- 216 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
iki Yüz Doksan Dokuz: BURCU...
Gökyüzünü işgal eden ışıkların yavaş yavaş gri bir renk alırken Burcu o bembeyaz hastane yatağına uzanmış, kulaklarından dışarıya hiç sızıntı vermeyen rastgele bir melodi dinliyordu. Poşetini rast gele yırttığı cips, damaklarını kaskatı tuz kuyusuna çevirmişti. Onu bu kadar yok kılan neydi; kocaman bir hiçlik dağın karşısına geçen sanki o değil de bedensel istekleri olurdu.
Bir var ki Çölün kumlarını tımar eden rüzgar, yüzü her şeye kızaran doğup batan güneş akranıydı sanki. Etrafında olup bitenlerle ilgili bir sakinlik havası var idi;
Duygularının içindeki o leş kokusu ve bütün leş yiyiciler halen hayatının ayrılmaz birer parçası olamaya devam ediyordu. Gün içinde her şeyin birbirinde ayrılıp birleşmesi onu o kadar bitkin düşürmüştü ki yıpranışına bazen seyirci bazen de oyuncu olması, kulaklarının gür bir alkışı duyamamasına isyan ediyordu.
Kurduğu her düşte mutluluk bir köşe taşıydı ve o köşe taşı milim yerinden oynasa çok şey değişir gibiydi fakat durumun değişmesini istemek onun harcı değildi. Genelde halk arasında başı aşı dağılana kişiye "E be canım, bu senin yaşadıkların neyin, kimin bedduası" denirdi.
Keza evliliğe adım atışına vesile olan konu komşu onun bu hale geleceğini tahmin edebilir miydi? Vücudundaki bütün kemikleri un ufak edilip avuçlarına verilen bir kadındı.Evliliği yöresel evlilik kurumunun bir kurbanı idi. Konuşarak, bakışarak, tanışarak değil ailelerin ailelerinin beğenisiyle bir araya gelmişlerdi. Ailece Sivas’ın Zara ilçesinden otobüsle İstanbul’a gelirken Kırıkkale’de verilen bir molada birbirlerini görmüşlerdi. İki ailenin kararı ile evlenmişlerdi.
Koca şehrin tek sahibiymiş gibi erkek bilindik bir o kadar bilinmedik işlere omuz atmıştı. Güvenin hasmının güvensizlik olduğunu bile bile şimdilerde şehrin güvenliğinden sorumlu şirketinin başkanı olmuştu. Ama olayın öteki yanı; tanırsal sayılan cinselliği eşine değil sürekli başka kadınlara sevap edinme gayreti içine girmişti. Ve bu edepsizlik gittikçe diline vurmaya onu arsızlaştırmaya başlamıştı.
Aile kararı ile eşleşen/evlenen Burcu ne durumda derseniz: Ay canım! Bütün gün ağzındaki tek çeyrek fiyatı arttı, çocuk düştü, yemek pişti peşinde. Gel zaman git zaman çoluk çocuğu karışmış kendini inançlarının da en uç noktasında bulur.
Er eşine:
“Günahın nedir bilemem ama ! O Allah ile senin aranda. Lakin sevap ve günah terazisine bakarsak senin sevapların benim tarafa göre çok hafif durumda. Eğer senin de rızalığın olursa hac görevimi yerine getirmek istiyorum.” der. Sonuç kocaman bir “peki git” olur.
"İyilik iyidir" der büyüklerimiz. Kimse bilerek seçmez mutluluğunun kör celladını. Toplumda bazı kadın erkekler vardır. Kendi nefsi adına günah ve sevabını rast gele diye bir olta iğnesine sabitleyip denize atmış kadınlardır. Bunun açıklamasını ne bu dünyada ne de öteki dünyada yapabilirmiş insan…
Zavallı Burcu bu sıradan sürüp gelen olayın nasıl bir parçası olmayı başarmış dersiniz. Onun evliliği bu er erkeğin evliliğe göre bir tık daha samimi ilişkiler barındırırdı.
Gelin bakalım er erkekle bizim Burcu hanımın tanışması nasıl olmuş! Burcu her kadın gibi giyim kuşamını çok önemseyen bir kadın. Lakin bütçesi, güzel giyinmesi için yeterli değildi. Güzel giyinme isteği onu çok kötü bir yöne doğru götürüyordu.
