ÖLÜLER DİNİ
ÖLÜLER DİNİ
Yaşadığımız zaman diliminde maalesef İslam dini gerçek rotasından saptırılmış olması gerektiğinden bozuşturularak ölüler dini şekline dönüştürülmüştür. İnsan ölür mezara define götürülür orada vefat edene kurandan ayetler okunur. En fazlada Yasin suresi okunur. Cenaze definde bulunan cemaat zaten dinin içeriğinden gerçekliğinden çok uzaklardadır. Yasin ile bir nevi ölüye şöyle sesleniliyor. Ey bak dinle diye. Yahu ölen mevta seni duymaz ki ölmüş bütün canlılık fonksiyonlarını yitirmiş. Anatomik yapısı iflas etmiş motor stop çekmiş. Ölüye ne anlatıyorsun.
Kuran yaşayan insanlara hitap eden dinin kitabıdır. Uyarıyor insanları. Dinle oku anla ve ne deniyorsa yaşamına uygula diyor kitap. Mezar ziyaretleri de aynı hamam aynı tas misali. Ayet ve surelerden ziyade ölen kiş için affını bağışlanmasını günahlarından arındırılmasını içinden geldiği gibi talep edeceksin. Bir başkasına sözde Arapça bilene bizim mezara da bir okur musun demeyeceksin. Allah akıl vermiş düşün ve olması gerektiği gibi yaşa diye.
Din inanç ve vicdan işidir. İnandığına özgürce başkaları tarafından müdahaleye imkân verilmeden beyinleri yalan yanlış din bilgileri ile doldurmadan uhrevi yönden yaramaz bilgisizlikleri din diye yüklenmeden yaşanması gereken olgulardır.
Din meselesinin müspet ililer gibi tarihsel bir kronolojik sürekliliği vardır. Pozitif bilimlerde olduğu gibi din konusun da insan denilen varlığa hitap eder. Yaşamın insanlar ve toplumlar arasındaki ilişkilerin nasıl yürümesi gerekliliğini ve etik kuralları ahlaki değerlerin nasıl olmasını öğütler.
Öyle bir din yaratılmış ki cami müdavimliği sanki meslekleştirilmiş bu müdavinler iş yok güç yok miskinleştirilmişler. Buraların avluları bu işsiz güçsüzlerin dedi kodu sahalarına dönüşmüş. Camiler bilgi yayan aydınlığın ışık saçması gereken yer olmaktan çıkartılarak mabetleştirilmiştir. Paralı devlet görevlilerinin siyasi makam sahiplerinin emirlerini buralardan ileten eski çağ tapınakları yaratılmış.
Din gerçek olarak camilerin mescitlerin dışında halkın arasında yaşanır. Toplum içinde davranışlarda yardımlaşmalarda karşılıklı dostça münasebetlerde İslam yaşanır. Öyle ben Müslüman’ım ben İsevi inancına dâhil Hıristiyan’ım veya Kitabı mukaddesin geldiği Musa şeriatındanım demekle din yaşanmaz. Bunları insanların uydurduğu ayrıştırıcı birbirlerine karşı dinmiş havasına bürünerek kin ve nefrete yol açan hususlardır. Din tektir ve sahibi Allah’tır. Kurana göre adı İslam’dır. Tüm resullerinde ortak olduğu inanç ve iman dinidir. Ölülere has bir din değildir.
Din zenginler lehine fakirler ve açlar aleyhine değildir. Sömürüye, tefeciliğe, faizciliğe ve kurandaki adı ile rubaya ve bunları meslek edinmiş kodamanlara karşıdır. Ülkenin yönetimini elinde bulunduranlar bazı makam ve mevkilerde çöreklenmiş olanların sömürülerine ve zimmet, hırsızlık, devlet malını gasp etmelerine de karşıdır. Ne yazık ki günümüzde bunların tam tersi işletiliyor. Zalimin zulmü halkın üzerinde tehdit olarak sallanıyor. İşte din bu konularda bile sanki ölüler inancına dönüştürülmüş.
İslam zulme, zinaya, yalana, haksız yere cana kıyana, kul ve devlet malını gasp edenlere gerçek manada yaşayan din karşıdır. Bu gibi gayri ahlaki soygun ve zulümden yargılayacaksın diyor gerçek İslam. Ne yazık bu konular kimsenin umurunda bile değil. İşte bu yüzüyle bunları görmezden gelmek suç ortaklığıdır ve din açısından ise ölüler dini haline getirilen bir din anlayışı oluşudur.
Yine ölüler dini haline dönüştürülen İslam’ın önemli bir konusu da ıskat veya devir denilen uygulamadır.
Bir kişinin dini inancı ve imanı o kişiye hastır. Yani inanç ve iman olgusu veya din kişiseldir. Başkaları adına din uygulanmaz. İnanç ve iman açısından ibadet başkasına havale edilerek de ifa edilmez. Kişinin bizzat kendisi tarafından uygulanır uyulur ve yaşanır. Hele ölmüş kişiler için onun adına din uygulanmaz. Sadece vasiyeti varsa o da bıraktığı mirasının üçte biri nispetinde maddi yönü karşılanarak yerine getirilir. Her kim sağlığında din konusun da dağarcığında neleri biriktirmiş ise onu alıp götürür.
