- 273 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SEÇİM ATMOSFERİN DE DEPREM VE TEDBİR YAŞAM HAKKINDA ;
Değerli dostlar
Son bir ay içerisinde Ülkemizde meydana gelen deprem den dolayı öncelikle ölen kardeşlerimize rahmet ailelerine Sabri cemil yaralılara acil şifalar diliyorum, Güzel memleketimin hangisinden başlasam bilemiyorum Kahraman Maraş’ım Güzel Hatay’ım Gazi Antep’im, Urfa’m Diyarbakır, Osmaniye Kilis, Adıyaman, Malatya’m Elazığ’ım ile birlikte Ülkemizin hepsine derin yaralar aldı, Devletle Millet Elele vererek enkaz altındaki canlarımızı çıkardık, çıkarmaya çalıştık, Onlarca göz yaşı döktük, bazı kardeşlerimize yetişemedik, ama yol yok ama hava yolu yok ama ilk şok de ne sayarsan say, neticede hayat devam ediyor, ediyorda şimdi ne yapmalıyız ona bakmalıyız.
Değerli dostlar
Ülkemiz deprem bölgesi olmasına rağmen inşaat yapılacak yerlerin % 80-90 nında zemin etüdü yapılmıyor, İnşaatlar denetlenmiyor, Vasıfsız adamların çoğu bir şekilde para bulmuş müteahhit olmuş ona bakan yok efendim Yapı denetim sistemi var yapı denetimciler müttehitlerden para alarak bu işleri denetliyor ki bu hiç inandırıcı değil çünkü para aldığı adamı denetleyip hatasını söylerse parasını alamayacak, Belediyeler kontrol etmiyor planlı yapılaşma yok yok yok yok...
Değerli dostlar
Bu konuyla ilgili sayfalarca aydınlatma yazıları yazabiliriz amma okuyacak kim var ki , Bil ülkenin temelinde hukuk sistemi Allah’ın kanunlarından alınarak sağlam temeller üzerine oturtulursa herkes için aynı kanun geçerli olursa sıkıntı yok, Bir Ülkenin kanunları Allah’ın adaleti ile yapılmıyorsa başta söyleyim o ülkede birlik beraberlik olmaz o ülke ilerleyemez o ülke kendini savunamaz savunmasız kendini bilmez cahil bir insana döner, Çünkü adalet mülkün temelidir da adalet her yerde olmalı. Herkes için eşit olmalıdır.
Değerli dostlar
Şimdi Deprem felaketti ile karşı karşıya kalınan illerimizde Adalet olsaydı, Yapılan inşaatların birinci sorumlusu Çevre ve Şehircilik bakanlığı gözetiminde Belediyeler olsaydı Yapı denetimciler adam gibi görevlerini yapmaları için bu şahıslara yetkileri bir kanunla verilseydi belirlenmesini demiyorum bakın yetkileri kanunla verilseydi, bölge bölge alanlar bölünerek kurumsal yapıda denetimlerini yapsalardı böyle bir şey olurmuy du olmazdı. Haa Allah’ın gücüne güç yetmez. Gerçek tevekkül Gayret edip her Türlü Tedbiri almakla birlikte Allah’a güvenmektir.
TEDBİR ALMAK ALLAH’IN EMRİDİR
"Tedbir kuldan takdir Allah’tandır." Hangi şartlar altında olursak olalım; bize verilen bu dünya hayatını en güzel şekilde değerlendirmenin ve içinde bulunduğumuz durumu hayra dönüştürmenin veya hayırdan koparmamanın formülü budur. Kişi, kendi iradesine bağlı olan hususlarda üzerine düşeni yapmadan yani bir insan olarak yapması gerekenleri yerine getirmeden, diğer bir deyişle kendinden beklenen hareketi yapmadan ve sebeplere sarılmadan ne kadar arzu ederse etsin istekleri ve arzulan pek gerçekleşmez.
Her Müslüman bilir ki, tedbir almak Allah’ın emridir. İnsana düşen, üzerine düşeni yapmaktır. Bundan sonrası Allah’a aittir. Üzerine düşeni yapmadan "Ne yapalım takdir-i İlâhî böyleymiş..." yaklaşımı doğru değildir.
Allah’ın, irade verdiği insanın sorumluluğuna bırakılan durumlarda insan, iradesini kullanarak seçme sorumluluğunu doğru bir tercihle yerine getirmek durumundadır. Tedbir kuldan, takdir Allah’tandır. Tedbir, takdire aykırı değildir. Tam tersine esas İslâmî yaklaşım, tedbirde eksiklik yapmamaktır.
İnsanın, irade ve isteğine dayalı işlerde, ölçülü hareket etmesi ve tedbirli olması gerekmektedir.
Zira insan, rüzgârın önündeki yaprak gibi iradesiz değildir. insanın iradesini kullanması, sebeplere başvurması, çalışması, sakınması gerekenlerden sakınması ve alması gereken tedbirleri alması Allah’ın emridir.