En büyük alışveriş merkezlerindeki dükkanların sık uğrayanı olmuştu artık. Gittiği her alışveriş merkezinde ilgisini çeken bir ürünü daha ucuza almanın yollarını arıyordu sürekli. Beğendiği ürünü üzerinde denemek için kabine sülün gibi süzülür, bedenin ilk çıplak tanrısı ana rahminden yeni çıkmış, çıplaklığı örten ürünü giyer yakışıp yakamadığına bakardı. Daha sonra ürünü defolu moduna sokma hilelerinden biri olan dikişlerinden küçük küçük delikler açar, kasaya götürüp "Bu ürün defolu, bir indirim yaparsanız alayım.” derdi.
Yine öyle bir günde işler onun isteği şekilde yürümedi. Kasada duran bayan Burcu’nun daha önceki defolama hilelerine rast gelmiş olacak ki, hemen güvenliği aradı. Güvenlik görevlisi ile Burcu arasında çekişme ve arbede yaşandı. Şikayet sonucu Burcu güvenlik şirketi ile muhatap oldu. Güvenlik şirketinin avukatları durumu şirketin patronu bizim er adama çıtlattılar. Patron Burcu’nun İletişim bilgilerini alıp konuya dahil olur. İlk konuyla ilgili bir arama talebi sonrası karşı taraftan gelen sesin ürkekliği, cana yakınlığıyla alımlı bir kadın izlenimini edinen er adam telefonda onu sık sık aramaya başar. Durumun Burcu lehine sonuçlanması için çaba gösterir. Böylece günler ayları kovaladı. Er adamın sesi Burcu’da bağımlılık yaptı.
Sonunda Burcu bir gün ev işlerini alelacele yaptıktan sonra kocasının sabahleyin işe giderken mutfak masasına bıraktığı elli lirayı cüzdanına sıkıştırıp er adamın bürosuna doğru yola çıktı. Göz kenarındaki damarlar gece ağlamaktan çatlayacak gibi duruyordu. Olsun, sorun değildi. Hafif birkaç makyaj hilesi ile durumu düzeltti. Bir yandan da kendi kendine soruyordu. Nasıl bir cesaretti bu. Yıllardan beri kendisine uğramamış bir cesaret.
Yağmurun toprakla selamlaşması o kadar uzun sürmüştü ki sokak aralarındaki su birikintisi el avuca sığmıyordu. Burcu duvar diplerine sığınarak soluklanıyor, gideceği yerde kendisini nelerin beklediğini tekrar tekrar düşünüyor kendinde rol çalıyordu. En sonunda yağmurun hırsı yerini kısık gözlü güneşe bıraktı. Telefonda kendisine takdim edilen adrese bir adımı diğer adımını hızlı hızlı itekliyordu. Az önceki yağmurun etkisiyle ıslağa çalan dudakları kurumuş, cümle yetimi bir çocuğa dönüşmesi an meselesi olmuştu. Gözlerinde oluşan bir damla yaş yanaklarına buz gibi soğukluk hissi verdi.
Önemli kararlar aldığında insan önce çocukluğuna sonra gençliğine doğru bir yolculuk yapar. Lakin olayın siyaha hapsedilen bir tarafı olması bütün anıların bir parçası başkasından bulunması Burcu bu yolculuğu bir şekilde başlayıp bitirmeyi göze alması gerek vardı.
Bir bekleyeni, hayır mı bekler yoksa şer mi bilinmez. Çantasındaki titreşime ayarlı telefon yedi artı yedilik bir şiddette sallanmaya başladı. Telefonu açtı. Karşıdaki erkek sesi mehter davulcusu gibi dank dank sözcükleri yere vuruyordu. Bellik çok sinirlenmişti. Burcu sararmış yüzü, hafif titrek dudaklarıyla bütün vücuduna ateş kıvılcımı düşmüşçesine usulca telefonu çantasına indirerek adımlarını hızlandırdı.
Yol boyunca evlerin duvarları kamburlaşıyor, ağaç dalları kol kola girmiş göğe doğru kapaklanma peşinde idi sanki. Vatanından ayrı düşen kuşlar gibiydi. Tanıdık bir yüz yoktu sokak aralarında. Er erkekten konum bilgisi gelmişti. Evet, çok nazik teknoloji kullanımı bütün bunlar öyle bakkala çakala yol yürüyene adres sorulmama kolaylığı olurken işte yavaş yavaş buluşma şekilleniyordu Burcu ile er adamın arasında.
