- 292 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öyküme Düş'sen
“Öyküme Düş’sen” Üzerine Derkenar
"Öyküme Düş’sen" Yazar Şifanur Özçelik Şirin’in, Ekim 2022’de, ikinci baskısı KDY Yayınları etiketiyle okurla buluşturulan öykü kitabı. Yüz kırk dört sayfa hacmindeki kitapta yirmi bir öykü yer almaktadır. Dili anlaşılır, betimlemeler, tasvirler kıvamında, ağdalı olmayan bir dil ve akıcı bir üslupla ele alınmış bir eser. Okurun merak duygusunu fazla törpülemeden, öykülerin içeriğinin ötesinde farklı pencerelerden kitabı ele almak istiyorum izninizle.
Yazarın, daha çok kendisinin yaşadıkları ve çevresindeki yaşananları gözlemleyerek öyküleştirdiğini söyleyebiliriz. Bu durumu yazarı, yakinen tanıyanlar daha iyi bileceklerdir. Yaşananlara, kurgular da dâhil edilip işlenmiş diyebiliriz. Bu öykülerin birbirinden bağımsız olduğunu da söyleyebilirim. Öykü anlatıcıları farklı farklı kişiliklerdir ve birinci tekil şahıslardır. Yer yer diyalog üzerine yol alan öykülerde görmek mümkün. Öykü anlatıcılarının birçoğu kadın-kız başkahramanlarıdır. Bu durum başkahramanın yazarın kendisi olduğuna da bir dalalettir. Başka bir ifadeyle kadın gözüyle olan anlatımların çoğunun yazarı çağrıştırdığını söyleyebiliriz. Ara arada olsa erkek anlatıcısı ve başkahramanları da vardır.
Gereksiz ağdalı anlatımlar içermez ama estetize edilmiş, sanatın süzgecinden geçirilmiş hatta zaman zaman ruhuna şiirsellik üflenmiş bir tarz diyebilirim. Yarası olmayanın hikâyesi olmaz denir ya hani, kurgunun yanında hikâyeler hep bir yarası olanlardan alıntılanmış veya yaşanmış olduğunu söyleyebiliriz. Daha çok soyut, içvarlığa hitap eden bir anlatımla... Öykülerin özünde insani değerlerin, sevgi ve merhametin yansımalarını görmekteyiz. Her ne kadar yaralar olsa da yaralara merhamet basan güzel kişiler hep olmuştur ve olacaktır da.
Öykülerde izleksel öğeler olarak, "aile, kardeş, komşuluk, mahalle kültürü, çiçekler ve ölüm" şeklinde sıralayabilirim. Bunların devamında kardeş, teyze, hala ve diğer canlılardan köpekler, kediler, tabiat şeklinde devam eden hayatın ve dünyamızın bütününü ihtiva eden geniş bir çerçeveden ele alınmış öyküler. Daha çokta insan ilişkilerinin, iletişiminin ve aile bağlarının öncelenmiş olduğunu söyleyebilirim. Bütün bu yaşananlarda zamanın ruhu, sokaklarda, mahallelerde ve daha çokta hanelerde yaşanıyor elbette. Mahalleler, sokaklar daha çok da haneler, kaba saba insanları yetiştiren ve bir nevi evcilleştiren alanlar değil midir sonuçta?
Filistin’de, Gazze’de yaşanan acıların, zorlukların işlendiği “Osman’ın Rüyası” kitabın ilk öyküsüdür. Öykü de nenenin torununa anlattığı bir hikâye şu şekildedir. "Calût adında putperest bir kral varmış. Filistinlilere sürekli işkence ediyormuş. Davud adında çobanlık yapan Filistinli bir genç yaşarmış orada. Kral bütün ordusuyla halka zulmetmeye geldiği bir sırada Davud çıkmış ve elindeki bir sapan ile ünlü kralı alnından vurmuş, tüm ordularını yenmiş" (sayfa 19) Bunun gibi ders niteliğinde güzel alıntılar…
Öykülerin genelinde yaşananlar hitama ulaşmaz. Öyküler, bir yerlerde bırakılır veya yaşanılan hayatlardan bir kesit alıntılanır. Öyküler de hayatın içerisindeki kimi ayrıntılardan yararlanıldığını da görmekteyiz. Bizden, Anadolu’dan ve daha çok da taşradan öyküler diyebiliriz. Öykülerdeki tiplemeler gündelik hayatta devamlı karşımıza çıkabilecek karakterlerden seçilmiştir. Başka bir ifadeyle anonim tiplemeler de diyebiliriz. “Osman, Nene, Sare Teyze, İbrahim, İsmail, Saffet Dayı, Ayten Hanım, Süleyman Amca, Sultan Teyze, Nazlı, Yusuf, Füsun, Tekelerin Hatice, Nurettin Abi, Sebahat Abla, Asım Bey, Cemil, İsmail Amca, Aysun Hanım, Ayşe Teyze, Mehmet, Akkız Teyze, Hüseyin Amca, Bakkalcı Bünyamin, Deli Şefika, Kuşçu Ahmet” gibi öykülerde isimleri geçen karakterler olarak sıralayabilirim. Bu kadar sıcak ve bizden diyebileceğimiz karakterler, okurla arasında bir sevgi bağı kurmaktadır bir yer de…
Öykülerde kadim kültürümüzden, değerlerimizden ve güzel sözlerden alıntılara da yer verilir. Merhum Fethi Gemuhluoğlu’nun “İnsan gönülden ibarettir” sözü bunlardan birisidir. Başka bir yer de “tavus kuşuna haddini bildiren ayaklarıdır” sözünü öğreniyoruz mesela. Hacivat Karagöz gölge oyunu bir öykü de ayrıntısıyla işlenir mesela. Başka bir öykü de ipek böceği serüveni, ipekçilik konusu işlenir. Başka bir öykü de lavanta çiçeği üzerinde durulur. Lavantanın, ihtişamı ve gücü temsil ettiğini öğreniyoruz. Bunun gibi birçok konu etraflıca öyküler üzerinden ele alınıp işlenir. Mesela ‘gardenya’ isminin çok gösterişli bir çiçek bir ağaççık olduğunu öğreniyoruz. Başkaca türkülerimizin güzelliklerini, okunan şiirleri, halı dokumacılığını gibi kültürümüzün birçok alanına öykülerde yer verildiğini görmekteyiz. Az da olsa boşanma gibi ve “Son Bakış” öyküsünde ki gerilim, psikanaliz gibi unsurlarında öykülere eklemlendiğini söyleyebilirim.
