- 172 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HARMANDA UYUNUR MU
İlkokulu bitirdim.Beş sınıf aynı sınıfta bir öğretmenle ders görüyorduk. Ortaokula kaydımı yaptırmam gerekti. Okul nerdeydi Kayıt evrakları neydi, kim ne yapacaktı... aklımda cevapsız sorular yoktu. Abileri Dırıl’ın arkasında evi olan halamgilde kalıyordu. Oradan okula yaya olarak gidip geliyordular. Ben de Akifiye Ortaokuluna devam etmeliydim.
Güz gelip okullar açılınca babamla yürüyerek halamgile gelecektik.Okul kıyafeti takım elbiseydi.Küçük, çelimsiz bir çocuktum. Anamın bana kendi dikiş makinesiyle diktiği siyah şalvarlık kumaşından çantam, okul çantamdı. Ayakkabım gara lastik ayakkabıydı. Okul yolu yürüyerek otuz , kırk dakikaydı. Halamgilin evi garasuyun kenarında bir tek evdi. Bir kilometre uzağında Gücük Mustafa’nın evi vardı. Baki benim en yakın arkadaşımdı. Parmaksız ya da İskenderli ile Karanebili’nin çocukları yol arkadaşımızdı. Bazen yolda gelirken kavga ederdik. Murat bana gıcık verince abimden bir güzel dayak yemişti. Okul müdürü Ahmet Direk’ti. Bizi cuma günü camiiye götürürdü. Cemaatin en arkasına geçtik. Yanımda Evi Yanık Mustafa’nın oğlu Fatih vardı. Fatih benden yaşca büyüktü. Arkada bir merdiven dayalıydı. Her eğilip kalktığında merdivene çarpar takur tukur ses çıkardıkça şeytan beni namazda gıdıklardı. Gülmemek için dudağımı ısırırdım. Namaz bitince patika ve kestirme yoldan okula geliyorduk. Kodallı’dan Erhan Çerkezin kızına gizli gizli aşk mektubu verirken komşularının haberi olmuştu. Erhan ve arkadaşları Nazmi, Ata beraberdi. Çerkezin oğlu Erhan’ı bir güzel patakladı. Kimseden çıt çıkmıyordu.Ben kimseye karışmadan doğru okula geldim. Okulun hademesi Celal Abi’ydi. Takım elbise giyer, kıravat takardı. Okulun sobasını erkenden yakardı. Kömürü soba iyice tutuşunca kürekle eklerdi. Yan tarafta odunluk vardı. Banrazın kutüklerini baltayla yarar , soba odunlarını ince ince kıyardı. Müdürün ve öğretmenlerin çayını özenle hazırlardı.Bir defasında gıcık kaptığı bir öğretmenin çayının içine tükürdüğü de olmuştu. Öğretmenle kavga edince sürgüne gönderilmişti. Eski karısından ayrılınca tekrar aynı okula geri gelmişti. Kışın kar çok yağardı. İskenderli’den Aşılak Osman’ın Memmet’ine kar topu atınca beni tekme tokat bir güzel dövdü. Burnumdan kan fışkırdı. Yere düştüm. Kalkıp ağlayarak müdürün odasına girdim. Müdür öfkelendi. Memmet’i Celal Abi’nin sobanın kenarında yakmak için hazır beklettiği odunlardan biriyle eline alınca benim yüreğim biraz ferahladı. Güçlü bir çocuk değildim. Alper’den çok dayak yedim. Mezarlığın oraya gelince Gürkan’la kapıştık. Gürkan’ı kaldırıp yere vurdum. Güreş mi kavga mı tam belli değildi. Yağmu çok yağdığında sel olurdu. Garasu kütülerdi. Yoncalık’ın büvetinin üstünde tek ağaçtan yapılmış köprü vardı. Köprünün yanında korkuluğu da vardı. Çok tehlikeliydi. Büvede bir düşsen hemen boğulurdu insan. Arkadaşlarımızın evine misafir olurduk çok şiddetli sellerde. Halamın kocasına Akgala Mustafa