- 338 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUŞATILMIŞ BEYİNLER MUHAKEME YAPAMAZLAR
Dijital kodlar yaşamda fazlasıyla karşılık bulduğu kanaatindeyim. Geçmiş dönemlerde korkuyla, tedirginlik içinde ortaya çıkmaya çalışırken, şimdilerde rahatlıkla kendini ifade etmenin ötesinde, baskın bir karakterde ortaya çıktığını görmekteyiz. Çünkü yaşamda karşılığı olmayan bir sürecin düşünsel baskınlığının bu derece hızlı gitmesi düşünülemez. Düşünce olarak çok hızlı olduğunuzu ve sürekli yeni oluşumlar derdiyle dertlendiğinizi görünce insanın bunları sorgulamadan bir köşeye çekilmesi mümkün olmadığından bunlar hakkında zihnime takılanları sizlerle paylaşmak istedim.
Dijital düşünce öyle bir nesil yarattı ki, onların yaşamları da dijitalleşti. Dijital düşünce aslında küresel kuşatma dili ve buna bağlı oluşan kültür olduğu bilinmelidir. Bu kültür genellikle insanlığın yaşamını kolaylaştırma ve onları insanca yaşayacağı ortama kavuşturma sorumluluğu taşıyan bir yapı değildir. Bu oluşum, kuşatma ve kendi belirlediği alanlarda kurduğu oksijen çadırlarında tüm insanlığa aynı havayı teneffüs ettirme ve aynı zamanda o yaşam alanındaki kodlama sistemine göre bir tarz ortaya çıkarmaktır. Ortaya çıkan bu yaşam tarzları o kadar sıradan ve insanlık değer sistemi içinde kendisine bir yer bulamayacak kadar da albenisi olmayan görüntülerin düşük profillerinden oluşmaktadır. Bu konudaki iddialı yargılarımı nereden aldığımı ve neye göre oluşturduğumu merak edenleriniz olabilir. Bu konuları kendi toplum kodlarımızdaki yaşam karmaşasından ve süreklilik kazanan geleneğe dönüşen yeni yaşamlardan alıntılar yaparak açıklamak istiyorum.
Bundan 15-20 yıl öncesine kadar gözde olan siyah takım elbiseler, yerini blucinlere ve daha sıradan giyim kuşamlara bıraktı. Bu sıradan ve rahat olduğu sanılan giyim kuşam çok daha pahalı olmasına rağmen hayat içinde o kadar basit ve insan üzerinde iğreti duruyor ki, insanın düşünsel birikimlerinin de ne kadar basit olduğunu ortaya koyar gibi bir uyarı gönderiyor. Bazen diyorum ki, acaba bizim yaşadığımız ortamdan edindiğimiz değer kalıpları aynı zamanda bizlerin bakış açılarını şekillendirdiği için, bu farklı yaşamlarla çatışma yaşadığımızdan onları kabullenememe gibi bir problem olabilir mi bizimki, ancak karşılaştıklarımızın entelektüel bir konuşma dinleyecek kadar tahammülleri olmadığını görünce, bunun farklı bir yaşamın kuşatması olduğu daha çok kafama yatıyor.
Evet, insanlık değer sistemi zihinsel bilgi oluşum aşamaları tamamıyla küresel bir kuşatmanın direktifleri doğrultusunda şekillenmektedir. Önce gerekli olan bilgi kaynaklarını belli merkezlerde oluşturdular, sonrasında bilgi aktarım aparatlarını dizayn ettiler, ardından buralarda nasıl bir bilginin oluşturulup yaygınlaştırılacağını biçimlendirdiler. Bu aşamalar oluştuğu anda düğmeye basıldı ve insanlık zihni dışardan merkezi bir sistemle yüksek basınç altında kalarak önce bir travma yaşadı, ardından alıştı ve yeni beyinlerle hayatı anlamlandırma süreci elden gitmiş oldu. Çünkü insanın anlamlı ve kavrayarak yaşama becerisi yeni kuşatmada istenmiyordu. Daha çok U-O-T sürecinde bir yaşam istiyorlardı. Bu koşullanmışlıklar arasında insan tam bir maymuna döndü ne arzu ve isteklerinin sınırı ne de seçim yapabilecek beceri ve kabiliyetleri kaldı. Gelen uyarıcılara tepki veren, bir denek ötesi güce sahip olmayan bir yaratık oluşturuldu. Bu ucube yaratığın insan olarak anılması onu insan yapmadığı gibi, insana ait değerleri bu haliyle gelenek olarak sonrakilere taşıması da düşünülemezdi. İşte, günümüzdeki yaşamın kodlanma ve şekillenme dönemi böyle başladı ve geldiğimiz aşamada ciddi uyumsuzlukların vuku bulduğu çatışmalı bir ortam armağan etti.
