Hayal Ettiğimce Mutluyum
Hayal ile gerçek arasında ne fark var dedim. Ha gözümü kapattığımda, ha dünya karşımda durduğunda ne fark var ki… Elveda demiyor muyum yahut uyuduğumda onu unutmuyor muyum? Hatta ölürken aynı tabutla mı gidiyorum. Hani yalvar yakar gel şurada görüşelim dediğimiz bir paylaşım… O da zaman içine sıkışıp yok olup gitmiyor mu? Hani gözümü kapatıp onu karşımda görüyor olsam ve konuşmaya başlasak… Göz kırpsam o da bana göz kırpsa diye hayal etsem, gerçekten ne farkı var ki…
Aslında yokluk dünyadan uzaklaşmak değil mi? Bir gün ölüp de kimsenin görmediği, hatırlamadığı bir dünyadan ne bekleyebilirim ki? Hayal kursam köşklerim, hazinelerim, aşklarım nelerim oluyorsa ve bu ömrüm bir parçasının aylasına yapışıyorsa… Böylece bende mutluysam!
Öğretiler, insanı birinin rüyasını yaşamaya, yaşatmaya sevk ediyor. Bu öğretileri fıtratıma uygun mu, kötü mü, şer mi demeden kabul etmek! Eğer bana uygun değilse, yaşattığım ben değilsem, bu başkasının hayali ise ben ölü değil miyim? Öğretiler, ispatlandığında yanlışta oluyorsa… Üstelik bir fikir üretmeyen akılın tembelliği ile hızlıca bu dünyadan alıyorsa!
Hayalin içindeyim, yıllardan İstanbul’un fethi… Gerçek hayatta hiç görmediğim Fatih’i seyrediyorum. İstanbul’u fethetmek için çırpındığı çalışma odasında… Ne yemeyi düşünüyor ne de içmeyi, varsa yoksa İstanbul’u almak! Elinde bir mühendislik harikası plan ve projeler. En ince ayrıntısına kadar düşünülmüş adımlar, hataya yer yok diyor, mırıldanıyor. Hani elimden gelse, sen zaten İstanbul’u alacaksın demek istiyorum ama ona bunu söylemekte mümkün değil. O an irkildim. Bende çalışırken beni biri mi izliyor acaba… Bana yol gösteriyor ama ondan bihaber, Fatih gibi dolaşıp duruyor muyum? Hayalin içinde başka bir hayal mi var? Yoksa dünya başka, başka cepheler açılmış bir hayaller savaşı mı?
Hayal kurduğumda gözümü kapattığımda atam Âdemi bile görebiliyorum. Onun bedeninde yaşayabiliyorum. Yaşadığım mekân cennet, insanlığın hedefi… Onun mutluluğunu hissediyorum ama ben neden onun gibi değilim. Onun fıtratında yaratılmadım mı? Gördüğüm hayal beni tefekküre, düşünmeye itiyor. İbretleri görüyorum. Bedellerin nasıl ödendiğini… Kimse öğüt vermiyor, kimseyi kaybetmiyorum. Öğretiler o kadar doğal. Bırakıyorum bu yaşanmışlığın sarhoş edici büyüsüne. İçmeden insan sarhoş oluyor dedim. Bayılmak üzereyim. İnsan hayal kurarken de bayılabilirmiş, Peki nerede uyanır ki?
Hayal kurmak için yine de öğretiler olmalı… İnsan hiç bilmediğini hayal eder mi? Kim gözünü kapattığında nereye gideceğine hemen karar verebilir ki? Gözünü açtığında, yaşadığı hayatta sarayları, Karun gibi hazineleri olsa, hayal ettiğinden fazlasını bulabiliyorsa yine de hayal etmek isteyebilir mi? İnsan yeni şeyler öğrenmiyorsa, hayatında bir farklılık yoksa geçen güne gelen gününe eşit oluyorsa hayatta mutlu olabilir mi? Hayır… Zenginlerde hayal kurar, kurmalıdır. Yoksa hayattan tat almaz, bıktım bu hayattan diyebilir ve ölüme giden yolu, intihar etmeyi düşünebilir. İnsan hayal ettiği müddetçe yeniliğe, heyecana kavuşur. Dünyada olmayan eşitlik ilkesi gerçekleşir. Hayal insanlığın ihtiyacı olan mühim dönemlerinden biri…
Gözümü kapatıyorum, peygamberimizi görüyor, birlikte Kâbe’de tavaf ediyorum. Önünde diz çöküp anlattıklarını dinliyorum.
Gözümü kapatıyorum Mars’a gidiyorum. Orada yürüyorum. Dünya gibi nefes alma sorunum olmuyor. Orada evler yapıyorum. Yeri kazıp su çıkarıyorum. İşte yaşadığım dünyayı orada dekor etmek istiyorum. Orada nefes almadan yaşanmaz mı? Orada başka bir yaşamı bulacağımı hayal etsem... Gözüm açılsa orada yaşayanları görsem. Onlarla nasıl anlaşacağım ki? Derdimi nasıl anlatacağım, konuşarak mı? Mars’a gitmek kolay hayal ile ama hayal ile bile benim orada yaşamam zor. Hatta imkânsız görünüyor.
Bir bedenim olduğunu hatırlatıyor, açlık, su ihtiyacı, nefes almak… Ne kadar hayal içinde yaşasam da dünyada yaşıyorum. Soğuğuna sıcağına mahkûmum. Esas zor olanı o hayalden sonra gözümle gördüğüme nasıl katlanacağım da. Miskinliğimi nasıl yok edeceğim. Yaşayan yaşamış ve birçok şeyi başarmış ya ben? Ben ne yapıyorum, kime faydam var… Hatta kendime ne faydam var! Bir ruhum olduğunu hatırlıyorum. Kalbime giren maalesef şerleri bile yok edemiyorum. O şerler dünyadan koparmak için savaşıyor benimle. O zehire karşı bir ilaç üretemiyorum. Hayalimde yaşadığım, yaşlandığım gözümün gördüğüne faydası olmuyor.
Eğer bedenimle ve dünya normlarıyla başarabildiğim güzel şeyler varsa ruhbanlıktan çıkıyor ve doğal olanı, bana ait olanı saçıyorum etrafıma. Gülen yüzler çoğalıyor, herkes gözünü açıyor, uyanıyor. Hayallerimiz olan zenginliğimizi bir tiyatro sahnesinde kurgulayıp paylaşıyoruz. Ekmeğimizi bölüyor, çay içerken hayallerimiz konuşuyoruz.
Hayaller mutlu ediyor ama gerçek olan biz yaşayalım diye yaratılmış dünyada, hayalleri gerçek yapmak için çabalamak… Güzel olanı sergilemek, doğa gibi… Mümkün olmalı, yoksa olamaz mı? Hayalin etkisinden kurtulup, insanlığımızı hatırlayıp paylaşmak… Tuza suya sabuna dokunmadan, örnek olup güzelliği yaymak… Göz dese ki, işte hayal artık öldü, gerçek oldu… Ne yazık ki bu temenni bile hayalimin bir ürünü!
Saffet Kuramaz, 10.03.2023, Cuma
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.