İNSAN, SÜREÇ VE SONUÇ
Çoğu insan tekâmül yolunda arpa boyu yol alamadan göçer bu dünyadan. Onurlu bir yenilginin, onursuz bir zaferden daha çok şey kazandıracağını hiçbir zaman fark edemezler. Nefslerinin üstünlüğünü içinde yaşadıkları topluma kabul ettirebilmek için haysiyetlerini feda etmekten çekinmezler. Oysa tekâmül etmiş bir nefsin üstün olmak ve her koşulda kazanmak gibi bir kaygısı olmaz. Zira üstünlük hissi ve her koşulda kazanma arzusunun yetersizlikten kaynaklandığını, üstünlük kompleksi ile aşağılık kompleksinin aynı şey olduğunu anlamıştır. Sonucun ne olacağının önemi yoktur. Mühim olan süreci haysiyetle tamamlayabilmektir. Sonuç külli iradenin kararına bağlıdır. Ama sürecin nasıl ilerleyeceğine cüzi iradesiyle insan kendisi karar verir. Dürüst, samimi ve cesur davranmak, ajitasyon ve manipülasyondan kaçınmak, kullarının ne diyeceğine değil bizzat Allah’ın ne diyeceğine bakmak gibi erdemler cüzi irademizle kararını bizim vereceğimiz ve süreci haysiyetle tamamlamak için yine bizim uygulamaya koyacağımız erdemlerdir. Eğer sonucunda uğrayacağımız zararı ya da elde edeceğimiz kazanımı düşünerek bu erdemlerden taviz verecek olursak bizzat, yegane külli irade sahibi olan Allah’a saygısızlık etmiş, hâşâ, O’nun adına karar vermeye yeltenmiş oluruz. Sonucun zararımıza mı yoksa faydamıza mı olacağını tayin edecek olan O’dur çünkü. Süreci dürüstlük, cesaret, samimiyet ve tevâzu gibi erdemlerin üzerinde inşaa edip Allah’a teslim olmak ve bizim için en hayırlı neticeyi tesis etmesini O’ndan beklemek en hayırlı olanıdır. İnsan olarak biz neye karar verirsek verelim, en nihâi kararı verecek olan yine Allah’tır.