- 375 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BALIKESİR İKİZLER BURCU OLSA GEREK
BALIKESİR İKİZLER BURCU OLSA GEREK
Huyu suyu belli olmaz bizim Balıkesir’in. Bir bakarsın pek tatlı pek mülayim, güneş tüm ihtişamıyla açmış, bir de bakmışsın öfkeden kudurmuş hıncını alamamış, deli deli esiyor. Zaman zaman da melankoli içinde duygunun dibine vurmuş, yağmuru bahane ederek gizliden ağlıyor. Kendi kendime düşünüyorum da ikizler burcu olsa gerek bizim Kuvâ-yi Milliye şehrimiz, bir de acaba yükselen burcu nedir diye düşünecek olursam, hatta işi abartıp çakralar dersem iş uzayacak, en iyisi Aydın havası.
Sadede gelecek olursak evde temizlik faslını bitirip bir de güzelce bıcı bıcı yapıp büyüklerimizden öğrendiğimiz gibi evin hizmetçisi kılığından çıkıp adeta Türk sinemasının bir aktristi gibi giyinip çantamı da kaptığım gibi çıkıyorum sokağa. Bizim istikametin minibüsüne bir el ediyorum, hemen aklıma bizim MFÖ’nün ünlü şarkısı geliyor "Ali kıza bir klark çekiyor, kahvedekiler ınının diyor, ınının ınının ınınınıııın". “Hadi gariii, çık bu şarkının etkisinden.” diyorum, “Sonuçta sen küçük bir hanımefendisin.” derken üzünç duyarak “Yok canım, yok. Seni hangi şekle sokmak istiyorlarsa tam da osun.” diye düşünürken hayallere ve filmlere ara verip toplu taşımada iniyorum.
Karşıdan Salih Tozan Kültür Merkezi suskun suskun bakıyor, daha da asabileşiyorum. Hayal de olsa nota kağıtlarını buruşturup atıyorum. Adımlarım sıklaştıkça şehrimin anlık fotoğrafını çekiyorum ve tasasız gibi duran binalara bakıyor, biçim yoksunu olan kaldırımların kulağa garip gelen iniltilerini duyuyorum ve kendimce makul bir sebep arıyorum bu iç vesveselerine. Belirli aralıklarla yanan trafik ışıklarının, acı acı çalan kornaların hatırası kalıyor sadece elimde. Şiirsel bir yan bulmak ve kentin içinde uzayıp yok olan duygu yoğunluğunu elektrikli motosikletin selesine koyarken yönümü çay ocağına doğru çevirmek açıkçası hiç de kolay olmuyor.
“İşte!” diyorum, “Ünlü yazarımız her zamanki gibi orada bu sefer yalnız değil, meğerse dayı oğluyla siyaset üzerine atıp tutuyorlarmış.” Çekine çekine destur isteyip “Söz verdiğim üzere çayınızı içmeye geldim.” diyorum. Teşrifimi hiç beklenmeyen Metin Hoca şaşkın şaşkın bakıyor, ufaktan bir gülümsemeyle “Buyurun.” diyor. Bendeniz onayı alınca hemen çöküyorum karşısındaki tabureye. Nasıl cesurum, nasıl da kafa tutuyorum şu bizim tabulara...
Başımın üstünde uçup duran kara sinek "Pek uygun bir yer değil." dedi sandım ki meğerse bizim ünlü yazarımız bir de vantrologluğa özenmiş. Bir süre sonra siyasi gündemi ele alıyoruz. “Bizim ülkemiz bir kadın başkan gördü, bir de cumhurbaşkanı yönetse iyi olmaz mıydı?” diyor yazarımız. Konuya bodoslama giriyorum, birkaç lügat parçalayarak fikir üretmem tabii görülmeli. Lâkin aşılması gereken birçok nokta var, bunlardan biri de etnik köken ayrımcılığı vs. vs.
Bu arada bugün pek şık giyindim, mor kabanım ve aynı renkte fötr şapkamla ortamda abesle iştigal bir görüntü sergiliyorum. “Zaten biraz delilik barındırıyorsan içinde, umrumda mı dünya çal çal oyna.” deyip tiye alıyorum hayatı. Bu arada dört numaraya da vurdurmuşum kafamı, zaten toka bile takacak bir tutam saç yok, trinom ah tirinom...
Bizim okuma grubuna sizi tekrar davet etmek istiyoruz, daha önce okuduğumuz eserinizi (Erlik) çok beğenmiş ve hatırlarsanız sizi baya terletmiştik. Başıyla onaylarken gülümsüyor. Ara vermeden sözlerime devam ediyorum, “Yeni bir kitap öneriniz var mı?” deyince biraz düşündükten sonra "Yeşil Çeşme" diyor. “120 sayfacık sizi sıkmaz.” derken yüzünde mimikler zeybek oynuyor, tikleri halay çekiyordu.
Bir bakıyorum Balıkesir semalarında govalak sürüsü uçuşa geçmiş ben de pike yapan birini görüp bir anda uçmak istiyorum ama kendime mukayyet olup hemen soruyorum “Acaba sizinle ilgili yazımı nasıl buldunuz?”
"Samimi" diyor “Gayet samimi...”
H. Çiğdem Deniz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.