bir komedi filmi gibi gözlerinin önünde akıp giderdi.
Bir kadın cinsel isteklerinin ne kadarını kendine mal eder düşüncesiyle doluya koyuyor almıyor,
boşa koyuyor dolmuyordu. Nitekim kadınların cinsel isteklerinin yüzde on yedisi bedensel, yüzde
seksen üçü bir şeylere benzeme isteğidir. Fakat bunun içinde bire bir benzeyiş kriterleri
barındırmasına kafası takılmıştı. Kısacası kafası bir dolu bir boş gibiydi.
Güzel bir evde oturma isteği ve direksiyonu emrine amade lükse bir araç ilk sırada. Sonrası
kıyafet, tak takıştır. Onun hemen ardından özel bakımları gelirdi. Bir var ki bu istekleri maddi
boyutuna destek olacak kişiyi, halk arsındaki ifadesiyle o ‘enayiyi’ bulmak gerekiyordu. Burcu ise
söz konusu istekleri yerine getirmek için bu enayinin kokusunu almış ve kendisine küçük bir ön
ödemeyi dün o siyah deri koltukların üzerinden yapıvermişti işte.
Dün yaşananlar gidip gelen aklının kenarında soluk birer fotoğraf karesi gibi sabit dursa da
kendisi cinselliğe psikolojik, Er adam ise fiziksel yaklaşıyordu. Kısacası Er adamın yaşadıkları her
an görsellik şöleninden öteye gidemeyen düşüncenin hakimiyetiydi. Üstündeki insani kıyafetleri
bazen olduğundan bol, bazen ise daracıktı. Hayatına aldığı kişiyle çok anı biriktirme huyu yoktu.
O kişiyi tanıdıkça iyi kötü yönlerini kazanıp sonra harcamaya başlaması olağandı onun için.
Burcu kendince umut dolu hayaller kurup bu uygunsuz duruma düşmesinin sebebinin kendisi
olduğunun farkındaydı ama! Ara sıra hata yapsa da bu hatalar kirliliği içersinde kadınlığına
birilerini buyur etmeyi hiç düşünmemişti ancak sonunda o da olmuştu.
Hayatı boyunca hiç kimseye fiziksel özelikleri konusunda tepeden bakma takıntısı olmamıştı.
Ruhuna hitap eden ve bir o kadar huzur veren sesi saatlerce dinlerdi. Sevmenin iki insanın
kalbinin yer değiştirmesi olduğunu bilir, öyle bir an yaşayıp yaşamadığına dair tek cümle etmezdi.
Bir haftadan beri hayatının öncesi ve sonrasıyla pazarlık ediyordu. Nedeni, yeşilin bu kadar bolca
takdim edildiği bir gözde gözlerini görmesiydi. O gün yaşadıkları geçmiş bir çağın mimari harikası
gibi hafif restore edilmiş bir izlenim bırakmıştı. Bir yandan ise boş bir çuvalın dibine atılmış kedi
gibi var gücüyle arzularının pençesinden kurutulamaması onu ağır bir enkaza çevirirken bedeni
karşı cinsin ateşi ile tutuşuyordu. Bir an önce ondan uzaklaşması gerektiğine inanıyordu ama
bunu nasıl yapacağını bilmiyordu.
Burcunun o anda düşüncelerini dağıtan o sese gelince
Gözlerinin içine doluşan bir kaygı ve ürkeklikle telefonun uyarı tuşuna dokundu.
Ne yazık ki saatlerdir koltukta bir yumruk şeklini aldığının hiç farkında değildi. Serserice bedenin
üstünde yana kayan ekoseli battaniyesini yavaşça üzerine çekti. Bedensel tükenişin ölüm nasıl
olur tiplemesi içinde. Bir süre iç sesine sorular sorup cevap almayı denedi. Olmuyordu. Bu son
gelişmeler ıslak bir odun parçası ocağa çatılıp tekrar tekrar yakılması
bekleniyordu…Korkuları büyük olduğu halde biraz daha büyüdüğünü
görmesine hazır değildi. Bu korkunun yaratıcısıyla son bir görüşme talep edip bitirmek
gerekiyordu.
Burcu bu sefer savaşın kaybedeni değil kazananı olma peşindeydi. Ne ederim ne edemem diye
düşünmeye başladı. Er adam Burcu’nun ve diğer kadınların geliş gidişlerinde ofisinin sanki yirmi
dört saat sevişmeye hazır bir mekan imasında bulunmalarına kızıyordu. Kapıdan içeri girince oda
sıcaklığının yüzünü yalıyor olması ve perdelerin kapalılığı ilk göze çarpan şeydi.
Burcu burada son kıyametini yaşayıp bir an önce çıkıp gitmeyi düşünüyordu. Oysa Er adam onun
tam tersi bir yönde yürümekteydi. Burcuyu altın yumurtlayan bir tavuğa benzettiği için uzak ve
yakın ilgisini onun bedeninin alt kısımlarında topluyordu. Adam için çıplaklık bu kez sefer önem
arz etmiyordu. İlk sevişmelerinde Burcu’nun bütün bedenini bir güzel incelemiş dokunmadık yer
bıkamamıştı. Ama şimdi sadece onu soğuk duvara yüzükoyun yaslayarak ve uzun simsiyah
saçlarını ellerine dolayıp kalçalarının üzerinde kocaman avuçlarını art arda şaklatıyordu. Kim bilir
Burcu’yu vahşi bir tay, kendini de yirmi dokuz kiloluk jokey sanıyordu. Çok sonra bunların hiç biri
ile ilgisinin Burcu’yu kanepeye uzatıp üstüne ağır bedenin kapatınca anladı.