Çünkü ibadet bizzat şahsın kendisi tarafından yerine getirilmesi gereken bir konudur. Hele hele maddiyata dayanarak başkasını kullanarak hiçbir ibadet gerçekçi değildir. Bu konuda din vesilesi yapılarak ölüler üzerinden ananeleştirilip dinselleştirilmiştir.
Iskat ve devir vasiyeti yoksa mirasçıları tarafından kalan malının üçte biri nispeti üzerinden yapılır. Vasiyeti halinde de aynen uygulanır. Vasiyet yoksa mirasçılar uygulamak mecburiyetinde değildir Bu anlattığımız örf halini almış olan uygulamadır.
Devir ise ıskatın yapılırken maddi mevcudun döndürülmesi dolaştırılmasıdır. Hesaplanan meblağ bir fakire verilir o geri iade eder bir başkasına verilir oda iade eder. İsterse iade etmez. Bu maddiyetin yetersiz olduğu durumlarda uygulanan yöntemdir. Bunu uzun uzun anlatmaya gerek görmüyorum.
Dinimizde ıskat ve devir diye bir konu yoktur. Din dışı bir harekettir. Din de ibadet para ile satın alınmaz. Hiçbir ibadet şahsın dışın da başkası tarafından o kişi için yapılmaz. Din buna katiyetle cevaz vermez. Sağlığında veya vefatından sonra o kişinin yerine bir başkası ne oruç tutabilir ne de namazını kılabilir nede vekâleten onun adına hacca gidebilir. Bu durumda yapılan ibadetler beklenen neticeyi doğurmaz. Hacca giden vekil için gezi hükmündedir. Maalesef geçmişten beri ve halen günümüzde bu yanlış uygulamalar isteme sekte devam ediyor.
Fikrimce bu gibi hususlar insanların cahil olduğu zamanlarda bazı menfaat ve maddi kazanç elde etmek isteyen kendilerini bilgin sanan dini kullanarak çıkar sağlayanların uydurmaları olsa gerek. Çünkü İslam dininin kutsal kitabı Kuran’da ıskat-ı salât ve devir ile ilgili hiçbir surede bahsi geçen ayet yoktur. Hz. Muhammet (s.a.v.) in bu konuda ne bir uygulaması nede gerçek manada hadis ve sünneti günümüze intikal etmemiştir. Sahabe-i Kiramın da bize intikal etmiş uygulamaları yoktur. Dört halife zamanından onlarında bu konuda ne uygulamaları nede önerileri intikal etmemiştir. Diğer taraftan hak mezhepler diye belirtilen dört mezhep bilginlerinin de bu konuda ileri sürdükleri maalesef bir fikir tavsiye yoktur
Anlaşılıyor ki din de ıskat ve devir yoktur. Uydurmadır. Yukarda da belirttiğimiz gibi rant sağlamak için bazılarının cahil halkı kullandığı bir düzendir. Dinde olmayan bir konuyu dinmiş gibi algılamak veya ilave etmek bir yerde şirke girer. Bazı eski düşünürler ıskatı oruç un fitresi ile kıyaslamışlar olabileceğini ileri sürmüşlerse de uygulamada üzerinde durmamışlardır.
Üçkâğıtçı sahtekâr hırsız zengin birisi öldüğünde mirasçıları ıskat-ı salât ve devir yaptırıp ölenin, Allah’ın o kul üzerindeki yerine getirilmeyen ibadet haklarından ve Kulların ölen üzerindeki haklarından kurtulması sağlansın. Akıl ve mantık kabul eder mi? Böyle saçmalık ancak ilkel dinlerde ve kavimlerde kabul görebilecek bir vakıadır. Ölenin arkasından sevabı ölen için yapılan her türlü maddi yardımlar ancak sadaka hükmündedir. Hiç bir zaman o kişinin borçlarının dini yönden hükümsüzleşmesine sebep olmaz.
İslam da ölen kişinin arkasından kuran okunması bana kalırsa doğru değildir. Esasında sessizce kalben dua ederek günahlarının bağışlanmasını mahşerde yargısını yüz akıyla vermesini suçlarının bağışlanması için dualarda bulunulması en doğrusudur.
Aynı konu mezarda cenazenin defini süresinde de geçerlidir. Diğer taraftan ölenin mezarının aşırıya kaçan gösterili şatafatlı ve reklamsal şekil de tapınılacak görünümde yapılmaması en uygun olanıdır. Mezar taşına kuran suresi veya ayeti yazdırmakta doğru değil. Ölenin adı soyadı, Baba adı, doğum ve ölüm tarihi ile sağlığındaki ne iş yaptığı kısaca yazılabilir. Ne dedik tapınağa benzetmemeli mezarı. Üzerine türbe tekke gibi bina veya kubbemsi bir yapı inşası da uygun değildir.
