- 224 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ağrının Ulağı
"Ağrının Ulağı" Üzerine
“Ağrının Ulağı” Şair Ahmet Tepe’nin Mart 2020 tarihinde okurlarıyla buluşturduğu ilk şiir kitabı. Temmuz Edebiyat etiketiyle okurlarıyla buluşturulmuş. Yirmi sekiz şiirin yer aldığı kitap, seksen sayfa hacmindedir. Kitap; anne ve babaya ithaf edilmiştir. Şairin, bütün bu şiirleriyle sesini, biçemini yakaladığını ve okurlarına, okuma ritmi taşıyan şiirler sunduğunu söyleyebilirim. Tabiat tasvirlerinden mülhem, pastoral şiirin tadını da taşımıyor değil. Ayrıca mavi renkli, sanatsal bir at görselinin kitap kapağında yer alması, okurun dikkatini celp etmektedir.
“Sarışın Ölüm” isimli arka kapak şiirinin bir bölümünü paylaşmak istiyorum izninizle. Bu vesile ile hem şairin dilini, biçemini görmemize hem de kapak görseli olan mavi at sembolü ile bağı anlamamıza yardımcı olacaktır. Ayrıca şairin şiirini daha şümullü tanıma imkânı bulacağız. “Köye zamansız gelmiş mavi boncuk bir ölüm/ Bulaşır kemiksiz geceye çıkıp masaldan/ Yine taş edecek kış rüyalarını ocak ayazı/ Sahipsiz kendi başına kalmış çiğ sözcükler/ Sanırsın bir harami dalmış kelamın evine/ Yollarda kalmıştır baharın çalışkan bakıcısı/ Uçurum kenarında küheylan eğiten bir adam/ Bir adım gerisi zemheri berisi bir tas baldıran/ Gecenin kıyısında biriken bir yere tutunamayan/ Esrik bir rüyanın içine düşer kayalar kara çalılar/ Masallarla süslü sözcükler açar dilinde/ Odadan odaya dolanır delişmen kahkahalar/ Ve ölüler de güler birden ürperir ardıç kuşları.” Şeklindedir. Bununla birlikte hafızamda yer edinen, hafızamın peşi sıra yürüyen imge ve şiir bölümlerine de bir göz atacak olursam; “Aklını paraya ilikleyenler”, “Eski ayazların büyüttüğü fidanlar”, “Ekranlara bakarak ağlıyordu şehir”, “Dağa koşuyordu yağmurlar”, “Sonra mutlulukları bir evimin odası kadar” şeklinde dikkatimi celp eden şiir bölümleridir.
Şiirlerde en çok kendisine yer bulan, izleksel öğelere göz atacak olursak; “dağ, su, ağaç, kuşlar, rüzgâr, toprak, bahçe, çocuk, güneş, sokak, akşam-gece, köy-şehir, sonbahar-bahar, kış-soğuk, ölüm” şeklinde sıralayabilirim. Şiirlerde geçen isimler olarak; “Hz. Âdem, Havva, Musa, İsa, Yakub, İbrahim, İsmail, Hanzala, Zülkarneyn, Meryem, Mansur, Abbas, Selahaddin, Hz. Ömer, Homeros, Buddha, Haşmet, Rachel, Vittori, Poul Nizar, Ferdi Tayfur” gibi isimleri ilk aklıma gelenler olarak sıralayabilirim. “Fırat, Ortadoğu, Kudüs, Mescid-i Aksa, Bağdat, Horasan, Sebe” gibi birçok mekâna göndermelerde, sembolleştirmelerde de bulunulur ayrıca. Mesela Sebe kavmi, Yemen topraklarında hüküm sürmüş, antik krallıklar arasında öne çıkmaktadır. Ayrıca Hindistan’ın Kalküta’sını, Arizona’yı da bunlara dâhil edebiliriz. Antik Yunan tragedyalarından Mainadlar, bakkhalar gibi isimlerin de şiirlere misafir olduğunu görmekteyiz.
