- 292 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Allah Kerimdir!..
Vaktiyle bir marangoz, işininde erbabı bir marangoz küçücük atölyesinde yılların verdiği emekle ve yaşlılıkla saçlarına ak düşmüş bir vaziyette küçük dükkanında çalışmaya devam ediyordu..
İşinin erbabı bir marangozdu; ancak son zamanlarda fabrikaların, üretim atölyelerinin artmasıyla onun gibi usta marangozların pabucu da dama atılmaya başlamıştı bile, artık dükkanına eskisi kadar gelip giden yoktu, bir taraftan kara kara bunları düşünüp, diğer taraftan da gelen ufak tefek siparişleri yapıyordu, işinin o kadar erbaplı idi, kimseye işini teslim etmez, bir malzeme alınacağı zaman keresteciye gider, en sağlam ağaçlardan kendisi bizzat seçerek alır, sonra o aldığı ağaçları bir yıl boyunca bekletmeden bir üründe kullanmazdı..
“Kurumayan ağaç dikiş tutmaz “ derdi, bir taraftan da yaptığı ürünlere çok fazla çivi çakmazdı, “demir çivi, masanın, kitaplığın, sehpanın ömrünü kısaltır” derdi, işinin erbabıydı...
Onun huyunu bildiği için müşterileri onla alış veriş yaparken pazarlık yapmazlardı çünkü pazarlık yapmayı sevmezdi.
Yabancı bir müşteri geldiği zamanda onlarda hesaba itiraz edecek olursa, lafı çok fazla uzatmaz,” ben hakkım olanı istiyorum” der, konuyu kapatırdı.
Müşteri ısrarcı olursa da başka bir marangoza yönlendirirdi.
İşinin o kadar ehliydi ki artık onun gibi usta doğru düzgün kalmamıştı o civarlarda, o günse sabah namazından sonra atölyesine gelmiş ve çalışmaya başlamıştı.
Uzunca bir süre çalıştıktan sonra, son siparişlerinden bir tanesi olan masayı tamamlayıp, “bu günlük bu kadar yeter” dedi ve oturdu bir köşeye, kendi kendine konuşma huyu da vardı, bazen emektar aletleriyle, bazen yaptığı masa ile sandalye ile sehpayla konuşurdu; sonra bir ara kalktı ve her zaman gittiği kahveye gitti ve bir masaya oturdu..
Sürekli geldiği için o daha tam siparişini vermeden garson açık çay içtiğini bildiği için açık bir çayı getirdi ve önüne koydu.
Tam şekerini atmış karıştırırken o esnada kapıda onun eski bir arkadaşı aynı zamanda da yine onun gibi eski emektar bir usta olan arkadaşı belirdi. Geldi yanına masada bir sandalyede kendine çekti ve oturdu. Arkadaşı da tornacıydı. Biraz hasbahal ettiler, işlerden konuştular, bir kaç satır cümleyle konu Kurbana geldi.
Tornacı sordu marangoza:
-Kurban kesecek misin,
-“Evet” dedi” keseceğim”
Kurban bayramına da üç gün kalmıştı, o gün masada çayını içip kalktıktan sonra kurban pazarına gidip, bir kurban almak istiyordu marangoz.
Biraz kurbandan konuşur gibi oldular ; ama o esnada tornacı arkadaşı onun yüzüne boş boş bakıyordu sanki onun anlattıklarını dinliyor da anlamıyor gibiydi.
Onun bu halini görünce marangoz sordu:
-Hayrola, neyin var senin,
Başını öne eğdi dedi ki:
-Bir öğrenci var, üniversite öğrencisi,
-E, ne var bunda,
- Bunda bir şey yok; ama geçen gün önümde yürürken, bu çocukcağız olduğu gibi yere düştü kaldı.
-Sen ne yaptın,
-Kaldırdım bir köşeye oturttum, sordum: “neyin var “diye, önce bir söylemekte çekindi; ama ağzından zorla lafı aldım, meğerse genç öğrenci açlıktan bayılmış!
-E, kimi kimsesi yok muymuş.
-Varmış, varmışta, bütün arkadaşları okul tatil oldu diye memleketlerine gitmişler.
-Bizim mahallede bir binanın bodrum katında kirada oturtuyorlar.
