- 311 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dağ Köyünde Bir Yıl
Dağ Köyünde Bir Yıl
Genç meslektaşımla öğretmenler odasında boş boş oturuyorduk. Pencereden dışarı bakarken kendi kendime konuşur gibi mırıldandım:
-Ağaçlara bakıyorum da yaprak kımıldamıyor. Zaman durmuş gibi. Bahara geçiş aşamasında sakin, huzurlu tabiat. Epeydir kara bulutlardan başka bir şey göremiyorduk. Cevap verdi:
-Farz-ı muhal zaman dursa dünya da durur, canlı kalmaz değil mi hocam?
-Belki . Son zamanlarda birçok şeyden emin olmamayı öğrendim. Neyse, aklıma geldi senin birader Ahmet atanamadı mıydı?
-Doğru,4.defa yine KPSS’ye hazırlanıyor. Maalesef atanmayı bekleyen 400 bin öğretmen bekliyormuş. Ne olacak hocam bu işin sonu?
-Kim bilebilir ki. Siyaset çözüm getirmiyorsa kimden umut beklenecek?
-Haklısın abi.
- Nereden nereye gelmiş ülke? İş bulmak büyük mesele. Biz lise öğrencisi iken ’zorunlu hizmete’ tabiydik ve bunun aleyhimize olduğuna inanır,kızardık.Oysa bu bir nevi iş garantisi demekmiş.
-O ne demek?
-Zorunlu hizmet, okul bitince devlet nereye gönderirse gidip çalışırım diye taahhütte bulunmak. Yatılı okumanın karşılığı.
-Gitmezsen?
-Maddi cezası vardı, rahmetli pedere böyle bir yük altına sokamazdık.
-Okul bitince ne oldu?
-Hepimizi sınava aldılar, bazılarını iki aylık geliştirme kursuna gönderdiler. Ben gönüllü kursa gideceğimi söyledim. Sınav komisyonundan biri ,"Baştan desene, bizi ne uğraştırıyorsun?" diye çıkıştı. "Sorsaydınız söylerdim" cevabım üzerine" Seni elimden gelse Sibirya’ya gönderirdim ya hadi neyse" diye Rıfkı’cım rek beni uğurlamış oldu.
-Sonra?
- Zil çaldı. Sonrası sonraya kalır...
Yine boş vaktimiz de yarım kalan hikayeyi anlatmamı istedi.
-İki aylık kurs döneminden sonra Denizli’ye depo atamam yapıldı. Köye geçtim. Kısa sürede öğrendim ki beni Çivril ilçesinde bir dağ köyüne,Kavakalanı’na vermişler. Gidip gördüm. Buralarda hava normaldi. Orada kar yağışı vardı. On dört hanenin olduğu bir yer. Bir kahvesi vardı, akşamları açılır. Bakkal makkal yok. İhtiyaçlar haftada bir gidilen ilçe pazarından karşılanırmış.
-Başladın mı göreve.
-Evet. Muhtar çok ısrar etmişti. Bir senem geçti orada. Köylüler çok yardımcı oldular.Ferid Edgü’nün "Hakkari’de Dört Mevsim" romanında anlattıklarını yaşadım, mübalağasız. İş yapacak bir tanıdık koyamadık araya.
-Nasıl geçti günler?
-Gündüz kimse olmuyordu. Yalnızlığı yaşamayan bilemez. Evde dört duvarla konuşmak istersin. Zaman geçmek bilmez. Bir değişiklik veya mucize olsun diye beklersin. Günlük yemek, uyku, kitap okuma gibi rutin işlerle vakit geçirmeye çalış. Hepsi bu. Gençler dağda davar güderdi. Bazen onlara katılırdım. Bir tüfek alıp avcılık bile yaptım. Son günlerimde gençler veda partisi niyetine dağda bir kuzu çevireceklerini söylediler. Hiç gerek yok, dedimse de ısrar ettiler. Sağ olsunlar,iyiydiler.Fakat ayrıldıktan sonra bir daha aramadım, irtibat koptu. Vefasızım sanırım.Böyle bir huyum var.
-Sonra üniversiteye mi gittin?
-Test çalışıyordum, vaktim çoktu. Gittim, fakat üniversite hayal ettiğim gibi değildi. Bu da ayrı, uzun bir hikaye.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.