- 235 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nevruzun Bana Fısıldadıkları
Düşmüştü hayaller bulanık suya
Daha gün doğmadan tel tel
Düşünmek buz bize, dokunmak ayaz.
Hapsolmuştuk kış boyu kör kuyuya
Sararıp solmuştuk güzden evvel.
Acır mı zamanın kirli dişlileri?
Kardeşler ha bire birbirini dişler.
Kıldan ince, kılıçtan keskin vicdan
Ferman nerede, derman kimden?
Düşünmek ayaz bize, dokunmak buz.
Devran döndü, açıldı nar,
“Çözün kelepçeleri” dedi Sultan Nevruz,
“Daha bayramdır size, geldi bahar!..”
Mevsim şeridinde kasım, zemheri, hamsin durakları geride kaldı. Ve nihayet cemre dönemeçlerinden geçen zaman treni, bahar istasyonuna ulaştı. Yeni bir rota, kapı, eşik, mutluluk, coşku, heyecan, bereket, uyanış ve diriliş faslıdır bu.
Memleketimize, Türk Dünyasına ve tüm insanlığa hoş geldin, safalar getirdin Sultanım, Nevruz’um!..
Biliyorum, köklerin çok derinlerdedir senin “toprak” ağırlığında. Dalların asırları kucaklar “hava” ferahlığında. Anlamın “su” kadar azizdir ve kaynağıdır arınmanın. Bu tatlı gelişin, üşüyen yüreklere ferahlatıcı “ateş”tir.
Eşiği atlayıp yeni bir sayfa açmalıyım ben de bu yeni gün (nev-rûz) ile birlikte. Yenilenmeliyim. Yepyeni bir bakış açısıyla doğabilmeliyim dünyaya.
Üzerinden atladığımız nevruz ateşinin kıvılcımı, ilk önce kendi benliğimi, bencilliğimi, körlüğümü, kabalığımı ve aykırı yanlarımı yakıp kül etmeli. İnsanlardan bir insan olmalıyım, ama sıradan değil.
Aynanın karşısına geçip üstümü başımı, kafamın içini yeniden gözden geçirmeliyim. Kendisini Habil, başkasını Kabil görme sendromundan bir an evvel sıyrılmalıyım. Dizgi, tasarım, tashih, noktalama ve imlâ işine önce kendi özümden başlamalıyım.
Hatalarıma nedamet getirmeliyim. Elimi, kolumu, ayağımı bağlayan duygu, düşünce ve algı prangalarını kırıp; ruhumda dev yatırımların, enerji ünitelerinin, pozitif beklentilerin toplu açılışını yapmalıyım.
Ergenekon’da demir dağının eritilip çıkar bir yol bulunması gibi ben de demirden kafesini kırmalıyım katılaşan kalbimin.
Selamı yaymalıyım kelamdan evvel. Gözlerim dudaklarımdan önce ışımalı dostumu görünce. Kirli perdelerini sıyırmalıyım sisli camların. Bembeyaz yelkenimi yamamalıyım umut goncalarıyla.
Şafağa uzanan uçurtmamın ipini daha sıkı bağlamalı, daha uzun tutmalıyım. Mutluluk balonlarımı çoğaltmalıyım renk renk. Yakamozlar, turkuazlar, rüyalar, şifalı sular ve ışıklar serpmeliyim uyanmakta olan canlara, özlere…
Nasırlaşan duy(g)uların aksine, büyük değişimin ayak seslerini duyabilmeliyim. Görebilmeliyim dağ başlarında dik başlı kardelenlerin esaret zincirini kırışını. Kokusunu alabilmeliyim yeniden doğuşun. Zarif nevruz çiçeklerinin gözlerindeki ışıltıya, çatlayan ilk tomurcuğun sesine dokunabilmeliyim. Tadabilmeliyim mevsimin ılık nefesini.
Sahipsiz yavruların çığlığı önce beni bulmalı. Çağlayanı ben olmalıyım köpüklü ırmakların. Çağrısı ilk bende yankılanmalı İlahî Ferman’ın.
Bir ucundan da ben tutmalıyım kırık dalların, yaralı kuşların, buruk yüreklerin, titreyen seslerin, sendeleyen umutların, can çekişen barışın, savaş mağdurlarının, perişan esirlerin, mazlum milletlerin, kirlenmiş dünyanın...
