- 419 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Yazıklar olsun
Sararan yaprakların döküldüğü yol üzerinden elindeki bastonu ile ilerlerken,üzerine bastığı yaprakların çıkardığı sesler kulağına musiki notaları gibi geliyordu. Ağır ağır ilerledi. Bahçenin ön tarafındaki şehre hakim bankın yanında bir müddet durdu. Sonbaharın sarı ,yeşil ve kırmızının hemen hemen bütün renk çeşitleri ile ova aşağıda tüm haşmeti ile gözlerinin önünde idi. Dalgın dalgın bir müddet ayakta bastonuna dayanarak uzun uzun seyretti.
Yanında dikildiği bankın üzerine oturdu,bastonuna iki elini dayadı ve tekrar yukarılardan şehrin o muhteşem görüntüsünü kuş bakışı seyre daldı.
Sonbaharın insanı büyüleyen havası bankta oturan adamı buralardan alıp ta geçmişe götürmeye yetmişti.
Annesi şehrin pazarı olduğu soğuk ve yağmurlu bir günde pazara geldiğinde dünyaya geldi. Altı yaşına kadar annesinin ve babasının görev yaptığı köyde yaşadı. İlkokul çağına geldiğinde ilçede alınan bir evde anneannesi ile birlikte oturmaya başladı. Ama anneannesi o ikinci sınıfta iken vefat etti. Tekrar köye döndü. Köyde bir yıl okudu, ardından tekrar ilçeye ilk ve orta okulu orada bitirdi. Liseyi ise ilde okudu.
Askerden sonra bir kamu kurumunun en alt basamağından işe başladı. Doğduğu şehre geldiğinde artık bir makam sahibi idi.Emekli olduğunda ise en alt basamaktan işe başladığı bu kurumda en üst kademedeydi.
İşe girdiğinden kısa bir müddet sonra evlendi. Karlı bir Mart gününde bir oğlu,birkaç yıl sonrada güzel bir Nisan gününde de bir kızı oldu.
Geçim şartları zorladığından çalışma saatleri dışında ek işlerde çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışıyordu.
Oğlu askerden geldiğinde uygun biri ile evlendirdi ve ayrı bir eve çıkardı yeni evlileri.
Oğlu ticaretle uğraştığı halde ticari bir başarı elde edemediğinden doğru dürüst bir kazanç elde edemiyordu.Ama onların her türlü ihtiyaçlarını karşılamalarına maddi destek veriyordu.Bu çok uzun bir zaman devam etti. Daha sonra oğlu yaptığı ticareti bıraktı ve babasının yardımıyla bir fabrikaya girdi. Bu arada adamın bir erkek torunu oldu.
Adamın karısı hastalandı. Uzun tetkiklerden sonra eşinin kanser olduğu teşhisi kondu. Yapılan çok uzun bir akciğer ameliyatından sonra girdiği yoğun bakımda eşinin yüksek tansiyondan dolayı kalbi durdu. Çalıştırdılar. Ama hayata geç döndürüldüğünden kadın her şeyi unuttu. Hiç kimseyi tanımıyordu. Adam 3-4 ay gibi bir sürede acil servisin önündeki otoparkta arabasının içinde yatarak yoğun bakımda yatan karısına bakıyordu.Bir yandan kanser tedavisi bir yandan Nörolojik tedavi derken kadın kendine geldi ama bu seferde kanser tüm vücudu sarmıştı. Soğuk bir Aralık sabahı kadın, başında ezan okuyan eşine gülerek hastane odasında hayata veda etti.
Adam anne ve babasından kalan evde oturuyordu. Çocukları ise zaman zaman onları ziyarete geliyorlardı.
Aradan dört sene geçmişti.Artık çocuklarının ziyaretleri de zaman içinde şekil değiştirmeye başlamıştı. Sevgi ziyaretleri zaman içinde maddi çıkarların sağlanması için çabalara dönüşmeye başladı. Annelerinin zaman içinde uzayan hastalığında kaçış yolları arayanlar onlar değildi sanki.
Bütün mesele para…
Tüm ailenin onayı ile adam dul bir hanımla evlendi.
Çocuklarının maddi istekleri gittikçe arttı. Hatta maddi istekler o kadar ileri gittiki adamın evlendiği eşinin kolundaki bileziklere kadar indi. Adam ret etti. Zaman içinde maddi istekleri karşılanamayan çocuklar babalarıyla ilişkilerini kestiler.Adamın ikinci eşi iyi biriydi. Adamın çocuklarını kendi çocukları gibi kabullenmişti ama maddiyat peşinde koşan çocuklara yaranamamıştı.Bir annenin çocuklarına yaptığından dahada fazlasını yapmaya çalışıyor ama yaranamıyordu.
Adamın ikinci eşide vefat etti. Adam artık yalnızdı. Çocuklar arada sırada gelip gidiyorlardı ama tüm çabaları maddiyattı. Hatta bir ara oğlan adama;baba niçin kızıyorsun ki,ben senin sağlığında senden ne koparırsam o kâr diyecek kadar ileri gitmişti.
