- 413 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
YOBAZLIĞIN TEHLİKELERİ
Kendimi bildim bileli namaz kılıp oruç tutan, hacca gidip gelmiş bir anababa çocuğuyum ben arkadaşlar.
Gerek anababam, gerekse ben ve kardeşim dinin baskıcı kuralları ile büyüdük.
Çevremizdeki herkes de hemen hemen aynıydı. Daha çocuk yaşlarda namaz ve oruç tutmaya zorlanırdık.
Yaz tatillerinde köyümüzün imamından islâmın, namazın, abdestin şartlarını, "ELIFBA" denilen kitaptan arap harflerini, arapca namaz sürelerini öğrenir, sonra da arapca kur’an okumaya geçer, kur’anı hatmederdik.
İlkokulu bitirdiğim sene köyümüzde ortaokul olmadığı için bir sene sürekli Killik köyümüzün imamı Hasan Hocaya gidip yukarıdaki saydığım herşeyi öğrendim.
Bir sene sonra, babam istemediği halde anacığımın ısrarı üzerine ortaokula başladım. Ortaokul dediğimiz yer de belediye binasının içinde, büyük odalarının ortaları sunta ile bölünen bir yerdi.
Bizlerden beş yaş büyük olanlar bile yaşını küçülterek başladıkları halde sadece iki sınıfı zor doldurduk.
Öğrencilerin çoğunluğu erkeklerden oluşmuştu.
Ben A şubesindeydim. Orta birden ikiye geçtiğim sene B şubesinden kendimden büyük bir çocukla birbirimizden hoşlanmaya başlayınca ki o zamanlar sadece karşıdan karşıya bakışmaktı.
Çocuk bana, bir arkadaşı aracılığıyla arasına fotoğrafını koyduğu bir defter göndermişti. Arada bir fotoğrafına bakmak bile mutlu ediyordu.
Bir akşam, 28 yaşında toprağa verdiğimiz canım kardeşim çantamı kurcalarken foyoğrafin ortalığa düşmesiyle birlikte;
Babam, uzun olan saçlarımdan tutarak evin içinde hem sürükledi, hem de soba küreğiyle vur ha vur nereme denk gelirse...
Sonra da çantamı sobanın yanına boşaltı, "hepsini yakacağım, okul mokul yok bunda sonra " diye bağırmaya başladı.
O can havliyle gidip ellerine yapıştım, " ne olursun beni okuldan alma, bir daha kimsenin yüzüne bile bakmayacağım" diye yalvardım.
O çocukla bir daha karşılaşmamak için orta üçüncü sınıfı şehirde devam ettim.
O sene çektiğim sıkıntıları tam olarak yazıya dökebilmem mümkün değil...
"Köyden indim şehire, şaşırdım birden bire " filmi halt eder yanında...
Garajda arabadan iniyor, saatlerce okulu arıyor, bulamıyordum.
Bir gün sanayiye doğru tezip gitmişim. Beni okul önlüğü ile görüp de babama benzeten bir arkadaşı sordu;
-Sen filanın kızı mısın, buralarda ne arıyorsun?
- Okulumu arıyorum, bir türlü bulamıyorum.
- Kızım burası sanayi, ben babanın arkadaşıyım, seni ona çok benzettim de o yüzden soruyorum. Okul buraya çok uzak, taa tepede, bak şu tepeyi görüyor musun, oranın adı Toptepe, hemen onun alt tarafında okul, orayı iyi belle bundan sonra...
- Tamam, çok teşekkür ediyorum amca. diyerek bir gözüm tepede olmak üzere dolana dolana buldum okulumu.
Geç kalınca, müdür muavinlerinden geç kaldı belgesi almadan derse giremiyoruk.
İyi ki dört taneydi de her geç kalışımda farklı birisinden alıyordum.
O kadar sıkıntıyı çektiğim yetmiyormuş gibi bir de şehirli arkadaşlarım giyimimle, konuşmalarımla alay ediyorlardı.
Öğlenci olduğum için eve dönüşümde hava kararmış oluyor, minibüsten indiğim yerde taa küçücükten kucağımda büyüttüğüm ve adına renginden dolayı Sarı ismini verdiğim köpeğim bekliyor oluyordu.
Bir gün indiğim yerde yoktu. Koşuyla eve gidip de anacığıma ne olduğunu sorduğumda "bugün belediye memurları zehirlemişler de öldü " dediğinde dünya başıma yıkılmıştı sanki...
Günlerce yasını tuttum, kendime zor gelebildim.
O kadar çektiğim sıkıntılara rağmen, köyde okurken sürekli takdir alıyorken, şehirde iyi dereceyle bitirdim.
Sonra da yatılı Sağlık Kolejini kazandım da bir nebze kurtulabildim babamın baskılarından.
Canım kardeşimin ise adeta korkulu rüyası oldu;
Ne eğlencesine oyun oynadığı kıraathanenin camlarını yere indirmediği, ne traktörle sokaklarda kovalamadığı, adı İsa idi, ne de adı verilen gibi karyolaya çarmıha gerer gibi bağlanarak dövülmediği kaldı.
Şu anda sağ ve 87 yaşında, "seni okuttuğuma pişmanım " diyor hâlâ, hem de benim evimde oturduğu, benim bulduğum bakıcısı tarafından çok güzel bakıldığı, senelerce ömrümü onlara feda ettiğim halde...
Bu yaşında bile
zalimlerin avukatlığını yapıyor, bakıcısına bile baskı uyguluyor.
Şimdi söyler misiniz bana lütfen, yobazlığı, yobazları çok tehlikeli bulmayayım, köklerinin kurutulması için mücadele vermeyeyim de ne yapayım?
YORUMLAR
Çok haklısınız aile baskısı çocukların hayatını perişan ediyor maalesef! Ne deseniz haklısıız! Hayatınızdan kesitleri yalın olarak kaleme almışsınız çok etkilendim; her birimizin farklı farklı hayatı var .Babamı erken kaybedince dedemin himayesinde zor günler yaşadım, sizi çok iyi anlıyorum! Herşey gönlünüzce olsun ….
Saygıyla…
Bu yazıyı yazanın kalemi de kalbide çok çok güzel ki, dobra dobra anlatmış yaşadıklarını.
İşte tüm kadınların bu duyarlılığı taşıması lazım ki ülke için aydınılık geleceğin umudunu yeşermesi hızlı olsun. Ülkemiz gerçeğinin bu yazıda anlatımının sadece buzdağından görünen kısmı var. Ki birde anlatılamayan gün yüzü görmemiş kısmı var ki can yakıyor insanın içi yanıyor düşündükçe ülke adına üzülüyor insan
Bu nedenle sizi kutluyorum değerli kardeşim
Umarım çoğalarak bu bilinç hali artsın dilerim.
Kadınlarla erkekler her alanda eşitlik ilkesi gereği eşit koşullarda yaşamaya hakkı vardır.
Yazıya ilham veren görseli ile de muhteşem bir ruhu olmuş yazınızın.
Ulu Önder Atatürk’e şükranlarımı sunuyorum
İyi akşamlar diler
Tekrardan bu güzel yazı için sizleri tebrik ederim
Sevgi Umut
Sonuna kadar haklısınız
Aydınlık günlere aydınlık insanlara çıksın yolunuz
Sevgiler