- 278 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
MASAL ANLATMAK DEĞER VERMEKTİR
05.
BİR ŞİİRİN YORUMU
ÇİLEYİ BAL ETMEK İÇİN
05.
MASAL ANLATMAK DEĞER VERMEKTİR
Değer ver, onunla çok tatlı konuş,
Masal anlat; ufku açılsın geniş,
Deneyip anlarsa zor gelmez her iş
Akılla bilimle akarsan olur.
İnsan yavrusu, ne kadar küçük ve güçsüz olsa da değer verildiğini, sevildiğini anladığı anda; dünyada yalnız olmadığını ve kendisini güçlü hisseder. Bir bebek veya çocuk, küçük yaşta bile kendisini değerli olduğunu hissettiren o insana; özellikle en yakınlarına güven duyar. Bu güven onun özgüvenini, deneme ve araştırma arzusunu, yetenek ve bilişsel becerilerini geliştirir. Bu noktanın başında en önemli; nokta dil ile, el ile, bakış ile saygılı hassas tutuş ile gönül kapısının açılmalıdır. Bu gelişmenin oluşabilmesi için biraz önce saydığımız iletişim yollarının başında elbette dil ve sesleniş, kısacası konuşma gelir.
Yıllar ilerledikçe çocuğun anlayabileceği türde konuları onunla konuşmalıdır. İlk dört beş yılda çocuğun zihinsel ve akıl yönüyle beyinsel gelişim yüzde kırk oranına yükselir. Zeka gelişmesini sağlıklı bir şekilde yapmak için işi kurallarına uygun yapmalıdır. Çocuğun algılayamayacağı, kavrayamayacağı şeylerden bahsetmek; ona, akıl, zeka ve beceri gelişmesinde fazla ve o yaşa uygun olmayan şeyler yüklemek anlamına gelir. Böyle bir şekilde gereksiz ve zamansız yüklemeler; çocuğun ahlak, edep ve terbiye noktasında, kısaca karakter oluşumunda ileride telafisi zor olan olumsuz gelişmelere sebep olur.
Bundan dolayı anne ve baba, çocuk sahibi olma müjdesini aldıkları günden itibaren, bu konular üzerine psikolog, pedagog, eğitimci, kültür, sanat ve sosyalleşme konularındaki eserleri okumalı, seminer, konferans gibi bilimsel toplantılarda bizzat katılıp, bilen ve uzmanı olanlara danışmalıdır. Tamiri ve telafisi müşkül olan hataları bilerek ya da bilmeyerek yapmadan önce bilimsel, etik çalışmalarda bulunmalıdırlar. Buralardan aldıklarıyla hem kendileri için sağlıklı, hem de toplumu ve bütün insanlığı sevebilecek bir insan yetiştireceklerdir.
Biz atalarımızdan böyle gördük; o şekilde yetiştirmemiz gerekir diyenler olabilir. Dedelerimiz kağnı ile öküz çifti ile, ya da fayton ile ulaşım sağlanan bir dönemde yaşamışlar. Şimdi kağnı ve fayton artık birer masal motifi oldular. Bugün görüntülü telefonlar, çok hızlı iletişim, ulaşım araçları var. Bugün bizimle var olan bu şeyler belki torunlarımızın yaşayacağı dönemlerde ilkel şeyler olacaktır. Bu konuda büyük insan Hz. Ali; “Çocuklarınızı yaşadığınız zamana göre değil; yaşayacakları zamana göre yetiştiriniz” der. Bu vecizeyi her ana baba evinin baş köşesine asmalı, ve çocuğun yaşayacağı çağa göre yeteneğinin gelişmesi, bilgi ve beceri kazanırken; edep, ahlak, inanç ve kültür konusunda mensubu olduğu millete uygun yetiştirilmelidir.
Dil ile kurulan iletişim; çocuğa özgüven verdiği gibi sağlam bir milli kimlik kazandırır. Milli kimlik çocuğun gelişimini ve bir millete ait olduğunu, yalnız olmadığını, özellikle öksüz ve köksüz olmadığını; bir uygarlık ve irfana mensup olduğu için bir orman gibi toplu olduğunu hissettirir. Bir dağdaki tek bir ağaç gibi bulunduğu yere ve coğrafyaya yabancılık çekmez. Bir topluma mensup olmak güven duygusu verdiği gibi her türlü korkulardan da uzak tutar. Aynı zevki, dili ve dünya görüşünü yaşayanlarda yalnızlık, karamsarlık ve yarın endişesi olmaz. Çünkü, kederleri de sevinçleri de ortaktır ve hepsinde birlikte hareket ettikleri için günleri dolu dolu geçer; yani sözün hülâsası can sıkıntısı olmaz.
Her şey değişiyor ama değişmeyen şeyler de var: Onların başında, aile, ana baba evlat sevgisi, büyüklere saygı, küçüklere olan sevgi, insani ilişkiler, dostluk, barış, huzur, doğaya, bitkilere, hayvanlara olan sevgi ve merhamet duygularıyla Allah aşkı ve iman; önce ailede, akrabalar arasında, okul ve öğretmenlerden, hoca ve uzmanlardan öğrenilir.