Ölenin defin işleminden sonra cemaate verilen bazı yeme içme durumu da uygun değildir. Çünkü cenaze sahipleri zaten üzgündür. Böyle bir durum gerekliliği var ise konu komşu veya yakın akrabalarının bu işi ifa etmeleri gerekir kanaatindeyim. Örf, adet ve gelenekleşmiş ölünün arkasından ifa edilen yemekli yemeksiz üçüncü günü, yedinci günü, kırkıncı günü ve elli kinci günü gibi anma ziyafetleri de dinin ölüler dinine dönüşmesi görünümü veriyor. İslam’a uygun düşmemektedir.
Ne yazık ki İslam din olarak bir çıkar meta rant kapısı olmuştu. Birde insanlara özendirici yalan yanlış dini bilgilermişçesine anlatılar, öbür dünyaya bilhassa genç nesilleri gerçek dışı özentiler ile kandıranlar meydanlarda cirit atar oldu. Çıkıyor sapık bir dinci yobaz takkeli güya resul demiş ki diyerek başlayıp öfkesinin yenenin kıyamet günü Allah o kişiye Huriler arasından dilediğini seçebilirsin diyecekmiş. Bu edepsizliğin ve şirkin en çirkefidir.
Şu meşhur yoz ve yobaz televizyon ekranları hastası İslam dini düşmanı Cüppeli lakaplı olanda en çok salât getiren cennette en çok Huriye sahip olacak diyor. Orada da bu dünyada ki gibi çok evlilik var demek istiyor. Cennete gidenlerin hiç işi gücü yokmuş da sadece seks hayatı yaşanacakmış havası yaratıyor. Kendi tatminsizliğinin cinsel sapıklığının dışa vuruşundan başka bir şey değil.
Bakınız başka bir sapık Ebu Hanzala delisi ise eğer karıları kocalarına davranıyorlarsa Huriler onlara Allah seni kahretsin diyeceklermiş. Bu edepsiz adamın sözüne göre o adama Huriler mi göz dikmişlerde bu işe karışıyorlar. Ölülerle uğraşmaktan başka dinin temel konuları yok mudur? Neden bu gibi İslam düşmanları seks kadın erkek ilişkileri ile uğraşırlar. Bu yolla mürit toplayarak maddi yönden köşe dönüp villalarda yaşarlar ve lüks arabalara binerek çaka satarlar.
Yine Hüseyin Çevik denilen başka bir yobaz dincide; Hurilerin hepside on sekiz yaşında ve bakireymişler. Her ilişki den sonra tekrar bakire oluyorlarmış. Sanki Cennette kadın pazarlama alım satımı yeri açılıyor ve yanıltıcı ve zevke hitap eden reklamlarla sekse davetiye çıkarılıyor. İşte İslam’ı yıkan bu ve benzeri dinci çıkarcı sapık tabaka dini Ölüler dinine çevirdiler.
Maalesef din rotasından saptırılıp kendilerine tapınırcasına inanan peşlerine takılan müritleri ile insanlar yaşadıkları bu dünyadan soyutlanıp ölümden sonraki hayata özendiriliyorlar. Bu dünyada yapamadıkları bastırılmış arzu ve isteklerinin orada tatmin edileceğine inanıyorlar.
Din sevgi, barış, dostluk özgürlük ve ahlaki değerler üzerine, insanlık hizmetine sunulan hasletler bütünüdür. Allah’ın dinini kişisel çıkarlar, menfaatler ve siyasi amaçlar uğruna ticari meta haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu güzelim dini ölüler dinine ve yobazların çıkarcılık inançlarına çevirmeyelim ve çevirtmeyelim.
Din Allah’ teslimiyet değildir. Allah hiç bir kulunun kendisine esir edip esaret altına almaz. Teslimiyetten kasıt dini vecibelerin bize emredildiği şekilde ve şartlarda katkısız ilavesiz olarak yaşamımız süresince uygulamamızdır. İnanç ve imanımızı en üstün varlık olarak yaşamımıza adapte edip uygulamaktır. Boşu boşuna ona buna şeyhe şıha teslimiyet gösterip cennete gideceğim hayaline de kapılmayalım. Hac edip, zemzem içerek altından nefis ve leziz şarap ırmakları akan ölen cennetlik kişilere on sekiz yaşlarında Huriler sunulacağı hevesine aldatmacasına kapılmayalım.
Bu gibi olumsuzluklar içeren söylemler ölüme insanları özendirmektedir. Cennet ve cehennem önce bu dünyada yaşanır. Buradaki yaşamın seni öbür tarafa yaşamın hazırlar. Bilinmeyeni de Allah’a bırakmalı yoksa ona buna mezhep erbaplarına tarikat şeylerine dinci cemaat şarlatanlarına değil.
Durmuş Karabağlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.