Burcu’ya göre aralarındaki bu garip ilişkiyi ağızlarını sıkı tutup birine anlatmadıkları sürece kimse
bilmeyecekti. O gün bulaşmalarının aceleci yanları çok fazlaydı ve yaptıkları ihanet bir şekilde
ikisinin ayaklarına dolanacaktı.
Er adam her işveren gibi iki telefon kullanımına sahipti. Yine bir gün evden çıkarken
telefonlarından birini oturduğu koltukta unutunca olanlar olmuştu. Telefonun yokluğu demek
yıllardır süregelen karışık ilişkilerini eşinin duyması demekti. Hiç zaman kaybetmeden büyük bir
telaşla eşini aradı. İşinin başından ayrılamayacağını, kendisine bir banka şifresi geldiğini, onu
kendisine okumasını istedi. Hayatı boyunca yaptığı işlerin şifresini eşinin eline verdiğinin farkında
değildi.
diğer telefonda ki şifreyi eşine söylemiş Lakin o şifrenin açılması sonrası
diğer görüşmelerin de görüleceğini akıl edememişti.
"Kadın milleti cin gibidir" derler ya! Eşi biraz merak biraz da eşine karşı güven tazelemek adına
telefondaki uygulamalarını tek tek incelemeye başladı. Bütün sosyal medya sayfaları bilindikti.
Ama telefon ekranında hiç bilmediği bir sayfa daha vardı. Onu tıklayınca aaaa! eşinin ofisi ve iş
verdiği kurumların güvenlik alanlarının canlı göründüğünü fark etti. Gün içinde gelip gidip eşinin
ofisteki hareketlerini dikizlemiş olmanın garip bir sevinci sarmıştı kendisini ve kahvesini tazeleyip
eşini izlemeye koyuldu. İlk defa bu kadar uzun uzun kocasını izlemenin verdiği sıcaklık güzel bir
gece geçireceğinin habercisiydi.
Birden ofis düzeniyle ilgili pencereler açılmıştı ekranda. Eşindeki garip hararetlenmeye ve sık sık
elini cinsel organına götürmesine bir mana veremiyordu. Ta ki kapıdan içeri süzülenin bir kadın
olduğunu görene kadar. Kısa bir süre içinde eşiyle kadının yakınlaşmasını, birbirlerine
dokunuşlarını kadının ve eşinin çıplaklılarına ince bir örtü çekinceye kadar olup biteni izledi.
Burcu o gün de bedensel arzularına yenisini katarak tek kelime etmeden ofisten çıkıp gitmişti.
"Ellerimin semanın yamacına uzatalı
Belki! Bir asır; belki de ondan dahası vardı
Tanrının eşleşmediği bir dünyada
Elli bin renkle insan olmuşum
Ne fark eder
Bu gecenin sabaha bir çift sözü mutlaka olacak
Kayıp şehir mi? insan yokluğunu hisseder
İçindeki sesleri bir yerlerde unutup,bulur
Ve bulur ümidi kadarım"
Öte yandan Er adam hiç bir söz söyletmediği cinsel isteklerine daha bir sımsıkı tutunuyordu.
Burcu benzeri kadınların biri geliyor biri gidiyordu. Halk arasında bir söz vardır: ”Bok sineği boka
konar.” Tam bu durumun izahıydı sanki!
Bir süre sonra Er adam memleketinden dönerken iki arkadaşının ölümü ile sonuçlanan bir kaza
geçirdi. Kazanın bıraktığı ruhsal hasarın konuşulmasını bırakın, o olay olmamış sayılsın, ayrıca
herkes susup kendisini dinlesin istiyordu. Oysaki onun dikkatsizliği yüzünden bir baba, bir kardeş,
bir eşin bedenleri soğuk toprağın koyununa yatıyorlardı şu an. Bunun hukuksal boyutunu
hukukçular elbet bilirdi ve ona göre gereken ceza verilecekti. Lakin acı olan şey gidenlerin artık
geri gelmeyecek olmasıydı. Onunki sürekli yanan ateşe odun atma hissi gibi gökyüzünü kaplayan
simsiyah bir dumanın varlığını getirip getirip gözümüzün içine sokmasından öte bir şey değildi.
Gerçi doğa yanan ateşin yaratığı kirliliği kucaklar ve sonra o kucağa öylesine akıl almaz bir şey
koyar, dersini verir ama olan senin ciğerlerine olur. Nihayetinde ne toprağa ne de gökyüzüne
veren olmadan alan olamazsın!
Er adamın kalbine de yeri sayılaşan kadınlarına gelince hediye paketlerinin üzerindeki
kurdeleleri çözen elleri tamamen boşa düşmüş. Yaşarken ölmenin bu sefer ne demek olduğunu
anlar mı bilinmez ama evini terk eden bir kadınla, yüreğini terk eden başka bir kadın arasında
kalan bir hikayesi vardı şimdi.
Burcu’nun ilaç kokulu hastane odasında yatışının nedeni, duygularına ihanet ettiği eşinin onu
darp etmesi idi. Bir anlık arzularının peşine düşmenin bedelini çok ağır ödemişti, geri dönüşü
olmayan yolculuğun başındaydı şimdi. Sevdiklerinin gözünde kadınlığını arındıracak bir cümleye
öylesine ihtiyacı vardı ki. Hatta öyle bir cümle için canını bile hiç saymaya hazırdı. Hasta
yatağında herkesin saklısı kendisine deyip yeni bir şehir yeni bir hayat düşüncesi aklına gelecek
hayalleri karanlıklarından arındırmaya çalışıyordu. Ve farkında değildi, her halükarda bu gibi
yaşanmışlıkları böylesi acıların en iyi ilacı zamandı.
YORUMLAR
Şadiye gürbüz(zaralıcan
saygılar