Artık şu mavi kürede toplar, tüfekler, bilekler, kurşunlar, kadehler değil; yumurtalar, fikirler tokuşturulmalı.
Kaleler, dizler, bağırlar, garibanlar, çocuklar, kadınlar değil; demirler, kapılar, harmanlar dövülmeli.
Sokaklar, yuvalar, zihinler, toplumlar değil; macunlar, şerbetler, kazanlar, kitaplar karıştırılmalı.
Sivri diller, kırıcı sözler, bencil yargılar değil; maniler, şiirler, ozanlar, Hacivat-Karagöz atışmalı.
Ateşe atılmalı hırs, nefret, haset, aç gözlülük, enaniyet ve eski defterler...
Nevruzda olduğu gibi yılda en az bir öğün de olsa her evde yedi çeşit yemek pişmeli ve komşularla, misafirlerle, dostlarla, çocuklarla, torunlarla yenilmeli.
Sırtımızdaki külfetler kadar avucumuzdaki nimetler de eşit olmalı, 21 Mart’ta gece ile gündüz sürelerinin eşitlendiği gibi.
Gittikçe çoğalan aydınlık ve gündüzle birlikte; tüm pozitif duygular, hâller, ameller; temenni, dua, amel ve fiiller de boy vermeli toplumda; bire kırk veren başaklarla yarışırcasına.
Umut çorbasında herkesin tuzu, baharatı olmalı. Yaralar sarılmalı, yarınlarla beraber. Ekmekler bölüşülmeli eli ekmek tutamayanla, evine ekmek götüremeyenle.
Komşunun açlığı komşuyu ilgilendirmeli; bir diğerinin aldığı ev, araba, halı, mobilya, televizyon, telefon, tablet kadar.
Şükürler olsun ki Sultan Nevruz’um geldi yine, çaldı kapımızı. Hâlinde derviş edası, kulağımızda güven veren kadife sesi, elinde yeşermeye yüz tutan sopası ve sırtında yüzlerce yıllık heybesiyle…
Nev-bahar özlü, rahmet yüzlü nice zümrüt, inci, elmas, misk, amber, dilek, dua, heyecan, renk, desen, türkü, nefes, hikmet, tebessüm, müjde, muhabbet, bolluk, bereket, selamet, kalp güzelliği…
İşte ne varsa bu heybede, göklerden boşanırcasına dökülsün tüm canların, insanların, vatanların üzerine. Cennete dönsün yedi iklim, dört bucak. Şehrâyinler kurulsun köşe başlarına. Şenlensin cihan. Bütün ziynetlerini takınsın zaman.
Kötü anlamdan, yorumdan, zandan arınsın lisan. Maskelerden, gölgelerden, sanal oyunlardan, yan ve mecaz anlamlardan kurtulup gerçek anlamını bulsun insan.
Zaten kendisine şöyle seslenmemizi emretmiyor mu Yüce Ferman: “Ey Rabbimiz!.. Bize dünyada da iyilik ve güzellik ver, ahirette de... Bizi ateşin (cehennemin) azabından koru.” (Allah Allah)
Tıpkı cemre, Hıdırellez, bahar, mevsim, anâsır-ı erbaa gibi “nev-rûz” da bir bahane, bir sebep, bir perdedir bu âlemde… Aslında Küllî İrade Sahibi O Zat, “kün fe yekûn” der demez oluverir cümle varlar, ruhlar, olaylar, fiiller…
Dedem Korkut’un son cümleleri olsun, bizim de son cümlemiz:
“Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Kadir Mevla cümlemizi namerde muhtaç etmesin. Hakkın yandırdığı çırağın yanadursun. Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürcekli ananın yeri cennet olsun. Ak alında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Âmin, âmin diyenler Allah’ın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahımızı Muhammed Mustafa’ya bağışlasın hanım hey!..”
*****
(Telmih Dergisi’nin "Gelenek de Bizim Gelecek de" konulu 26. sayısında yayınlanmıştır. (Cilt:7, sayı:26, yıl:7; sayfa:83-85)
*****
(İlk yazılış tarihi: 17/02/2017, 19:43; Cumhuriyet Mah, Elâzığ)
*****
(Son tashih zamanı: 06/12/2022, Kocasinan, Kayseri)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.