Dijital çağın kurucuları ve onların taşıyıcıları bu sürece bütün bir insanlığı taşımak için nice bilinmeyen deneylerde denek olarak imha ettikleri insanların sayısını bilmiyorlar. Peki deney aşamasında böylesi bir acımasızlığa sahip olanlar tam da kazanma sürecine girdikleri bir dönemde, bu planlarını uygularken ne kadar insanın yok olacağının hesabını yaparlar mı dersiniz? (!) Küresel kuşatıcı dinozorlar yaşadığımız acılardan kazanım elde edenler oldukları için, sizin acınız onların bayramı olarak bilinmeli ve kendi acılarımızı başkalarının dindireceğine inanmayacak kadar diri iri ve kendimize gelmek zorundayız. Öyle bir sel ve bu selin de hiç söndüremeyeceği gürlükte alevler arasında kıvranan bir canlıya döndü yaşamlarımız. Bunları frenleme değil yönünü nasıl ve hangi tarafa kanalize edersek daha az zarar görür ve var olan o akıntıdan daha çok nasıl verim elde ederiz diye kafa yormamız gerekli…
Her şey o kadar çok profanlaştı ki, gerçeğe dönmek hayli güçleşti. Caddelere sokaklara çıkıyorsunuz insanların yaşamlarına bakıyorsunuz, hep bir akıntı ve hiçbir şey yerinde durmuyor yaşamlar giyim kuşamlar eldeki telefonlar konuşulan kelimeler birbirine ne kadar da benziyor. Farklı bir şey görsem resmini çekmek istiyorum. Eskiden caddelerde gördüğümüz ve yürürken de ben geliyorum der gibi siyah takım elbiseli gençleri bulmak mümkün değil. Herkesin giydiği dar kot pantolonlar ve üstte dar kalıp kesim montlar, herkesin ayağında spor ayakkabıları ve markalar, ayak üstü yemekler yani her şey tam bir akıntı içinde ve ortaya çıkan kuşatma kültürü…Dünyanın her tarafında bu kültürle karşılaşıyorsunuz, sürüye dönmüş bir yaşam, düşünme melekeleri dumura uğramış bir beyin, merhamet ve acıma duyguları törpülenmiş bir vicdan sokakları dolduran böylesi bir yaratık….İstenilen bu yaşam oluşturuldu ve arkasından planlamalar belirlendiği gibi ortaya çıkmaya başladı. Biz bundan sonra planlamacıların bizim hesaba katılmadığımız ve sonrakilerin yaşamlarını kuşattıkları oyunların nasıl oynandığına hep şahit olacağız. Siz etkin olamadığınız yerde yönlendirmeyi yapacağınızı düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz.
Bunları neden mi anlatıyorum, kolaycılık ve emek harcamadan yaşamı sürdürme, meşguliyet az ama kazanım fazla ona ulaşımı çok rahat olan bir hayatın kodlaması, dijital çağın temel hedefiydi ve bunları elde etmiş görünüyor… Her şeye çok çabuk ulaşan ama onun cefasını çekmek istemeyen, sürekli farklılık arayan yaşamı destekleyen kültür, günümüz neslinin olmazsa olmazlarıdır. Geçmiş değer birikimleri ve onlara göre biçimlenen bir hayatın bu nesiller tarafından benimsenmesi neredeyse imkânsız hale geldi. Böylesi bir zamanda kendi kodlarınıza göre bir kültürel miras bırakmanız da zorlaşmaktadır.
Hızla freni patlamış, nerede nasıl duracağı belli olmayan bir araç gibi yuvarlanan bir neslin yaşamına şahitlik yaparak kendi sonumuza yelken açmaktayız. Ya bu süreci doğru analiz edip gerekli tavrı gerektiği yerde koyacağız yeni hamleler yapacağız, ya da yok oluşumuzu izlemek zorunda kalacağız. Küresel kuşatmanın bu acımasız ve kaçınılmaz oksijen çadırlarını parçalayacak dirayetli kararlı mücadele azmi yinelenen donanımlı aydın ve sorumluluk sahibi önderlere çok ihtiyacımız var. Bunları görerek kendimize gelip ayağa kalkacak zamanımız sınırlı, bu zamanı da kaçırdığımız anda bir daha ayağa kalkacak mecalimizin kalmayacağından emin olabilirsiniz.
Dijital yaşamın yeni aparatlarına hazırlıklı olalım yakın zamanda istediğiniz yere gitme arzunuzu da elinizden alabilirler, çünkü gideceğiniz yerde size hizmet edecek kişilerin hizmet bedelini ödeyecek bir değişim aracı paranız olmayacaktır,o günler çok yakın belki yarın belki yarından da yakın; hep birlikte el ele gönül gönüle, gönüllere dokunacak çalışmalarda buluşmak umuduyla selam saygı ve muhabbetlerimle….
Erol KEKEÇ/23.03.2023/15.05/Namazgah/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.