- 443 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
SEVGİLİ OKURLARIM...
Yaralı bir metinim ben üstüne üstük metin olmam gereken.
Efsunlu değil her insan belki evhamlı belki esef yüklü bir iktidar aşkın hacminde yeşeren hasretin çengeline takılı aralıksız esen.
Düş gücümden çıkıp da yola vardığım noktadır edebiyat ve gerçeklerin iz düşümünde gerçekçi olduğum kadar gerçeklerin de derinden bıçakladığı bir ağacın gövdesi gibi nasıl ki sadığım köküme ve kırık dallarıma konan tüm kuşlara ve canlılara beslediğim sevgidir dayanıklı olmama vesile…
Gövdem kalın köküm sağlam olsa da bazen yaprak gibi titrerim ve işte kalemim girer devreye ansızın:
Gecenin köründe ya da sabah ayazında düşerim yollara kalemimle:
Bazen bir nesir bazen bir şiir neşreden…
Başım öne düşse de bazen dik kalmaktır payıma düşen ve bir o kadar dik başlı…
On yılı aşkın bir zamandır yazıyorum aklınıza ne gelirse ve yazdığım kadar yaşıyorum gelin görün ki: bana ait olan bu iki dünyayı asla birbiri ile barıştıramadım sanırım sevginin bir üst basamağı beni yoran ve çekincelerimi öldürüp içtenlikle tüm benliğimle yazarken aldığım nefesi daha derine çekip salmıyorum da bazen.
Tutukluk yapan ne kalemim ne yüreğim.
Tutkunu olduğum edebiyatın zengin dünyası ve ben yazmanın ve de yalnız olmanın faturasını ödüyorum aralıksız yazdığım şu son seneme dönüp bakıyorum da…
Adeta ortadan ikiye bölünmüş bir küre doğamdaki zenginliği kağıda döktüğüm kadar yazma aşkımla büyüyen İlahi Ateş…
Ben bir ömür hep sevdim insanları.
Bir ömür Allah’ımı hep bildim.
Yazmaksa kanıma girmişken hayatımda kim varsa edebiyata dâhil edemediğim kadar edebiyat ve sanal dünyada kim varsa hayatıma geçiş yapamamakta her biri en azından hayatımda olan insanlara kalemimle olan yolculuğumu anlattığımda umursamaz bir tavır takınırlarken edebiyat dünyasında iletişim kurduğum kim varsa hayatıma muadil olamamakta.
Bir kelime ilhamım tetikleyen ve bir hüzün dalgası ya da furyası şiirlere ve düz yazılara dönüşen.
İklimlerden ne olduğu ise meçhul: uyandığımda baharı yaşadığım kalemi elime aldığımda uçuşa geçtiğim ve gece oldu mu tüm yapraklarımı döktüğüm aşikâr.
Sessizlikse beni mustarip eden en çok da değer verdiğim insanların büründüğü sessizlik oysaki sessizlik ve aşk İlahi Güce ait bilirdim ve sevdikçe çözülen dilim ve de yazdıkça büyüyen hüznüm.
Gölgeli bir yolda volta attığım doğrudur ve doğruları tasvip edip söylediğim de lakin tüm doğrular tüm yanlışları götürmediği gibi ansızın yaptığım bir hata ile tüm doğrularım gidebilmekte.
Gün boyu koşuşturduğum bir yandan kalemin de elimden düşmediği ve neyin neyi tetiklediğini bilemezken günün ilerleyen saatlerinde omzuma konan ilham perim…
Ben onunla hasbıhal ederken aslında bir ömürlük sessizliğimin ve yalnızlığımın acısını çıkarıyorum ve hayatta ne yapmış olursam olayım başarı addedilen hangi vasfımsa illa ki görünmezden geldi.
Oysaki ben somut ve görünen ve yaşayan bir varlığım lakin yazarken büründüğüm haletiruhiye çok başka dünyalara sürüklemekte beni ve yaşadığım kadar yazacağım da koca bir gerçek belki de yazdığım kadar yaşadığımdır doğru olan ve de yaşattığım…
Sessiz kalmaksa bana öğretilen gerçi eksik etek addedilmedim büyürken ama her nasılsa babamdan tembihliyim en çok da beni yargılayanların başında babam gelmişken ve ben her ne yaparsam yapayım yetinme duygusu bilmedi insanlar ve askeri disiplinle yetiştiğim ailemde en üst seviyede eğitim almam da kaçınılmaz oldu illa ki…
Genlerimde saklı belki de eğitimin ve bilginin gücü ne de olsa öğretmen kızıyım bir o kadar otoritenin had safhada olduğu bir yaşam öyküm oldu beni.