Öğrenme ekosistemimde yer eden bölümlere değinecek olursam; örneğin, şiirlerde farklı farklı kelimeler karşılıyor bizleri. “Karavela, hevenk, hardal, eğnine, kırba, üzünç, case, mavela, hunhar, bezzaz, kopça, portal, dinelmek” şeklindedir. Şiirlerde, isimler ve kavramlar üzerinden de göndermeler de, sembolleştirmeler de bulunulmaktadır. Mesela bir şiirde, Proust’un Istırabı’na bir göndermede bulunulur. Burada Proust’un felsefesindeki -kayıp zamana- veya tabiata yönelik bakışlarına göndermelerde bulunuluyor olsa gerek.
Şiirlerin içeriğinde en çok dikkatimi çeken, kadim kültürümüzde de olan, daha çok sayılarla da ifade edilen kimi olgulardır. Mesela bunlardan birisi biz Türklerin, akrabalığımızı ve hatta kardeşliğimizi ölçülendirdiğimiz -yedi göbek- olgusudur. Yedi göbek kan bağı bizim kültürümüzde çok kıymetlidir. “Yedi göbek yedi dağın ardı” (sayfa 16) şeklinde ele alınır. Bir başkası “Beyaz Düşünceler” şiirindeki “Üç Irmak” metaforudur. Dinimizde de yer alan dört ırmak (süt, su, şarap ve bal) gibi. Bununla birlikte Hadislerde geçen, Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil nehirlerinin üçünün ülkemizde doğması da bu üç ırmağa göndermede bulunmaya vesile olabilir. Bunlardan başka Ötüken’i besleyen üç ırmağa mülhem olması da kuvvetle muhtemel olsa gerek.
Bunlarla birlikte, “yedi kat gölge”, “Otuz beş bin yıl”, “yedi bin hüzün”, “Mescid-i Aksa’nın dört kapısı”, “On dört mayıs sokağı”, “yirmi dört bin karanfil” gibi rakamsal pekiştireçlerin birçoğunun ayrı ayrı bir anlamı vardır muhakkak veya en azından anlamları şairin karnındadır. Mesela, “Zülkarneyn Çiçekleri” son şiirinde Mescid-i Aksa’nın; Eyyûbiler dönemi “Esbat Kapısı”, Mağribli Müslümanların yaşadığı mahallelere açılan “Megaribe Kapısı”na da mana ve sayısal anlamında yer verilmektedir. Şairin şiirinde de yer verdiği, kadim medeniyetimizde mümbit bir yeri olan Hüthüt kuşu bunlardan bir başkasıdır. Başında hakikat tacı taşıyan bir kuş olarak bilinmektedir. Hüthüt kuşların yolculuğu, ruhun Allah’ı arayışının mistik seferini sembolize eder bir taraftan. Hüdhüt kuşu aynı zamanda ibibik ya da Türkiye’de halk arasında baltalı kuş olarak da bilinmektedir. Şiirlerde yer alan bu sembolik göndermeler başlı başına bir yazının konusu olsa gerek diyerek... Şimdilik bunlarla kifayet edelim.
“Ağrının Ulağı” yani -ağrıyı haber veren- kitap isminden de anlaşılacağı üzere, başta bizim kadim inanç kültürümüzden, ayrıca tabiatın sembollerinden ve -zamanın tanıklığından- acı, elem zorluk gibi birçok olgu ele alınıp işlenmektedir. Yaşamın zorlukları kadar acı da yaşanıyor sonuçta. Bu anlatım, karamsar bir bakış açısıyla değil elbette. Mavi renkli bir at tasviri ve içerikte, okurun zihnini olumlayan farklı çağrışımlarla nakışlanıyor satırlar. “Her gölge yine de ışığın çocuğudur” diyen Stefan Zweig bakış açısındaki gibi olsa gerek… Tabiattan süzülmüş, geniş bir tecrübe ve tanıklığın izleri şiirlerde temayüz etmiş gözüküyor. Yol, yöntem ve sistem nail olmuş böylelikle. Bu bağlamda şiirlerin, gelenekten beslenmesinin yanında fütüristlik yönlerinin de olduğunu söylesek yeridir.
İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 116, Temmuz 2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.