- 333 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ÖLÜ BİR İMGEYDİ AŞK...
Ölü bir imgeydi aşk oysaki ölümsüzlüğe nazire ederdi bir zamanlar…
Evrenin kutsal yolculuğunda saklı yeknesak nice duygu, aşkın hüküm sürdüğü bulutun tutuklusu yüreğime asılı nidalar sıra dışı ve cebbar bir hüzünle yağdırırken rahmeti sözcüklerin bir bir üzerine.
Yorgun bir yorgandım ben üstünü örttüğüm ne çok duygu.
Meali ölüm olan bir iklimdi de sırdaş sözcükler cumhuriyetinde kutsanmış sözcüklerin nüvesinde saklı hüzün kokan ve körüklenen kök saldığım hayatın balta girmemiş şiirlerine sırnaşık bir yavru serçe gibi uçuşan yüreğimden sökün eden kıvılcımların tutuşturduğu yangında kurunun yanında yanan yaş gibi yas gibi…
Yaş aldığım ne ki üstüme alındığım kadar yası?
Yasa addedilen bunca olumsuz duygu kırbaçlarken kalemimi.
Ne sancağımdı dikili olan ne de sefasını sürüyordum ömrün ve sedef varlığında aşkın noksan kılınmıştım ben bir kere.
Kerrat cetvelinde çarpıştığım sayılar.
Kıtlama yaptığım şiirler.
Kılı kırk yardığım yazarken.
Yazgıma razı olduğum bir kere…
Hımbıldı güneş ve metazori idi yayılan sıcaklık bense buz kesmiş yüreğimle s/alınıyordum eşiğinde ölümün içinde sallandığım beşiğin ateşe dönüştüğü…
Manen zengin olduğuma kani ve boş ceplerimde şangırdayan sözcükler çünkü ben sözcüklerle her hasbıhal ettiğimde yeniden doğup can buluyordum.
Yüreğin mafyası idi kimi sözcük: haraca kesilen şiirlerimle dikiş tutturmanın güncesi ve solan gül yüzümden dökülen binlerce parça ve işte hicretimdi hüzün yazmadığımda ise hicvine tanıklık ediyordum iblisin kan dolu sözcüklerinden firar eden bir kıvılcımı elimle sarıp sarmalayıp sırf yanmasın diye mazlum yürekler…
Kordandı kimi hece.
Közümde saklı öz.
Özümde saklı söz.
Sözcüklerle hemhal ettiğimin bir adım sonrası şiire dönen bedenim imge yüklü ruhum ve sırtımdaki hüzün hırkam.
Nefsim ölüydü.
Gün de.
Gecemse özgür belki de en cafcaflı yıldızdım bazen Şimal Yıldızına dönük yüzüm bazen Kutup Yıldızına ve kızıldı heceler kızdığımda büyüyen bir yangın sevdiğimde kora dönen ve yalnızlığın küllerinden yeniden doğabilmenin mümkün olduğunu gösteriyordum işte cümle âleme.
Rüzgâr çapkındı ve başımdaki şapkayı uçuran.
Uçarı idi hızı döşümde meylettiğim sıra dışı bir iklim.
Metanetimle ve sınanan dirayetime kök söktüren bense köküne sadık her yaşı nem bildiğim namı almış yürümüş bir sözcük iken aşk, özlemi hüzünle diktiğim.
Yoldum.
Yoldaştım insanlara.
Canhıraş mücadelem soluksuz kaldığım kadar solan yüzümde güller açıyordu.
Kalem ne zamanki düşse uzağıma adeta tuzağa düşmüş bir ceylan gibi çırpınıyordum.
Mevsim süzgecim idi.
Mevsim bendim.
Ve ikbalim nicesi.
İbraz ettiğim günüm ve bitmeyen hikâyem…
Anlatıcısı addedildiğim nice hikâyenin de kahramanı.
Hidayet durağında beklemedeydim ve beklediğime kavuşuyordum her yolda kaldığımda ya da her yere düştüğümde sırtımda sıcaklık ve O İlahi Rüzgâr beni bana estiren ve beni bana yakın kılan bir kıvanç ve de kıvılcım eşliğinde hasretimi sonlandırıyordu kendimi kendime uzak ve tuzak bildiğimde yeniden barışıyordum içimdeki yetim ve mazlum çocukla.
Bir yitimdim aşikâr.
Bir yatır adeta tapındığım ilham ne de olsa: ol, diyendi yüce Huda ve yaz, diyen ve sevmemi tembihleyen…
Sevecen yüreğime konan her sözcük kanat açarken aşka.
Aşk bazen bir rubai bazen bir masal bazense bir yangına denk düşen.
İhbar ettiğimse yalnızlık ve yongası ömrün kayıtsız kalamadığım kadar kayıt dışıydı içime esen rüzgâr ve o karanlık dehliz nasıl da aydınlığa kavuşmaktaydı her ölü geceye eşlik ettiğinde dualarım adeta rahmet yağıyordu başıma ve de nurlu yüzü ilahilerin bense İlahi Aşkın verdiği huzurla baş koymuşken bir kere yüce Rabbin dergâhına…
Sihri kayboldu ruhumun aslında kaybolan ruhumdu ve müdahil olduğum hangi eksense sancılı oldu yeniden doğmaya kucak açmışken ölü iklimden bozma bir ruh haline dönüştü kalemim:
İkimizi bir arada tutansa bir tutku: yazma tutkusundan ötesi yok işte ve içtiğim bunca sözcüğü ben kaleme almazsam yeni baştan başlayacağım yaşamaya yeniden ölmenin tadına doyum yok işte oylumu sözcüklerin, kanaviçeler ördüğüm bir giz şebekesi saklı içimde ve kaçak elektrik kullananların fatura borcunu ben ödüyorum: kâh nidalara saklandığım kâh sokak lambasında ıslıklanan ölü bir pervane gibi.
Hüznümün rediflerinde saklı sözcükler.
Sözcüklerde saklıyım.
Benden öte bir yol yok beni bana ulaştıransa yeniden yazdığım hayat hikâyem.
Debdebeli bir yoksunluk insanların martaval okuduğu.
Okumak da yetmiyor yazmak kanıma girdi bir kere ve boykot ediyorum dünyayı boyum uzamasa da boyumu aşan dalgalara ancak gücüm yetiyor yazdıkça…
Albenisi mi yoksa aldırmazlığı mı sevdiklerimin?
İklimlerden aşırdığım nem gibi yağmur gibi karanlığın izbesinde saklı ruhun müsveddesi.
Kararan havada asılı.
Havada karada uçan kanatlı sözcüklerim.
Karartma gecelerinden firar eden eklemleri şiirlerimin ve nidalar saklı nüvemde naralar atan kabadayının cüssesinden de büyük bazen hüznümün eşliğinde seken bir kurşunum imha etmek adına içimi her ihbar ettiğimde bir de ihmal ettiğim içimdeki yetim çocuk kelimelere sığınmış bense anne sıcaklığında okşuyorum her bir cümlemi istifli olduğu kadar istikrarla da kanarken içim her yazdığımda…
Malulen emekli olmuş bir sözcük madem aşk…
O halde yelkenler fora aşkın istikrarla özlettiği ve üzdüğü her ayraç bir bir d/okunuyor yerle yeksan olsa da yüreğim, kalemin izini süren bir gizim ben saklı tuttuğum kadar kendimi kendimden…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim.
İçten selam ve saygımla