- 600 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KÜLERİNDEN DOĞAN BİR ÜLKE
KÜLLERİNDEN DOĞAN BİR ÜLKE
Tarihte birçok ülke savaşlarla yıkıma uğradı. Kimisi düşman işgaline uğradı, kimisi sömürge haline getirildi. Ancak bazı milletler var ki, çalışıp çabalayıp ülkesini hem özgürlüğüne hem de eski gücüne kavuşturdu. Dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun küllerinden doğan bir ülke TÜRKİYE…
Osmanlı Devleti’nin iyice zayıflamasıyla Anadolu toprakları dört bir yandan işgal edilmeye başlandı. 20. yüzyılın en güçlü devletleri tarafından işgale uğrayan Osmanlı toprakları, milletimiz tarafından sahipsiz bırakılmadı. Atatürk önderliğinde başlatılan Kurtuluş Savaşı, halkın son umudu oldu. Varını yoğunu bu seferberliğe adayan kahraman milletimiz ülkemizi düşman işgalinden kurtardı. Daha sonra 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Uzun süren savaş ve yokluk yıllarının ardından, 1923 yılında Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte, küllerinden doğan Türkiye ve Türk Toplumu için yepyeni bir dönem başladı. Türkiye Cumhuriyeti, Ulu Önder Atatürk’ün öncülüğünde gerçekleşen dönüşümle, toplumsal yaşamda, bilimde, eğitimde, sanatta, tarımda ve sanayide atılan temellerin üzerinde yükseldi. Tarihin, o en buhranlı döneminde; özgür, demokratik, güçlü bir ülke olarak dünya sahnesinde yerini aldı. O günlerde ekilen her tarla, çakılan her çivi, açılan her iş yeri Cumhuriyetimizin ilk çocukları olarak tarihe geçti.
Takvimler 1930’u gösterdiğinde, Türkiye, Dünyada devam eden büyük ekonomik bunalıma rağmen, başarılı atılımlarla hızla gelişen ve modern dünyanın koşullarında rekabet etme gücüne erişen bir ülke kimliği kazanmıştır.
Türkiye, yaşadığımız ve milletimizi büyük acılara boğan deprem felaketlerine, güncel bazı sıkıntı ve güçlüklere rağmen Türkiye Cumhuriyeti ikinci yeni yüzyıla büyük iddialar ve hayallerle girmelidir. Bunun kıymeti çok iyi bilinmelidir. Daha iyiyi başarmamızı sağlayacak olan işte bu yüksek moral ve kendimize ve gençlerimize olan güven duygusudur.
Unutmayın ki, daha iyiyi hayal etmeye cesareti olmayanların bu uğurda mücadele etmeye güçleri de olmaz.
Bu Cumhuriyetin nasıl ve hangi şartlarda kurulduğunu asla unutmayın. İsimsiz kahramanlar sayesinde kazanılan Çanakkale Zaferi’ni, Kurtuluş Savaşı’nı hep hatırımızda tutalım.
Ülkemizin, Büyük Önder’in hepimize gösterdiği çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşması ancak okuyan, düşünen, araştıran, topluma yön veren, büyük hedefleri ve büyük hayalleri olan bir gençlikle mümkündür.
Aziz Atatürk, her biri kahramanlık destanı olan çetin mücadelelerin ardından kurduğu Cumhuriyetimizi yüceltecek beyin gücünün eğitimle kazanılabileceğini çok iyi biliyordu…
Nitekim bu inancını, "Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, canlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır; ya da o toplumu esaret ve sefalete sürükler" sözleriyle dile getirmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk; öğün, çalış, güven” sözünü unutmayalım…
Bu nedenle ki: Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Kimse köşesine çekilmesin. Gözünüzdeki umut, yüzünüzdeki gülümseme hiç bitmesin. Bu ülke bitti denilen yerden yeniden başlayanların ülkesi.
Bu ülke Anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğanların ülkesi… Bu ülke geleceğimiz olan çocukların, mutlu gençlerin, güçlü kadınların, umut dolu yarınların ülkesi.
Başta büyük önder, Türkiye Cumhuriyetinin banisi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tüm kurtuluş kahramanlarımızı ve şehitlerimizi saygıyla ve rahmetle anıyorum. Onlara olan borcumuzu belki ödeyemeyiz ama en azından onlara layık olabilmek için gece gündüz çalışmalıyız durmadan, soluklanmadan. Bunun için bir olmalıyız, biz olmalıyız, yekvücut olmalıyız, tek yumruk olmalıyız. Başka Türkiye yok, Türk’e başka vatan yok. Koca Yunus’un dediği gibi Yaratandan dolayı yaratılanı sevmeliyiz. Sevmeliyiz birbirimizi. Saygılı olmalıyız. Sorunları karşılıklı oturup konuşmalıyız…
Hepimiz aynı havayı teneffüs etsek de, aynı doğan güneşle güne merhaba desek de aldığımız eğitim, kültür, aile terbiyesi, inançlarımız doğrultusunda farklı pencerelerden bakıyoruz hayata.