Burcu geldiği noktayı gözlerken ruhunun derinliklerinde koca bir ıssızlık oluştu. Nasıl oluşmasın, tarifi, yer konumu otoyolun kenarında. Giyim firmalarının yoğunlukta olduğu yüksek binalardan birinde büyük bir iş merkezinin asansöründe buldu kendini. Asansörün boy aynası tam emrine verilmiş gibi her kadının yaptığı taktikleri uygulamaya geçti. İlk makyajını tazeledi, daracık taytına hapis ettiği cinsel organının belirginliğini gidermeye çalıştı. Tık sesi varacağı kata geldiğini hatırlattı. ‘Mübarek’ asansörün kapısı bir kraliçeye açılır gibi ardına kadar açıldı. Er adamın bürosunun ziline bastı. Şimdiye kadar sadece telefondan tanış olmaları nedeniyle Burcu ile er adam arasında garip bir mesafe oluşmuştu. Gözgöze gelmekten kaçınıp gizli gizli bedenleri gözleme davranışı ortaya çıkmıştı.
Lafı uzatmaya gerek yoktu. Aralarında bir ilişki kurulmasına kurulacaktı. Lakin sözlü bir anlaşma yapmaları gerektiği üzerinde hem fikirdiler. Hem er erkek hem Burca bedeninde her hangi bir çürük, ısırık izi olsun istemiyordu. Çünkü ikisi de evliydi.
Sevişecek zamanları kısıtlıydı. Ayrıca her an birileri gelebilirdi. Hemen öteki odaya geçtiler. Odada sıradan bir koltuk ve bir iki tablodan başka bir şey yoktu. Er adam Burcu’nun üstü başını yırtarcasına çıkarıp bir kenara fırlattı. Çıplak bedeni göz ucu taraması sonrasında ilişkide bilindik hedefe kilitlenmişti. O koca et yığını vücuduyla asimetrik hareketler yapıp birr an önce orgazmın olmaya çalıştı. Bu sevişme durumu Burcu’ya göre daha farklı, daha acı verici idi. Hareketsiz bir şekilde bedeninde bir balya samanı rüzgâra bırakmış gibiydi.
Yıllar önce bir amatör yazarın denemesinde okumuştu. Yazar "Tanış olmadığın birinin bedenine dokunmak ateş koruna dokunmaya eş değerdir. Aynı zamanda doğanın kanunu ısınmak varsa yürekte ve dilde o ateş yeni ateş çocuklar doğuracak." diyordu.
Birkaç dakika önce odada tavan yapan inilti yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı. Burcu çocukluğunda oynadığı bir taş arabaya bindirilmiş gibi sağa sola dağılan elbiselerini toplayıp giyinmeye çalışıyordu. Er adam ise gusül abdesti bahanesi ile çoktan tuvalet musluğuna asılmıştı.
Bir kadın için sevmenin bedeli nedir. Bu dünyada deseler ki, kendin belirle para miktarını olabilir. Diyen de olur; demeyen de. Er adam Burcu’ya bir pırlanta yüzük alma gücünde. Orası kesin, peki, Burcu o yüzüğü parmağına takarken kimin aldığını nasıl açıklayacak eşine dostuna. "Alan el veren elden üstündür" cümlesi kısaca bu gizli ilişkide piç. Biraz esneklik adına maddi gücünün sıfırlandığı durumlarda adı hediyeleşme olur ve kendini inandırıcı bir şekle sokan bir fikir benimsenir, "Ya arkadaş bendeki eksikleri tamamladın "
Er adam bir anlık duygularının gerçeğe dönüşünü kutlarken. Burcu tam tersi soluk bir yaprağa yüzünü sürmüş yaşayan ölü gibi bedeni ile hesaplaşıyor ve bundan sonra çekeceği acıyı düşünüyordu. İçindeki ses susmak bilmiyordu. Akıl alır gibi değildi bu yaşadıkları ve nasıl her şey eskisi gibi olacaktı. Koca bir yürek başka bir bedenin zevk alışına yenilmişti. Bir adam boyu kirlilikle artık nasıl yaşayacaktı.
Er adam sevişme esnasında belki de hoşuna gider diye Burcu’ya "Sen benim iki yüz doksan dokuzuncu kadınımsın.” demişti.
YORUMLAR
yaşamak ve içinde barındırdığı çarpıklılar...
ders alınacak bir yazı okudum kaleminizden abim kutluyorum...
saygı ile