Karakterin oluşmasında, kültürel ve inanç naklinin oluşmasında; bilhassa güzel ahlakın yerleşip onurlu, güvenilir, kişisel ve milli kimlikli dürüst ve barışsever bir insan olmada dilin önemi çoktur. Anadil ve karakter öğrenilmesi ve oluşmadı bebeklikten itibaren bir toplumun en küçük birimi olan aile içinde başlar. Dil konuşarak, gönülden gönüle sevgi akıtarak ve bilhassa rol model dediğimiz yaşayıp gösterilerek öğrenilir ve öğretilir. Bunların en güzel öğretme aracı; masal anlatımı yani masalların da dahil olduğu sözlü edebiyatımızla türkülerimiz, destanlarımız, atasözlerimiz yani sözlü ve yazıya geçmiş olan kültürel değerlerimizdir.
Bu noktanın ilk adımlarından birisi masal anlatımıdır.
Çocukluğumuzdaki en güzel şeylerden birisi, büyüklerimizin bize masal anlatılmasıdır. Hatta yatağımıza yattığımız zaman anlatılan masal ile uykuya dalıp, rüyamızda da devamını gördüğümüz çok olmuştur. Bebek yaşının ninni ve masalları çok kısa cümleler, değişik tonda sesler çıkarıp, ev hayvanlarının seslerini taklit ederek olur. Kimbilir o çocuk, o masalın içine o şekilde girip kendini masal kahramanı ile eşleştirip onunla beraber yaşar. Biz de bir zamanlar dinlediğimiz masalları yaşamışızdır, hem de bazen güldük, bazen düşüncelere dalıp, bazen üzüldük bazen Keloğlan’la birlikte yolculuk yapıp; onun yaşadıklarını sanki biz yaşamış gibi hissettik
Masal anlatan kişilerin aynı masalı sözgelimi on kişi anlatsa; birbirinden farklı bir anlatım biçimleri vardır. Bu anlatım biçimleri içerisinde ses tonunu ayarlayıp ve masalda geçen şeylerim benzetmeleri ve tasvirleri, cümle içindeki vurgulamaların bazen yavaşlaması, bazen yükseltilmesi; dinleyenleri çok etkiler. Masalın anlatılışı, özellikle çocuklara dönük ustaca anlatılması; dinleyenlerin kelime hazinesini zenginleştirir. Kelimelerin öğrenilmesini geliştirir, sözcüklerin kavranıp anlaşılmasını sağlar. Dil öğrenimi için masal, mitolojik hikayeler ve destanların anlatılması önemlidir. Masal anlatımında üslup çok önemlidir.
Masal anlatımı, dinleyenlerin hayal dünyasını ses tonu, tasvirlerle, mimik ve yüz, el kol hareketleriyle desteklendiği zaman gelişim konusunda büyük etki yapar. Çok güzel masal anlatanlar; bu özellikleri bildikleri için; dinleyenlerin yakından tanıdıkları çevreyi, yerleri ve canlıları anlatarak tasvir ederler. Dinleyenler tanıdıkları bu çevre ve canlılarla; sanki tanıdık bir yeri ve tanıdıkları bir canlı ile karşılaşmış gibi olurlar. Algılanabilecek şeyleri ve benzetmeleri yaparlar ki çocuğun kavraması gelişir, çevreye bakışı genişler, bakış alanı büyür, zekası ve aklı melekeleri büyük mesafe kateder.
Benim çocukluğumda bana masal anlatan bir büyüğüm, dağ başındaki bir çeşmeden bahsederken; o çeşmeyi, köyümüzdeki bizim görebildiğimiz bir çeşme ile benzeşmesine sağlardı… O, bizim gördüğümüz çeşmeye bakarak; o çeşmeyi tasvir ederdi. Böylesi hallerde masal anlatan kişi, çeşmenin bir kenarına birisinin bir şey koyduğunu söylediği zaman; başka bir gün o çeşmeye gittiğimde de o taşı bulur, sanki orada var mı diye arardım. Yani çocukken dinlediğim masallarla yaşardım.
Bu şekilde masal anlatanları dinlediğimiz zaman insanların hayal dünyasını geliştirdikleri gibi çevreye bakışlarını da değiştirir. Çocukluğumda hastaneden ayaklarım alçılı olarak eve gönderildim. Bordüz Mustafa Boz diye bir dede vardı ve yanıma gelip bana masal anlatırdı, bazen de hayali mektuplar okurdu. Komşumuz ve akrabamız olan esmer renkli Güllü ebenin adını zikrederek; “Akları göklere karıştırarak kazanda kaynatıp, çamaşırları yıkar” diye ettiği tasvirlerini hala unutmuyorum. Komşunun çamaşır yıkamasını, komşunun çamaşır kazanlarını, masalın içerisine koyunca, konuyu anlamış oluruz. Ondan sonra biz kazana, komşunun çamaşır yıkamasına ilgi duyar ve ona göre bakarız. Bu şekilde çevreyi hem kendi içimizde, hem de kendi dışımızda tanımış oluruz. Kazan dendiği zaman; çamaşır kazanıyla su kaynatılmasıyla alakalı olduğunu bilir; bir başka yerde kazan sözünü duyunca; daha önce masaldan öğrenmiş olduğunu anlarız.