Baskın olan hep üzerimdeki baskı oldu ve şimdilerde eskisi kadar baskı altında olmasam da canım öylesine yanmışken şimdilerde en büyük baskıyı kendime uygulayan yine benim.
İçimde bitmeyen bir derya mevcut:
Sevginin en büyük eseriyim ben ve de esiri…
Sevgiye olan düşkünlüğüm ve ben bir ömür insanları kolaylıkla karşılıksız sevebilirken hep de sevildiğime kani oldum içine girdiğim hangi sosyal grup/ortam olursa olsun hep de insanlara güven duyduğum üstelik en güvenilmeyecek insanlara bu yüzden hayata bir-sıfır yenik başladım gelin görün ki; insanların gözünde hep avantajlı ve şanslı addedilirken bir o kadar bir elim yağda bir elim bağda yaşıyor addedildim gerçi…
Yalan da değil hani çünkü bir ömür ailem bana her türlü imkanı tanıdı ama karşılığında ben de inanılmaz alın teri döktüm.
En başta ahlak ve namus ve bilgi babında müthiş bir baskı uygulanmışken hep de korktuğumu geç fark ettim bu yüzden hayatımda olan insanları hep üst seviyeye taşıdım.
Bir o kadar algı eşiğimde farklı yansımalar ve yanılsamalar yaşadım.
Sevginin hüküm sürdüğü bir kalbim bir dünyam var ve canım ne kadar yansa da en çok seven ben olmalıydım bir o kadar en çok sevilen ve içine düştüğüm bu büyük tuzak hep bana zarar verdi.
En büyük meziyeti sevmek bilirken geri dönümü eziyet oldu.
Aralıksız yazdığım şu son on yılım ve benim yazmaya ve edebiyat düşkünlüğüm onulmaz yaralar da açmadı değil hani.
Bir ömürlük çabam ve bilgiye ve emeğe verdiğim değer ölçüsünde değer görmem kaçınılmazdı ama gördüm ki; değer gördüğüm kadar da zarar görmekteydim…
Yazmak ve yaşamak arasındaki o ince çizgide yürümek asla kolay olmadı en başta zor sanmasam da…
Zaten başladığım hangi hikâyem mutlu sonla bitti ki?
Ve işte yazmakla yaşamak arasındaki o ince çizgide yeni keşiflerde bulundum ve ben yazdığım kadar mutluyum işin ilginci acı çektiğim adar yazıyorum ve bu türbülans inanılmaz zorlasa da hayatı yaşanır kılıyor ve yazgımı kabullendiğim kadar yazarak yazgıma ve ömrüme alt yazı geçiyorum…
Ve bilin ki: sevgili okurlarım ben durduk yere yazmıyorum durduk yere de sizi sevmiyorum.
Sevgimle…
YORUMLAR
Sakin bir liman bir düş vesvese dolu rüküş bir çantada saklı ruhun gıdası.
Temkinle yaşamanın da tek ilacı.
Her renk ayrı bir vaveyla ve her düş sancılı gerçeğin düşmüşken rahmine terk edilmiş sözcüklerle örülü ruhun duası sözcüklerse bir üst mertebeye ulaşmak adına saklı yine şairin çantasında.
Körüklü duygular bazen suskun.
Kayıtsız insan izlekleri nasıl da durgun.
Vurgun yiyense şair ve sevdalandığı şehir bir göğün hâkimi saklı bir sır gibi yerin dibine sokarken şairi ve dünün matemi serpilen ve büyüyen bir gizemin de yaratıcısı iken iç sesin iç geçirdiği…
Metruk bir hecenin istilasında zaman ve yankesici bir söylem şiirler derlediğim.
Göğün mabedi.
Ruhun dik yokuşu.
Solumun rehaveti.
Sağımda saklı sığırcık kuşları bir o kadar sağdıcım rüzgâr: menşei ölüm olan kapıyı çalmışken ilkbahar.
Bir nüvem yok bir lüksüm yok bir özgürlüğüm de yok:
Çalıntı mahiyette sevgiler ve şiirler alıntı ihlali ile şiire özlemimi gideriyorum yazmayı becerdiğim kadar saymayı da beceriyorum ve günbegün azalan bir coşkudur saklı içimde.
