İnancın Maddi Temelleri-1
Bilindiği gibi, Hindistan’da inek kutsaldır. İneğin kutsallığı Hindistan’ın tarihi ve coğrafyası ile, yani maddi dünyası ile çok yakından ilişkilidir. Hint uygarlığı 3000 yıldan daha fazla bir tarihe sahip olduğu kaydedilmiştir. Buna ek olarak, işin özünde tarihçilerin ve coğrafyacıların “hidrolik toplumlar” dedikleri suya hükmetme tekniklerinin (sulama sistemi ve su taşkınlarına karşı mücadele) yoğun tarım sistemlerinin işlemesi –büyük oranda pirinç- açısından belirleyici olduğu toplumlar söz konusudur. Bu tür coğrafyalar ve bu tarım sistemleri, yüzyıllardır büyük öneme sahip coğrafi bahislere konu olan sulak ovalarda yoğun yerleşimlere imkan tanır. Himalayaların merkezi ve en yüksek kısmı olan üçüncü döneme ait sıradağların oluşturduğu büyük anfitiyartonun eteğinde, Dekkan’ın kuzeyinde, batısında İndus, doğuya doğru da Ganj nehirlerinin aktığı 4000(dört bin) kilometre uzunluğunda geniş bir ova koridoru vardır ve bu koridor doğuda Brahmaputra kirişi ile birleşerek devasa bir delta oluşturur. İndus’tan Bengaldeş’e uzanan büyük ova, İndus-Ganj ovası. Dünyanın bu kısmında yerleşik 1.3 milyar kişinin büyük bir bölümü, yaklaşık 700 milyonu, bu alüvyal ovalar bütünlüğüne yığılmıştır. Kısacası, Hint toplumu 3000 yıldan beri sulu tarım yapmaktadır ve temel besin maddesi pirinçtir.
Türkiye’de en çok buğday yetiştirilir ve buğday kutsaldır. Köylerde buğday ekmeği “dört kitap’tan üstün” tutulur; eğer ayak altı yerlere düşmüş ise alınır, öpülür, başa değdirilir ve yüksekçe bir yere konur. Buna karşın, pirinçin bir kutsallığı yoktur. Bunun gibi, Hindistan’da temel besin maddesi pirinçtir, bu nedenle de pirinç kutsaldır. Özcesi, Türkiye’de buğdayın değeri ne ise, Hindistan da pirincin değeri o dur; kutsaldır. Pirinç ekimi, etrafı hafifçe yükseltilmiş tarlalara su göllendikten sonra içine gereken oranda pirinç (tohum) atılıp iyice bulandırarak yapılır. Bu bulandırma işini, yani tohum ile çamur haline getirilmiş toprağın karışması işini modern çiftliklerde tarım araçlarıyla, Hint köylüsü gibi yoksul çiftçiler ise hayvanların, özellikle öküzlerin çektiği, karasabanlarla yapılır. Hindistan’da ineklerin kutsal sayılmalarının en önemli nedeni olarak bu hayvanların tarladaki tarımsal üretimi sağlamada en büyük güç olduklarından yola çıkıyor. Hindistan’da tarlaları sürmekte kullanılan çekim hayvanlarının başlıca kaynağı öküzler ve erkek mandalardır. Ayrıca, toprağın sürülmesi bittikten sonra, kırsal Hindistan’da çiftçiler öküzleri taşımacılıkta da kullanırlar. Ayrıca ineğin dışkısı da çok önemli bir kaynaktır (yakıt olarak kullanılır, sabun yapılır, evlerin tabanları ve duvarları sıvanır, tarlalarda gübre olarak kullanılır Hindistan köylüsünün öküzü, sanayileşmiş bir ülkenin çiftçisinin traktörünün karşılığıdır, hatta ondan daha değerlidir. Çünkü, traktör bozulduğunda tamir ettirilir, tamir olamıyorsa fabrikaya sipariş verilir ve kısa zamanda yenisi yaptırılır. Oysa, öküz öldüğünde veya eti için kesildiğinde ineğe müracaat edilir, işler yolunda ise bunun için 6 ay beklemek gerekir. Ancak önemli bir sorun daha var; ya doğan dana erkek değilse. Başka bir sorun daha var, dana erkek olsa bile, öküz olabilmesi –yani çift sürmede kullanılabilmesi için- 2 yıl beklemek gerekir. O halde, batı toplumunda traktör fabrikası neyse Hint toplumunda öküzü doğuran inek o dur, hatta ondan daha değerlidir.
Üstelik yapılan istatistiklere göre, Hindistan’da 60 milyon çiftlik var ama buna karşılık 80 milyon çekim hayvanı bulunur (80’li yılların verileridir bunlar, 2004 yılında bu sayı 90 milyon oldu). Çiftlik başına iki sığır hesaplandığında, mevcudun yetersizliği ortaya çıkartır. O halde öküz sayısının arttırılması gerekir, bu da ineğin çok doğurması, bu da uzun ömürlü olması yani kesilmemesini gerektirir. Derler ki, Hindistan’da aç bir köylü ineğini-öküzünü yerse, muson yağmurlarının ardından pirinç tarlasını süremediği için açlıktan ölür. Tüm bunların sonucunda öküzü doğuran inek yaşamalıdır, bu da ancak ona kutsallık verilerek sağlanabilir. Buradan anlaşıldığı gibi, asıl kutsal olan pirinçtir, ancak pirinç su içinde yetişen bir bitkidir; su olmazsa pirinç olmaz. O halde, öküzün üretime katkıda bulunabilmesi için tarlanın su ile balçık haline getirilmesi gerekir. Bu durumda, öküzü doğuran ineğin kutsallığı Ganj ya da indus’taki suya doğrudan bağlıdır. Başka bir söylemle, ineğe kutsallığı veren Ganj ve İndus nehirleridir. Bu nehirlerin arasındaki ovanın uzunluğu 4000 Km dir. ( Ankara –Kars arası 1000 Km). Hindistan’ın nüfusu 1.3 milyar tahmin ediliyor, bunun yaklaşık 700 milyonunun Ganj ve İndus nehirlerinin ortasındaki bu ovada olduğu, tarımsal üretimle ve özellikle de pirinç tarımı ile geçindikleri bilinmektedir.
Özetle, ineğe kutsallığını veren pirinçtir, pirince hayat veren ise Ganj ve İndus nehirleridir. Ganj ve İndus nehirlerinin asıl kaynağı ise, Muson yağmurları değil, Himalaya Dağları’ndaki buzullardır. Bu buzullar yılın her mevsimi sürekli eriyerek söz konusu iki nehrin debisini yüksek tutarlar (Discovery Channel). Demek ki, Himalaya Dağları’ndaki buzullar olmasa Ganj ve İndus’ta yeterli su olmayacak, dolayısıyla pirinç olmayacak, pirinç olmayınca öküzün değeri azalacak , dolayısıyla onu doğuran ineğin kutsallığı ortadan kalkacak.
Dinler/inançlar, toplumların ortak bilinçaltının yansımalardır. Başka bir söylemle, dinler-inançlar insanın temel güdüleri olan beslenme, barınma ve güvenlik, yani modern ifadeyle ekonomi-politik ile somutlaşırlar; varlık kazanırlar.
Sonuç olarak, Himalaya+Ganj+inek-öküz+pirinç= Hayat; "Yaşama Sevinci". O halde, asıl kutsal hayatın kendisi ve doğal olarak, onun sürekliliğini sağlayanlar da..
Dr. Sadık Top(Gacceygaripoğlu)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.