Nisâ Sûresi 71. âyet-i kerimede mealen, "Ey iman edenler, tedbirinizi alın!" buyuruluyor.
Müslümanın tedbiri elden bırakmaması gerekir. Kuran’ın; ’Kendinizi tehlikeye atmayın.’ meâlinde ki ayet-i, Müslüman için çok önemli bir prensiptir. İnsanın başına gelen musîbetlerin ve kötülüklerin, karşılaştığı sıkıntıların önemli bir kısmı kendi ihmali ve tedbirsizliği sonucudur. Bu bakımdan İslâm’da kişinin hayatını kaybetmesine veya sakat kalmasına yol açabilecek yahut ta mala, cana ve çevreye zarar verebilecek tedbirsizlikler yasaklanmıştır.
Kur’an ve sünnette hayatımızın her alanında, tedbiri elden bırakmamamız gerektiğine ilişkin pek çok delil bulunmaktadır.
"Bir yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıktığını duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkarsa da oradan çıkmayınız." hadisi, tedbirin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Rasûlullah (s.a.s.)’ın hayatı bizim için her bakımdan en güzel örnektir. Onun hayatında tedbir ve tevekkülün de en güzel örneklerini görmek mümkündür. İçerisine çeşitli yabancı maddelerin düşmesi veya birtakım haşeratın girmesi ihtimaline karşı, kapların ağzının kapalı tutulmasını ve geceleyin kapıların kapatılmasını emreden odur: "Kapların ağızlarını kapatın, dağarcıkların ağzını bağlayın" buyurmuşlardır.
Evin korunması için yangına karşı tedbirli davranılmasını isteyen de O’dur.
Peygamber Efendimizin Medine’ye hicret esnasında, kendisini takip edecek müşrikleri yanıltmak maksadıyla Mekke’den çıkınca, taktik olarak esas gideceği istikamet olan kuzeye doğru değil de tam tersi bir yöne hareket etmesi, Sevr Dağı’ndaki mağarada birkaç gün gizlenmesi, gece yolculuğunu ve yolculukta işlek olmayan yolları tercih etmesi; Bedir savaşında düşmandan önce gelerek savaş alanının stratejik noktalarını tutması ve savaştan önce alabileceği gerekli her türlü tedbiri alarak ordusunu dinlendirmesi; Uhut savaşında düşmanın, ordusunu arkadan kuşatmasını önlemek amacıyla ordunun arka tarafında kalan geçide okçularını yerleştirmesi; Hendek savaşında düşman gelmeden önce Medine’nin açık kısımlarına hendek kazdırarak gerekli tedbirleri alması ve benzeri pek çok uygulamaları, biz ümmetine örnek teşkil eden tedbir örneklerindendir.
Sahabe-i kiramın hayatında da tedbirin en güzel örneklerini görmek mümkündür. Halife Hz. Ömer, İslâm ordularını teftiş için Şam’a gittiğinde ordu komutanı Ebu Ubeyde orduda veba salgını olduğunu söylemiş, bunun üzerine Hz. Ömer dönmeye karar vererek beraberindekilere: "Ben sabahleyin hayvanımın sırtındayım, siz de binin’’ dedi. Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.): "Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?" dedi. Hz. Ömer, "Keşke bu sözü senden başkası söyleseydi ey Ebu Ubeyde!" dedi. (Hz. Ömer, Ebu Ubeyde’ye muhalefet etmek istemezdi.) Sözüne şöyle devam etti: ’Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin develerin olsa da iki tarafı farklı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğer taraf çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah’ın kaderiyle otlatmış; çorak yerde otlatsan yine Allah’ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?’
Tedbir almak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. Tedbir almak tevekküle aykırı değildir. Sebeplere yapıştıktan sonra tevekkül edilir.
Yüce Allah, müminlerin niteliklerini anlatırken onların tevekkül sahibi olmalarına da vurgu yapmaktadır.
Nahl sûresi 42 ve Ankebut sûresi 59. âyet-i kerimede; "Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir." buyrulur.
Müslüman, üzerine düşeni yaptıktan sonra karşılaştığı sıkıntı ve güçlüklerin, Yüce Allah’ın bu bilgisi dahilinde gerçekleştiğini göz önüne alarak ona tevekkül edip güvenmelidir.
Hayatımızı Allah’ın bu dünyaya koyduğu sünnetullah yani sosyal ve tabiî mahiyetteki İlâhî kanunlar çerçevesinde yaşamak durumundayız. Bu kanunlara aykırı hareket etmek, Allah’ın koyduğu bu kanunlara meydan okumak anlamına gelir ki, başımızı kayaya çarpmaktan farksızdır. Bu bakımdan elimizde olan hususlarda üzerimize düşeni yapmak ve gerekli tedbirleri almak icap etmektedir. Çünkü Yüce Allah, bu hususta birtakım sebepler yaratmış ve bazı şeyleri bu sebeplere bağlamıştır. Sebepler işlenince bunun sonucu ile karşılaşılır. Ateş yakar, donma derecesine varan soğuk, dondurur. Sıcaklık derecesi kaynama noktasına ulaşan su buharlaşır. Yer çekimi vardır.