Ancak bu faktörlerden hiçbirisi bizimle aynı pencereden bakmayanları ötekileştirme, hakir görme hakkı vermiyor… Medeni insan, farklı düşüncelere saygı duymasını bilen insandır. Medeni insan; karşı tarafın eksiğini ya da yanlışını gördüğünde ( tabii kendisi konunu uzmanıysa) güzellikle konuşarak anlaşmasını bilen insandır. Bir söz vardır, eğitim kaidesidir ayrıca; her insan karşıt fikre saygı duyduğu oranda saygıyı hak eder.
Önemli olan bizimkinden ayrı fikirlere saygı duymak değil, o fikirleri açıklayan kimselere insan olarak saygı duymaktır. Bir toplumda sağlıklı, verimli ve gerginlik kaynağı olmayan bir fikir ortamının oluşması ve yaşaması için yapılması gereken, fikirlere değil bireylerin fikirlerini açıklama özgürlüğüne saygı duymaktır. Açık, çoğulcu toplumda hemen hemen her konuda farklı fikirler ve kanaatler oluşacaktır.
Farklı fikirler arasında bir iletişim, diyalog ve tartışma olması istenir ve beklenir. Gerçeğe ancak böyle ulaşılabilir. İnsan zekâsı ve aklı ancak farklılığın olduğu ortamda gelişir. Fikir hayatı farklılık ve rekabet sayesinde zenginleşir. İfade özgürlüğü ne kadar genişse fikir ve bilim hayatı da o kadar güçlenir. Biz fikirlerimizi açıklamada hangi özgürlüğe ne kadar sahipsek, bizimkinden farklı fikirlere sahip olanlar da aynı özgürlüğe bizim kadar sahiptir. Farklı fikirlerin sahiplerini düşmanlarımız değil rakiplerimiz olarak görmemiz gerekir. Uygar bir toplumda farklı fikirlerin sahipleri dost bile olabilir. Uygar toplumda, fikir tartışmaları şahsiyetler üzerinden değil fikirler üzerinden yapılır. Fikirler masaya yatırılır ve analiz edilir. İnsanlar doğru fikirleri savundu diye tanrılaştırılmaz, yanlış fikirleri savundu diye şeytanlaştırılmaz. Yanlış fikirlerin sahiplerinin şahsiyetine saldırılmaz, fikirleri eleştirilir.
Meşhur bir söz, “insanlara karşı nazik, fikirlere karşı acımasız olmalıyız” der. Ne yazık ki, memleketimizde bu tutumdan çok uzağız. Âdabıyla, edebiyle tartışma yapmayı pek bilmiyoruz. “Dediğim dedik çaldığım düdük” havasındayız. Farklı fikirlerin sahiplerini düşman gibi görmeye ne kadar istekliyiz. Fikirleri bir yana bırakıp insanların karakter özellikleri üzerine çullanmaya meraklıyız. Bu garip ve zararlı durumdan nasıl kurtuluruz bilmiyorum...
Şimdi soruyorum orta yere?. “Farklı fikirlere saygı duymasını bilmeyen insan, karşı tarafı hakir görme, dışlama hakkını nasıl kendinde bulabilir?.. Böyle bir şey söz konusu olabilir mi?..
Akıllı bir insanın vereceği cevap, elbette ki hayırdır dostlarım... Lütfen empati yapalım… ’’Düşene yetişmezsen, düşünce yetişenin olmaz…’’
Sözün özü; Burası bir kahve içimlik geldiğimiz, yalan dünya… Hepimiz kahvelerimizi içip, çekip gideceğiz…
Neden ağız tadıyla içmeyelim kahvelerimizi?..
Kâinatta hepimize yetecek kadar yer var… Öyleyse hiç gereği yok itişip kakışmanın.
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Sevgilerin en güzeli sizinle olsun, ailenizle, sevdiklerinizle birlikte, bereketli, neşeli, sağlıklı, sevgi dolu ve de mutluluk içinde bir gönlünüzce geçireceğiniz güzel günleriniz olsun...
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın... Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
07.03.2023
#öskurşun#
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.