- 349 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KİBİRLİ BİR SEVGİYİM BEN...
İçimde saklı tuttuğum bir özne var özlem duyduğum gizemin yolcusu nurlu bir varlığım.
Hayatımı ihya eden değil infaz edenim.
Hayatımı yaşanır kılan değil öldürücü bir kuvvetim.
Nazarında insanların ve nezdinde doğanın, yakarışım Tanrıya ve aşkın hikmeti ile solumdan vurulduğum her solumdan kalktığımda sağ ayağımla ilk adımımı attığım ve dilimde Besmele ve yalnızlığım kayıt altında kendini bilmez insanların şirretinde ve şerrinde saklı nurlu yalnızlığım.
Tebessüm ektiğim mısralar.
Küfemde saklı mevsim.
Mevsim dolu ikilem.
İkilem dolu rütbem.
Pazarlığa oturduğum evrenle ve içtimada geçen günlerim…
Artık şafak saymıyorum çünkü gece ile işim yok.
Saati asla kurmuyorum ne de olsa kurmalı bebeğim.
Evhamla yaşamıyorum ama endamım da yitik.
Efkârıma tuz basıyorum ne de olsa hep yeniğim.
Yanık ve de yüreğim: tebessüm saçtığım günler dünde kaldı ve öykündüğüm öyküler beni beklemekte lakin ne zaman yazarım belli olmaz ne zaman azar da insanlar nazarında yer bitirirler Tanrı bilir.
Sübyan sevgiler.
Surdan kaleler.
Sır dolu aynalar…
Sahi, ben kimim?
Kimyamdaki serkeş sözcükler ve evet, kan yerine sözcükler akıyor damarlarımda bazen pıhtı atıyor imgeler ve safsata yüklü söylemlerden uzak insan pazarında sergileniyor sevici nefisler.
Nefesim yeter mi sahi?
Bir sürahi dolu imgeyi katık edersem bedenime elbet şahlanır kalemim elbet sonsuzluğa kanat açar şüheda düşlerim.
Rengim mi?
Ne komik.
Rakımı mı yüreğin?
İyi de daha ne kadar yükselebilir ki insan?
Refüze edildiğim mi?
Varsa yan bakan çizerim varsa arkamdan konuşan çeker giderim.
Çekincelerim ve yuhalandığım.
Çakal sürüsünden uzak ormanda kundaklandığım…
Öyle ya, balta girmemiş yüreğimden kimi uzak tutabildim ki aslında yolgeçen hanı bildiğim sevgiyi kim daha da rencide edebilir ki?
Ve daha ne denli rencide edilir bir insan?
İsyanım Tanrıya: umarım af eder beni.
İbrazım yargıya umarım kodese düşmez yüreğim.
İnkârım kendime umarım infaz vaktine yetişirim.
Açılan kayıtlar ve de:
Bankada bir süre mevcut olmuş olsa da memuriyetim asla taviz vermedim sistemden ve de: mademki ben uyamadım sisteme sistematik bir arayışla kanat açmadım mı bilumum mesleğe?
Turuncu güneşin kor sevdası.
Atlas yüreğin aşka vedası.
Verandada geçen günleri gün ışığının bense geceyi ve mehtabı dört gözle beklemedeyim.
Mücbir sebeplerden kaçırdım güneşin doğuşunu.
Münafık gölgelerden yaka silktiğim kadar meclise sundum dilekçemi ki bildiğiniz meclislerden de değil: elbet şiir meclisi elbet çoğunlukla ilişiğim kesildi hayatla lakin hayat nasıl ki şiirden ibaretti bense imgelerin çağrısında nasıl ki vücut buldum…
Kimyam ve yer çekimi bense potansiyel enerjiyi kinetiğe dönüştürmek adına aklımın koridorlarında gidip gelmekteyim.
Mevsim sıkıcı günler uzun geceler kısa.
Nasıl ki beş karış açık kaldı ağzım kulaçladığım kadar ne kadar saçmalık varsa itirafım Tanrıya…
Ben kim miyim?
Kibirli bir sevgiyim ben ne de olsa aldım ağzımın payını sevmelerden…
Kim miyim?
Kimyam ve fiziğimle sair nedenlerden içtimada geçen ömrün kibirli saltanatını sürmekte iken belki de dünün…
Dünde kaykılmış ruhumla ve andaki mevcudiyetimle ve de iltimas geçmişken kadere…
Tuza bandığım yürek ve mabedin infilak ettiği gözümün de toprağa baktığı çiçek ertesi bir düşüm belki de asla var olmamış bir canlı cansız nesneleri dahi yüreğinde barındıran lakin bir Allah’ın kulu beni yüreğine almamışken…
Dayatmaların karanlığında ışısa gözlerim ne ki?
Karanlığın çekiminde yere düşen bir top olsam kime ne ki?
Ve işte zıplamakla haşır neşir zıpkın yemiş yüreğimden sökün eden kanla yıkarken sözcüklerimi azat ediyorum kalemimi ve ayan beyan sevişiyorum sözcüklerle bilsem de çok ayıp olduğunu kaybolduğumun ertesi sadece kayıt altına alıyorum bana tanınan ve kalan zamanı esef yüklü insanoğlunun bitimsiz çekişmelerinde bana atılan çengel ile salınıyorum göğün bitiminde ve yitmeyi bekliyorum ve gitmeyi kendimden ve bedenimden belki de…
Asla var olmadığımın kanıtıdır insanların ipe sapa gelmez sözcükleri ve ben inanılmaz bitik ve yorgunum:
Sevgisizliğin tohuma kaçmış kininde ve kirinde saklı bir nur topu olsam ne ki ne de olsa yalnızlığın öyküsünü yazıyorum günbegün büyüyen hüznümle ve acıyan yüreğimle hele ki dibi görmüşken tüm hızımla bazense önünü alamadığım hüznün gölgesinde yeşeriyorum ve tabiri caizse çektiğim acılardan zevk alıyorum bu bağlamda kapım açıktır sizlere ve de yüreğim mademki hedef tahtası…
Elinizden geleni ardınıza koymayın ben ki peşime takılan kuyruklu yıldızın endamlı varlığı ile ışımayı da görev bilmişken…
YORUMLAR
Halis munis evren.
Hazan yüklü çetelem.
Hüznün muadili sessizlik ve işte ses olduğum söz olduğum bazense verdiğim o devasa este saklı esintisi rüzgârın.
Her kapıştığımda kendimle ve her kırıldığımda defalarca kırılmanın da mucidi iken yüreğimin atıfta bulunduğu yeri göğü yere göğe sığdıramadığım kadar aşkın mabedi ile delişmen ruhuma d/okunmanın işledi her kayıt ile alt ediyorum işte cebbar gölgeleri ve hamt ediyorum her yoksunlukta yüksünmeden de kendime yol alırken.
Münazara ettiğimdir aşk.
Mubah olan nasıl ki sevmek ve özlem dolu bir fıtrat elbet hüzne ve çaresizliğe delalet.
Kırık kanatlarım.
Kırılgan mahiyette kınandığım.
Kıyamadığım bir çocuk gibi başını okşuyorum usulca kalemin ve ucundan akan yaşa ve yasa bakıyorum da ve kıblemde tevekkül ediyorum tevafuk eseri bir kelimeden medet umup günümü geçiştiriyorum belki de: belki de geçkin sözcüklere yeni cübbeler dikiyorum kilit noktamsa hüzün ve kayıt ettiğim kâinat yeter ki eşlik etsin yüreğin sönük sirenine.