Bir zamanlar evinin bahçesindeki ceviz ağacının altında ud’ la yaptığı taksimlerden sonra çaldığı şarkılar artık sadece geçmişte kalmıştı. Yazın yıldızlı gecelerinde ay ışığının ceviz ağacının dalları arasından süzülerek gelen ışıkları altında adamın ud’uyla çaldığı ve söylediği şarkılar hala kulaklarındaydı. Çok güzel anılardı onlar. İkinci eşi de vefat ettikten sonra ud da çalmaz olmuştu.. Ud’u şehirde ki musiki cemiyetine vermişti.
"Ne o amca iyice dalmışsın ,yine eskilere mi daldın.?"
Adam hatıralarına o kadar dalmıştı ki yanına kadar sokulan kişiyi dahi duymamıştı.
Kafasını çevirdi,müdüre hanımdı. Adam kalkmak istedi müdüre hanım, "Kalkma ,kalkma amca otur." "Bende senin yanına oturabilir miyim?" diye sordu.
Adam "buyur kızım buyur!" dedi ve yana çekildi. Kadın adamın yanına oturdu. "Hayırdır?" diye sordu adam. Kadın, "Ziyaretçin var amca." Adam kadının yüzüne dalgın dalgın baktı sonrada gözünü şehre doğru çevirdi. Bir müddet sessiz kaldı. Kadın,"Nedersin amca?" dedi.. Adam "Kimmiş?" diye sordu. Kadın bir müddet sustu ve "Oğlun gelmiş seninle görüşmek istiyormuş amca?" dedi.
Adam dalgın gözlerle kadına baktı baktı ve "Şimdi mi aklına gelmişim?" dedi.
"Bak amca istersen oğlunla bir görüş bakalım ne için gelmiş" dedi kadın. Adam kadının yüzüne dalgın dalgın bakarak derinden gelen bir sesle, "Ben burada altıncı senemi dolduruyorum bu zamana kadar hiç arayıp sormamış ta şimdi mi aramış? Eğer ben oğlumu tanıyorsam mutlaka bir çıkarı vardır." "Amca benim hatırım için oğlunla bir görüşen,hatta istersen bende yanınızda olabilirim" dedi kadın. Adam şehre dönük olan yüzünü kadına çevirdi. Baktı,baktı… "Hatırın için olur" dedi. "Sağol amca" dedi kadın. Kadın adamın yanından ayrıldı. Adam dalgın gözlerle sözde aşağıdaki şehre bakıyordu.
"Nasılsın baba? !.." Adam hiç istifini bozmadı. Gözlerinin önünden bütün hayatı tekrar film şeridi gibi geçmeye başladı. Uzun bir sessizlikten sonra adam kafasını sesin geldiği tarafa çevirdi. Oğluydu. Oğlu tekrar sordu "Nasılsın baba? !.." dedi ve öpmek için adamın eline sarılmak istedi. Adam hiç oralı olmadı,elini vermedi. Adam baktı baktı ve başını gayri ihtiyarı iki tarafa salladı. Sonrada ; "Baba, baba ha ?.. Bu soruyu sormakta çok gecikmedin mi ?" Oğlu hiç ses çıkaramadı. Sadece kısık bir sesle "Çok işim vardı kusura bakma" diyebildi. Adam "Kusura bakma baba.." diye mırıldandı. "Hayrola ne için geldin." Oğlan "şöyle bir dolaşayım dedim de". Adam güldü. "Söyle söyle utanma hadi niçin geldinse söylede sende kurtul bende kurtulayım" dedi.
Oğlan bir müddet sustu. Adamda bastonuna dayalı olduğu yerden kafasını çevirip donuk bakışlarla oğluna bakıyordu.
"Baba biz bir arkadaşımızla bir iş kuruyoruz da bunun için bankadan kredi çekmek zorundayız ama bu kredi için bankaya ipotek yapılacak bir gayrimenkul göstermemiz lazım. Benim kendi evim var ama ben düşündüm ki senin evini acaba bankaya ipotek yapamazmıyız ?…" Adam kendinden hiç beklenmeyen bir çeviklikle yerinden fırladı, tam oğlunun karşısına dikildi ve,
"Tüüüüh !!..yazıklar olsun sana" diyebildi.
Olanları az ileride bir ağacın arkasında seyreden yaşlılar evi müdüresi adamla oğlunun yanlarına geldiğinde adamın titrediğini ve ayakta zor durduğunu gördü. "Gel amca gidelim" dedi ve yaşlı adamın koluna girdi. Binaya doğru yürürlerken bir an durdular .Hiçbir şey olmamış gibi elleri cebinde pişkin pişkin onlara bakan adamın oğluna dönen müdüre hanım, "Çıkışı biliyorsun lütfen gidermisiniz?" dedi.
Adamla müdüre hanım ağır adımlarla binaya doğru yürürlerken hafif hafif yağmur çiselemeye başlamıştı.
Kamil ERBİL