- 494 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANILARA ÖZLEM DUYMAK
ANILARA ÖZLEM DUYMAK
Anılara özlem duymak başlığı ile söze girmek istedim. Özlemek, özlenmek, dostlar tarafından aranmak, hatrınızın sorulması, sizi özleyen dostunuzun, kardeşinizin tarafından bir çaya, hatta yemeğe davet edilmesi, her insanın istediği arzuladığı, bir şey olması gerek diye düşünüyorum.
Gerçekten anılarımıza, hatıralarımıza eskiye özlem duyuyor muyuz? Kaybettiklerimizle yaşadığımız unutulmaz günleri, ne kadar özlüyoruz? Ne kadar arıyoruz?
Ben deniz gibi, birçok insan geçmişe bağlı yaşıyor. Hatırası olan şarkıyı dinliyor, birçok şeyi saklıyor. Beraber yürüdüğünüz bir yolun, deniz kıyısında oturduğunuz bir kafe’nin, paylaşılan bir fıkranın, hastane koridorlarında çekilen acıların ıstırapların, odasında ki aynasını, ‘’tespihini’’ kanlı peçetesini, Paylaşılan şiir mısralarını, adına yazılan şiirleri, ‘’Rahmet-i Rahman’a…’’ kavuştuğun da üstündeki giysisini saklar ve asla unutamaz. Eşyalarının yerini bile değiştiremez.
Ne kadar tuhaf insan geleceğe yönelik yaşaması gerekirken geçmişte yaşıyor, geçmişi asla unutmuyor. Kokusunu evde arıyor, unuttuğu detayları hatırlamak için çok kere hafızasını zorluyor. Ruh hali melankolikleşiyor. Benim gibi adeta hatıra sarhoşluğu içinde yaşamaya çalışıyor.
Hepimizin bildiği gibi, hatırlamaya değer olan her şey geçmişte güzeldir. Geriye dönüp bakarak ‘’ah!’’ çekmek, ‘’ne günlerdi’’ burnumda tütüyorsun, seni çok özledim, diyerek özlem duymak, geçmişte olan biteni yeniden yaşamayı istemek, arada düşünmek, tebessümle hatırlamak çok güzel şey ama, imkansız olduğu için takılı kalmak da yanlış olur. Bu durum bazen insanın pozitif enerjisini, negatife çevirebilir, ruhunu yakar kavurur bazen da tüketir. Bazı kötü hatıralar da, insanın bugünkü mutluluğunun önünde engel de olabiliyor.
Yapılan araştırmalar bunu şöyle anlatıyor. İnsanın hafızası, henüz anne karnında embriyo iken sanki adeta kamera gibi kayıt almaya başlıyor. Asıl sıkıntı olan, unuttuğumuzu sandığımız hiçbir anıyı, hatırayı tam anlamı ile unutmuyoruz. Unutmak bizim için sadece hatırlayamadıklarımızı tanımlamaktan ibaret. Bazen şöyle olmuyor mu? Hatırlayamadığımız anıların gün yüzüne çıkartmak için bir tetikleme, dürtü bekliyoruz. Yine bazı araştırmalara göre bu tetikleme bazen bir koku, bir şarkı, bir resim çerçevesi, bir kuşun havada kanat çırpışı bile olabiliyor. Kısacası bunları çoğaltabiliriz, bunlar bizlere geçmişimizden bir anıyı, bir parçayı bize birden bire hatırlatabilir. Yani hatıralar tamamen unutulabilir olmamakla birlikte, toplanan anılar, tetiklenmeyi de bekliyor.
Embriyo, zamanlarımızdan anıları saklamak için, sağ beyni kullanıyoruz. Yeni bir insanla tanıştığımız zaman veya yakınımızdaki çok sevdiğimiz birisini kaydetmek için beynimizde ona özel bir nöron (Sinir Hücreleri) aktive oluyormuş. Bu da o kişiyi, sevdiğimizi, hatırlamamız veya uzun süre unutmamamız için beynimizde ona ayrılmış bir oda olarak da düşünebiliriz.
İbrahim GEYLANİ Hazretleri, geçen geçmiştir; insan geçmişten yalnızca ders çıkarmalı, ibret almalı, güzellikler için şükretmeli. Geçmişteki acı dolu hatıralarını yad ederek ya da geçmişteki mutluluklarını bugün yaşayamadığını düşünerek hayıflanmamalı. Hatıralarının üzerine hayatını şekillendirmeye çalışmamalı. Hatıraları yaradan Allah’tır. Beden de ruh da insana ait değil, elbette hatıralar da. İnsan hepsine sahip çıkıyor, sonra da sahip çıktıklarından acı çekiyor. Sahiplendiklerini, Allah’tan bağımsız bir güçle kendisinin elde ettiği, yapıp ettikleri, yine kendi gücüyle yaptığını düşünüp şirke giriyor, acısı katlamalı artıyor. Tümünü Allah’ın bir hayır ve hikmetle yarattığının şuuruna vardıkça acı kalkıyor; ferahlık geliyor, rahatlık geliyor, kalbi inşiraha (Gönül Açıklığı) kavuşuyor.
Çok sevdiğimiz bir yakınımızı kaybettiğimizde, adeta yıkılır, içimiz parçalanır, günlerce kendimize gelemeyiz. Teselli olarak hatıraları ile avunur, geçirdiğimiz hoş vakitlerden bahseder, bazen gözlerimiz dolar, bazen de ağlarız, rahmetle anar, toprağı bol olsun, mekanı cennet olsun deriz.
Giden bir anneyse öyle olmuyor, çocukluğunuz ölüyor, için ölüyor, kalbin parçalanıyor, geriye dönük sana anlatılacak hiçbir hatıran kalmıyor. Vücudun tüm organları sana küsüyor, sadece seni ayakta tutmak için yaşayan bir ölü gibi kalmanı sağlıyor.
Şimdi buradan sana sesleniyorum anneciğim, yaşarken hep yitirdiklerine özlem duydun, için için ağladın, kavuşmayı çok istedin. Şimdi sevdiklerine kavuştun anneciğim biliyorum. Benim bu dünyada tek ve son sevdiğim kadın, ben de sana çok özlem duyuyorum, kavuşmayı çok istiyorum.
Yaşayan bir ölü gibiyim gün batımların da, korkmuyorum bir gün kalbim duracak, kimse duymadan sessiz sedasız...
Miraç MORÇÖL
13.Mart.2023/Samsun
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.