derlerdi. Namazını hep kılardı. Sığırları çok olurdu. Çeribaşlının tarlasını ekerdi. Kağnıyla değirmene giderdi. Odun, saman, buğday ...yük adına ne varsa hep kağnıyla taşınırdı. Değirmene Akifiye Mezer Gediği su değirmenine giderdi. Torun halamla davar güderdi. Elif becerikli bir kızdı. Bana seni susuz dereye götürüp susuz diye geri getiririm derdi. Tossaklı’da davarın damı vardı. Oluk’un yanında sulanırdı. Alıcın dibinde etrafı çitle örülü , üstü çinkoyla örtülü çadır vardı. Çadırın içinde sedir vardı. Yatak , gap gacak ne ararsan vardı. Akşam olunca sohbet koyulaşırdı. Elif bana sorular sorardı. Say bakalım Erzurum’un ilçelerini derdi. Başkale nerenin ilçesi, İspir nereye bağlı ... beni yoklama ederdi. Gafası zehir gibiydi. Okusa ya hakim ya gaymakam olacaktı. Sabah olunca davarı sağardık. Ben geçileri yakalayıp getirirdim. Yatan geçi kalkar kalkmaz ya işer ya zeytinleri boncuk boncuk saçardı. Depinen davara goş anam goş diye uyarırdı. Halamın davar derisinden yapılan deri yayığı vardı. Üç sopa çatılırdı. Köşger ipiyle yayığın uçları asılırdı. Yoğurt içine koyulurdu. Ben bin fişek oluncaya kadar sayardım. Yağ olunca bibime haber verirdim. Torun Ehmet’in yaptığı çomçayla yüzünü aldı. Galaylı çekme gazana koydu. Kazanı eski yırtık pırtık pırtılardan top şekline yaptığı topacın üstünde çalkalamaya başladı. Yağ ayranın üstüne birikti. Gatığını iyice süzüp tasa koydu. Sacın üztünde bazlama pişirirdi.Kuru çökelikten börek yapardı. Ayranı torbada irker tahrana yapardı. Saraçtaki döğme atınan çıkarılırdı. Davar yazın Oluk’un üstünde olurdu. Torun buraya kışlık dam da yaptı. Ormancılar kol geziyordu. Nolur nolmazdı. Ormandan bir mahkemeye verilse davarın hepsini satsa gelen cezayı ödemezdi.Yıkıntı mezde ağaçlarıyla damı duttu. Burdan Dırıl’ın her tarafına gidip geliyordu. Nedir, Yazılı Ardıç, Cillan günlük dolaştığı yerlerdi. Halam kışlık evinden eşya almak için arada bir uğrardı. Her gelmesinde kanlı yaş dökerdi. Ali hiç bir ev işi yapmazdı. Gocuğunun kollarını giymez , sırtına atar dolaşırdı. Goltuğunun altında bir radyosu vardı. Evin az ilerisinde arı damına gelip arıları izlerdi. Bazen keyfi yeterse beyaz semerli ata biner, odun getirirdi. Tıraşlamadan epey para kazanmıştı. Halama Yonis’i okuttun , beni oktmadı der dururdu. Ben okulu kazandım salmadınız. Burda çebiç gütsün dediniz, der dururdu. Halam dayanamayıp ağlardı. İçerde mutfakta ocaklık vardı. Yemek burda pişerdi. Yan tarafta gaplık vardı. Mutfağın tabanı topraktı. Ataşlığın kenarında gıl çul seriliydi. Bir de sedir vardı. Sedirin döşşeği kalındı.Yorgan yüzü kumaşı vardı. Yastık ,yorgan, döşşek hep elde yapılırdı. Çul, çuval ,ulama hep elde dokunurdu. Koyunun yünü, keçinin kılı kirmende eğirilip ip haline getirilirdi. İpler yumak yumak çoğaltılırdı. Davar güderken hep kirmen eğirilirdi. İpler çıkrıkta iyice birbirine sarılıp sağlamlaştırılırdı. Istarda dokunurdu. Yere iki kazık çakılıp golan dokunurdu. Evin içme suyu yoktu. Garasudan alınıp kulanılırdı. Ali bazen