-O niye gitmemiş peki,
-Sorma, parası-pulu yokmuş, zaten açlıktan bu hale gelmiş ya!
Sessizlik oldu, marangoz döndü sordu:
- Sen ne yaptın peki?
-Aldım, o gün eve götürdüm, Allah ne verdiyse, karnımızı doyurduk, ama benimde parasız bir zamanıma denk geldi, malum işlerde kötü, bir şey yapamadım, cebine üç beş kuruş harçlık sıkıştıramadım.
Ne yapacağız diye iki arkadaş kafa kafaya verip düşünmeye başladılar. Marangozun cebinde parası vardı olmasına; ama o parayı kurban için ayırmıştı, bir süre düşündükten sonra elini cebine attı, cebindeki bütün paraları çıkarıp masanın üstüne koydu.
“Al bunu götür, o genç öğrenciye ver, memleketine gitsin, ailesini görsün” dedi.
“Hepsini mi ?“ diye sordu tornacı, “hepsini” dedi. “ hepsini götür ver”
-Sen kurbanı nasıl keseceksin, bu senin kurban paran, marangoz gözünde bir ışık la, yüzünde bir gülümseme ile cevapladı bu sorusunu: “ Allah Kerimdir”
O gün kalktı evine gitti ve evinde tornacı arkadaşının sorduğu soruyu eşi de yöneltti ona: “ne yaptın kurbanı aldın mı?” gibisinden bir soru gelince eşinden “Allah Kerim” dedi, “ hanım Allah Kerimdir”
Ertesi sabah erkenden kalktı küçük marangoz atölyesine gelmişti bile, o esnada işine başlamışken kapıda bir yüz belirdi ve “ Selamünaleyküm” diye seslendi. “ ve Aleykümselam” diyerek kapıdaki adamın selamını aldı; ama adam tam kapının girişinde duruyordu ve dışarı dan gelen güneş adamın yüzünün görünmesine engel oluyordu, belli belirsiz bir yüz!
Tanıyamadı adamı, adam bunu fark edince bir kaç adım daha yaklaştı ve “ usta beni tanıdın mı?” diye sordu, “hayır tanımadım” deyince, “usta dedi hatırlar mısın, bundan altı ay kadar evveldi, ben geldim senin yanına ve ofisim için sana masa, sandalye, kitaplık, sehpa gibi birkaç ürün sipariş ettim, paranın bir kısmını o zaman vermiştim ama bir kısmı kalmıştı”
- Şimdi hatırladın mı?
-Hatırlar gibi oldum.
Dedi marangoz.
“Usta kusuruma bakma” dedi adam, “uzunca bir süre buralara uğrayamadım, o yüzden paranı getiremedim, sende her halde unuttun ki, benden hiç istemedin şimdiye kadar; ama Kurban Bayramının yaklaştığını, sana lazım olacağını düşündüm paranın geri kalanını getirdim “ dedi,
ve cebinden çıkarıp, bir deste parayı marangoza uzattı, marangoz aldı parayı sehpanın üzerine bıraktı, “ buyur bir çay iç “ diye teklif etti adama; ama adam “araba çalışır vaziyette dışarıda, gitmem lazım “ diye müsaade istedi, marangoz adam gittikten sonra masanın başına oturdu eline parayı aldı bir saydı tam olarak, o tornacı arkadaşına üniversite öğrencisine versin diye uzattığı kurban parasının iki katıydı.
Adam bu duruma hiç şaşırmamıştı bile sadece gülümsedi ve “Allah Kerim” dedi.”Allah Kerimdir”
Bu çok güzel hikayeyi, 06 Temmuz 2022 günü saat 09.37’ de Radyo Mega site’de DJ Emre anlatmıştı, dinledim, çok beğendim, paylaşmak istedim..
Beğenilerinize...
Saygılarımla..
Veysel Kimene
Sevda Şairi
(Kemal Yenice)
29/11/2022
YORUMLAR
Geçenlerde TV'de bir program izlemiştim.Erzurumlu ismini hatırlayamadığım bir Prof. dedesinden şöyle bir söz nakletmişti. "Tuttuğun el kendi elindir" diye...
Hani derler ya "El tutanın elini tutarlar" diye...Çok güzel bir hikayeydi.
Selam ve saygılarımla...