Çocuklara masal anlatırken sadece eğlence ve vakit geçirmek olsun diyerek anlatılmaz ve masal içinde mimiklerle çocuklar duyguları ve duyguları, hisleri, öfkeleri, sevinçleri şefkati, paylaşmayı öğrenir. Ana baba çocuğa ahlaki bir şeyi öğretmek ve tembih etmek isterse; bu mevzuyu gayet ustaca masalın içine yerleştirir ve istediği masal kahramanına söyletir. Eğer bir çocuk yalan söylüyorsa; o çocuğa ceza vererek veya bağırarak “yalan söyleme! Yalan söyleyen dilini keserim” demek belki Keloğlanın annesinin ona şu şekilde; “Kel oğlum, keleş oğlum, sakın yalan söyleme. Yalan çok çirkin bir şeydir. Eğer yalan söylemeye devam edersen; artık senin annen olmam! Sütümü sana helal etmem. Hem yalan söyleyeni kimse sevmez, ben de sevmem, yüce Allah da sevmez” sözlerini söyleyerek nasihat etmiş oluruz.
Masallarımız, mitolojik hikayelerimiz ve destanlarımız Dede Korkut hikayelerimiz, şiir okumalarımız ona değer vermiş oluruz; zihinsel ve akli gelişmeleri sağlanmış olur. Bu öğretiler sayesinde kavrama ve bir şeyi algılaması gelişir. Artık ufku genişler, kendine güveni artar. Söylenen herhangi bir şeyi çabuk anlat ve oradaki sorunları çözmek için denemeler yapmaya cesaretlenir.
Artık çevresindeki kedi, köpek, tavuk, horoz, kaz, ördek, güvercin, kuş, kumru, serçe, at, eşek, inek, öküz gibi yakından gördüklerini tanır. Önce bu çevredeki hayvanların benzerlerini mesela at, eşek ve katır gibi hayvanların aradaki farklarını araştırarak, görerek öğrenir. Daha sonra zebrayı görünce de bu sınıfa onu katar. Daha önce bahsettiğimiz anlatımları yaşamamış, yakın çevreyi tanımamış çocuklar yabancılık çekerler ve öğrendikleri yeni bilgileriyle birçok konuyu birleştiremeleri yapamazlar.
Çocuğa yaklaşıp onu tanıyıp geliştirmede; masalların, mitolojik hikayelerin ve destanların çok önemi vardır. Erdemli ve güzel ahlaklı yetiştirmeyi ve karakter tohumlarını onun gönlüne, zihnine, ruhuna, aklına ekerek, olgun bir karakter yapısı ve güzel ahlak ürünlerini almamız için çok önemlidir. Çocuğun eğitiminin çok iyi ve geçerli olabilmesi elbette çok önemlidir: Fakat, bu diplomalar ne kadar kaliteli ve yüksek olursa olsun; şayet o diploma güzel ahlakla ve sağlam bir karakterle desteklenmezse; eksiktir, bu yüzden genel bir huzursuzluk, duymazlık, narsistlik ve merhametsizlik oluşur.
Çok şükür, şu anda her şeyimiz var; ama bizden yoksullara bakarsak… Bu gün zengin ve uygar dediğimiz ülkelerde diploma, kariyer ve zenginlik yarış ve savaşları olduğu için; kimse kimseye vakit ayıramıyor, ben merkezli hayata baktığı içinde doymak bilmiyorlar. Çünkü bu kişiler taze yumurta yediler ama soğuk yüzlerle ve hatta makinalarla, mahkumu oldukları bazı araçlarla büyüdükleri için; gülümseyen, güldüren yani duyguları yaşatan masal anlatıcılarından uzak büyüdüler. Çok kaliteli basılmış masal kitapları, hatta çeşitli efektlerle, müziklerle süslenmiş sesli kitap ya da araçları var ama duyguları yansıtan ve anlattıklarında da yaşayarak öğreten sıcak yüzlü masal anlatıcıları yoktur.
Rahmetli anacığımın anlattığı masallar, kullandığı tekerlemeler, ninnileri hala kulağımdadır. Çok şükür hiçbirini de kulak ardı etmedim. Sağlam karakterli ve güzel ahlaklı bir.evlat yetiştirmek istiyorsak; çocuklarla ilgileneceğiz; sağlıklı ilgilenmek için de genel kültür ve ahlaki değerler dahil her konuda az çok bilgili olmak gerekir. Bir çocuk anne babanın canından - kanındandır: İnsan kendi kanından olanı hayata bizzat kendisi hazırlamazsa; hayat onlara çok acılar yaşatır. Onun için çocuklarımızla sağlıklı iletişim kurup masal anlatmalıyız. Böylesine güzel etkileyici masalları dinlemek, masal kahramanlarıyla hal dert olmak için ben hala iyi bir masal dinleyicisiyim.
Halil GÜLEL
Düsseldorf / 05.02.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.