gıcık verirdi. Bu suda Çerkez’in şerbeti var , şifalıdır diye eğlenirdi. Ben hep bibimle yatardım. Beni çok severdi.Andız bekmezi ile hımzandan çıkardığı yağı birbirine katar bana yedirirdi.Hacı çok bağırır çağırıdı. Hep cangama cidal olurdu. İnce Saraç’tan Yoncalık’a kadar Kanada kavağı dikmişti. Hanımı teyzemdi. Kışın Kadirli’ye giderdi. Hambalcılık yapardı. Lökçü’nün oğlu Memmet’le karşı karşıya birer arsa almıştı. Parayı denkleştirince iki göz bir yer yaptırdı. İçinde de kalıyordu. İnce Saraç suyun bastığı yer alabildiğine mekeydi.Güzün yağmur yağar, meke sapı ıslanırdı. Goçan hüğ yapılıp içinde saklanırdı. Meke saçta kavrulur. Değirmende gaçamak öğütülürdü. Çerkezler gaçamak sayesinde açlıktan kurtulmuştu. Dişi olmayan insanlar gaçamak yiyerek yaşamışlardı. Tereyağ ile, eşgiliyle, yoğurtla, sütle yenirdi.Ben yoğurtla karıştırıp yemeyi çok seviyorum. Torunla öküzleri kağnıya koştuk. İskenderli’ye gidiyoruz. Torun su dökmeye saptı. Ben öküzleri yönetmeye başladım. Öküze bir çıpık vurunca kağnıdaki öküzler bir gaçtı bir gaçtı tozu dumana çıkarıyordu. Kağnı zıplatıyordu beni. Düşmemek için sımsıkı yapıştım. Torun arkadan goşa goşa gantere batmıştı. Bana çok gızgındı. Yetişince kağnıya bana bir iki vurdu. Suçlu olduğumu düşünerek hiç ağlamadım. Tarla ortağına buğdayını verdik. Göllü’deki çadırda yatardık çok zaman. Bibim, ben , Elif, Torun Göllü’de yatardı. Akgala Mustafa , Ali, Hacı ,dezzem goca evde yatardı.Tossaklı’da büyük bir çınar vardı. Yazın sarı sıcak bastırınca goyunlar gölgesine çonardı. Önünde de oluk vardı. Oluğun mezdeden teknesi vardı. Gelen mal sulanırdı. Teknenin hemen önünde de bir kavak vardı. Fatih ağaç aşılamayı biliyordu. Goca armıdın dallarının bir kaçına hızman armıt aşılamıştı. Tekneden hortumla su çektirip kavağı sulardı. Hayri benden küçüktü. Ama benden güçlüydü. Ali bizi çınarın gölgesinde güreştirirdi. Hayri’nin kız kardeşi vardı. Ben ona gizliden gizliden aşık olmuştum. Bunu kimseye söylemezdim. İlk defa hayri’ye söyledim. Hayri de bir çuval para getir al kardeşimi demişti.Hayri’den gıcık kapıyordum. Göllü’de elime geçse saldırıp yere yatıracağım ve vur gidi vur edeceğimi hep hayal ediyordum.Çok hırslanıyordum. İçimde kin ve öfke biriktiriyordum. Akşam olunca Elif’le tartışıyordum. Elif benden çok büyüktü. Çok zengin olacaktım. Elif’i alıp gül gibi geçindirecektim. Sen yaşlı gız almışın diyenleri duymamak için kaçıp uzaklara gidecektim. Elif’e öfkelendim. Çadırı terkedip aşağıki eve de gitmedim. Akşam iyice hava kararınca göz gözü görmez oldu. Guru Çukur’a indim. Yaz günüydü. Ağustos ayıydı. Harmanı toplamışlardı. Sapın arasına girdim. Biraz sonra ay doğdu. Gözüm tam dutacakken üvezler terimin kokusuna çöküyordu. Dın dın kulağımın içine girmeye çalışıyordu. Her tarafımı ısırıyordu. Baktım olacak gibi değildi. Harmanın sapının içine iyice sokulup bir güzel uyudum. Uyandığımda güneş üstüme gelmiş. Ben sıcaktan terleyip suyum çıkmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.