- 296 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Aramak
Aramak
Bilmek. Ne aradığını bilmek... Belki de bulmaktan ziyade arama yolunda olmak... Çok okumak, gezmek veya bir insanın gölgesinde yetişmek... Bu meyanda bir güç bir takat birikmesi ve taze heyecanlar olmalı ki bereket olsun. Düşlere dokunup yeni gezegenler bulmak gibi heyecan verici olsun.
Bunlara mukabil başka başka bakış açıları yok değil elbet. Aradığımız kadar gövde gösterimiz olsa da bulduğumuz kadarız daha çok. Akılları dinç tutan bir yolculuk ferahlığında olan... Aramalarla bulunanların yanında bahşedilenler de var tabi ki...
Stefan Zweig’in “Bir kez kendini bulmuş olan kişinin, bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık” sözünde ki gibi bir arayıp bulma serüveni en doğrusu olsa gerek. Bizi kendimizi kendimize getirebilecek bir arayış hali... Cesareti güdüleyen bir tevarüs haliyle... Hep bir tutuşma ve hazrolmalardan beslenen çabayla. Arayalım biz yeter ki. Yollarda içimize kaçmış bir manzara olacaktır illa.
Filozof mu Bilim İnsanı mı?
Bilim insanı; insanların ve hatta diğer bazı canlıların, maddeten acıyan yanlarını tamir etmeye çalışır ve konfor seviyesini yükseltir. Ama bunu yaparken göz ardı edilen olumsuz cihetler olabilir. Filozof buna razı değildir elbet. Bilim insanı yapaylık üzerine, filozof doğallık üzerine yol alır. Bilim insanı, kızılay çadırı, filozof ise yörük çadırı gibidir. Birisi günceli ihtiva eder, diğeri binyıllarca süzülmüş bir kültürdür. Bilim insanı ilaç gibidir, filozof hastalanmamayı şiar edinir. Bilim insanı, madeni işler ama her cevher, bir cüruf çıkarır maalesef. “Filozof zorunlu olarak yarının ve yarından sonrasının insanıdır” Nietzsche’nin sözünde olduğu gibi bir gelecek tasavvuru olmalı belki de. Ruhumuz ve yüreğimiz filozof; aklımız ve nefsimiz bilim insanı diyor sanki. Kemiyet ile keyfiyet arası bir yerlerde. Hangisi derseniz, filozofun ön de olması tercihimdir.
İlkay Coşkun
15.03.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.