"Homur homur", "kızçem", "pumpul pumpul", "katın katın" gibi yöresel ağız kelimelerinin de yer yer kullanıldığını görmekteyiz. Öykülerde yaşanılan mekânlar da bellidir. Kimi yerler öykülerin geçtiği yerler olsa da kimi yer isimlerine de atıflarda bulunulduğunu görmekteyiz. Malatya, Yeşilyurt, Ankara, Aktepe, Seferihisar, Bursa, İstanbul Ahmet Paşa Mezarlığı gibi mekânları örnek olarak verebilirim. Yazar için buralar, yaşadığı yerler veya yolunun bir şekilde düştüğü yerler olarak söyleyebiliriz.
Sıcak insan ilişkilerinin öykülere hâkim olduğunu söylemiştik. Acıları duyumsama halini de barındırıyor bu sıcaklık. Bunların yanında öykülerde anlamlı güzel mesajlarında bolca verildiğini görmekteyiz. "Unutma kızım, değerini bilirsen zenginsin, değerini bilmezsen yoksul. Nefes almaya değer bir yaşamdan, sağlıktan, dostluğa değer bir arkadaşlıktan ömrüm değeceğin bir aşktan daha önemli" (sayfa 109) Son olarak; "Anneye yavrusu, sevene sevdası, ağaca meyvesi, koça kuyruğu, deveye hörgücü ağır gelmez" (sayfa 111) Bu iki farklı örnekle kifayet edelim.
Kültürümüzde olan geleneklerimizden gelen bazı uygulamaların da öykülerde bolca işlendiğini söylemiştik. Zamanın yıkıcılığına yenilmeyen çok bir geleneğimiz yok gibi maalesef. Ama yine de bir bakalım. "Mezar taşlarını okumuyorum unutkanlık yapıyor" (sayfa 35), "Bizim buralarda erkek biraz evlenmekte geç kalırsa tohuma kaçtı derler" (sayfa 69), "Yoğun bakımda yatan bir hasta için hastanız fenalaştı denildiği zaman mutlaka o hasta vefat etmiştir" (sayfa 93), "…Eskiyen kıyafetleri ince şeritler halinde kesip, halı ve yolluklar dokuyorlardı. Çok değerli ise eskiyen kıyafetten seccade yaparlardı. (sayfa 101) Geleneklerimizden son bir örnek verelim. Şöyle ki: "…Ailenin kızını istemeye gelenlere kahveyi, evin yengesi yapar getirirmiş. Kız dışarıda beklermiş. Gelen aile, kızı istedikten sonra, kızın büyükleri, "kızın halısı bitti mi?" diye sorarmış yengeye. O da cevaben ’bitmedi’ derse, o zaman gelen görücülere, ’bizde size verilecek kız yok’ anlamına gelirmiş ve yolcu ederlermiş" (Sayfa 102)
Öykülerde yer bulan kimi anlatımlarda, geçmişin izlerini farklı farklı boyutlarıyla da görmekteyiz. Özellikle kırk yaş üstü bizlerin, geçmişe dair kimi özlemleri olabilir ve anlatılanları yaşamış olmamızda kuvvetle muhtemeldir. Çocukluğumuzun çerçileri bunlardan birisidir. Eski naylon terlikleri, delik alüminyum güğümleri, bakırları getirip çerçicilere verirdik. Yerine keçiboynuzu, leblebi ve iğde alırdık. Ve başka bir özlemimiz; “Radyoda dinlediğim arkası yarın temsilleri, akşam olunca soba başı sohbetleri, burnumuza gelen hafif is kokusu eşliğinde gaz lambasının duvara yansıyan ışıklarda oynadığımız gölge oyunlarımız..." (sayfa 117) Bunun gibi maziye dair anlatımlar bize ne kadar özlem yüklü ve yakın geliyor değil mi?
Öykü yazma, biraz umudu biraz da erinci arama ve yol gösterme işi olduğunu söylesek yanlış olmaz. Hem umut ve hem de huzur bütün hayatlara gökçek olacaktır. Ruhu canlı tutmaya yetecek bir güç ve bir takat olacaktır. Küçük hayatların, hayat mücadelelerinin büyüklüğünün yanında, zorluklarla, güçlüklerle cebelleşen insanımızın hayat serüveni böyle öykülerle ifşa bulacaktır. Omuzlarda hep ağır yaşam sancıları olsa da güneş çarığı, çarıkta insanımızın ayaklarını sıkmaktadır ne yazık ki. Seneca’nın dediği gibi "başkası için yaşamayan kendisi için de yaşayamaz" misali… Biz de yazar gibi düşünelim ve bir çiçekle başlayıp koskoca bir ormanla birlikte can olalım. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
Şehir Defteri Dergisi
Sayı 13, Yaz 2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.