Göğün rengi ruhun dengi.
Sözcükler üstünkörü değil bir üst makama ulaşmak adına canhıraş yaşamanın vebali ve bedeli: münzevi şiirlerden inşa ettiğim göğün tembihi adeta konduğum bulutun sarkık derisinde solan gün ışığı.
Anlatmak istediklerimle sınırlı değil duygularım ve anlamak adına gayret göstersem de anlamsızlıkla dolu içim dışım.
Bu hummalı kalabalık ne ola ki?
Tepkisizliğin dibine vurmuşken insanlar açtığım isyan bayrağı ve bardağı taşıran son damla oysaki o tek damla benim.
Sadakat yemini verdim şiire: hüzzam makamında gaipten gelen coşkusu ruhun damlayan usulca yorgun ufukların yolcusu o manivela.
Hengâmede saklı sözcükler bir avazda doğan ve yaşayan kelebekler misali şiirlerim:
Delişmen türküler eşlik eden güne gece ki bağrı yanan bir duadan öte.
Renkler müzmin ve cafcafı belirsizliğin.
İdame ettiğim yerin dibinde biten bir tohum bense ekin vakti düştüğüm yola hasadı, bu gün yarın yalnızlığın.
Rüzgâr, pervasız iklimin evlatlığı.
Canhıraş sözcükler kim bilir kaç karat yalnızlığı sığdırır içine?
Sığınmacı bir kuş gibi boykot ettiğim kadar uçmayı içime doğan her histe saklıyım rengini saldığım ruhumu tokatladığım ve bir adım ötemde yeşeren göğün kundaklandığı.
Her yemini bozduğum gıyabında ruhun kırılgan mahiyette kalemin ucu ve dokunulmazlığı var yalnızlığın naftalinli geçmişini tek kalemde silen andaki mevcudiyeti ile yarınlara şimdiden sitem eden.
Uzun ve dar bir koridor yüreğin hangarı: dün ve bu gün yarın iken işte o yangın yeri gözde tüten duyguların dumanı kadar kantarın da ayarı kaçtı madem gönül gözünde saklı duyulması ne mümkün içten içe öten siren.
koşulsuz sevmek bu gerçekten insana verilmiş inanilmaz bir nimet,haa herkese nasip olmuyor bu ayrı,tabi insan önce kendini sevmekle baslamalı her bir parcasıyla hüznüyle neşesiyle,yarasıyla bandıyla,ama güven konusunda herkese guvenmenin dogru olmadığını düşünenlerdenim,az ve öz dosluklar herzaman ferahlatır insanin iç dunyasını,kimseye yetismek zorunda degildir insan bellidir kostukları ona kosanları,temiz bir sayfa yani,yazmak bir iç dökümü olsada bazen savurmalı tüm sayfaları, her an duygu sagnağında dolaşmak yorar insanı ,bazen boşvermişlik düşünmeden yürünen yol, yemek yerken komik bir film, kahve hoşluğunda sıcacık sohpetin kahkaha tatları,bazen son ses çılginca bir dans gibi gibi,bazen durdurmalı dinlendirmeli zihni,her adım her söz her his sorgulanmamalı en azindan değer taşımayanları...
değerlisiniz emek bilgi birikimiz cok fazla paylaşimlarinız keza cok değerli pek eslik edemesemde takiptesiniz,an okadar kısaki aldığımız o andaki nefesin renklerini kaçırmamak en güzeli sevgiler Gülüm hanım💐
Gülüm Çamlısoy
İstisnalar kaideyi bozmuyor ve bağdaş kurduğum kadar sevgide kalemim de yüreğim de sevgiyle besleniyor akabinde hüzün ve hayal kırıklıkları.
Sevmeyi seviyorum rotamsa sabit:
Önce Rabbim ve O''nun rızası ile insanlar.
Güven duygumu yitirdim mi peki?
Hayır.
Canım yansa da sevdiğim insanlara hatta yabancılara bile güvenebilirim ben.
Her duygu bizler için hele ki kaleme sevdalı ise insan.
Söyleyecek çok şeyim var ve seveceğim çok şey çok insan.
Kendimle barışmanın mutluluğu hüküm sürerken canım yandığı kadar da ruhum ve kalemim hüzünle besleniyor.
Çok teşekkür ederim.
İçten selam ve sevgimle