Kendini yüksek bir yerden atan yere çakılır. Zehir öldürür. Hayatı devam ettirebilmek için vücudun ihtiyacı olan gıda ve suyun sağlanması gerekir. Sıcaktan ve soğuktan korunmak için giyinmek, açlık ve susuzluğu gidermek için yiyip içmek, ürün almak için tohum atıp tarlayı sürmek, ağaç yetiştirmek için fidan dikmek, kazanç sağlamak için de kazanç sağlayacak yollara başvurmak gerekir.
Allah, dünya hayatında elde edilecek nimetlerin hepsi için birtakım sebepler yaratmıştır. Sebebine yapışmayan, bu nimetlerden mahrum kalır. Ahiret nimetlerine kavuşmak da böyledir. Herkesi yaşatan Allah’tır. Bununla birlikte yiyip içmeyeni yaşatmaz. Şifayı veren de O’dur. Fakat hastalığı için zaruri olan tedaviyi almayan genellikle şifaya kavuşamaz. Rızkı veren de odur. Fakat rızkı elde etmek için çalışıp çabalamak ve sebebine sarılmak gerekmektedir. Bir kimse, Allah rahimdir, beni korur diyerek öldürücü zehir içerse ölür. Bu sünnetullahtır. Yanı Allah’ın bu kâinata koyduğu kanundur.
Hâsılı nedeni ne olursa olsun, tedbirsizlik nedeniyle ortaya çıkabilecek olumsuz durumlara karşı alınabilecek her türlü tedbiri almak, dinî ve İnsanî bir görevdir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) yıkılmaya yüz tutmuş bir mağaraya uğramıştı da orayı geçerken yürüyüş temposunu hızlandırmıştı. "Ey Allah’ın Elçisi! Allah’ın kazasından mı kaçıyorsun?" dediler. Bunun üzerine Hz Peygamber: "Evet, Allah’ın kazasından, kaderine kaçıyorum." buyurdu.
Alınan tedbirlere rağmen yine de insanın elinde olmayan nedenlerle, birtakım olumsuzluklar ve sıkıntılar ortaya çıkabilir.
Sıkıntılar elbette hoş değildir. Ancak sıkıntılar hayatın ayrılmaz parçasıdır. Az veya çok problemler, sıkıntılar ve zorluklar muhakkak olacaktır. Bu bakımdan İslâmî bir yardımlaşma şuuru içerisinde bunlara hazırlıklı olmak gerekmektedir.
Müminin ayağına batan bir dikenin bile onun günahlarının bağışlanmasına, karşılaştığı musibet ve sıkıntıların, sonbaharda ağaçların yapraklarını döktüğü gibi günahlarının dökülmesine vesile olduğu (müttefekun aleyh) göz önüne alındığında, ağır sıkıntılar yaşayanların içinde bulundukları imtihan ortamında, Allah’a yaklaşmak için büyük bir fırsatla karşı karşıya oldukları kolaylıkla anlaşılır.
Önemli olan, sahip olduklarımızın kıymetini bilmek ve elimizden geldiğince bunları değerlendirmeye çalışarak, varlığımızın önemli olduğunun bilinci içinde bulunmak tır. Bizi var edenin, bizim hâlimizi bildiğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalı ve bizim varlığımıza büyük değer verdiğini unutmamalıyız.
Egerki bir ülkede Hukuk adalet tam olmamışsa yerleşmemişse sonucun da ne olacak hepimiz cezasını çekeceğiz, Siyasi parti örgütleri her kim olursa olsun benim adamım senin adamın dememeli seçimden sonra herkes eşit olmalı ama hani nerde, Herkes takım tutar gibi parti tutuyor, Kötü yapsalar iyi yaptı oluyor biraz eleştirsen karşı taraf oluyorsun, Adam Millet vekili olmak için veya Belediye başkanı olmak için milyarlar harcıyor toplasan 5 yılda alacağı maaş harcadığını karşılamıyor nedeni araştırılmalı, Bunun hesabını iyi yapmalıyız, Parası olanı değil işin ehli olanı seçmeliyiz, Mesela İmamı Silahlı kuvvetlerin başına verirsek olur mu olmaz, Mimarın görevini jeoloji mühendisine İnşaat mühendisinin görevini elektrik mühendisine verirsek olmazz olmamalı, Bakın Allah’ın adaletine sığınırsak hata yapma lüksümüz yok karşılığında Hükümetten çok Allah’ a hesap vereceğimizi bilmemiz lazım. Zenginlerimiz daha zenginleşirken fakirlerimiz yaşamaya çalışma çabasındalar, Çünkü zengin fakiri kullanıyor, Zengin sanıyor bu can bu beden kendisine ait ölümde var diye her kapıya yazılması mı gerekir hala anlamadık mı dersiniz, İslam’ın beş şartını layıkıyla yerine getirsek gerisi gelecek Kardeşlerim mesela Namaz kılsak zina fuhuş hırsızlık yapmaktan korkacak Oruç tutsa haram yemekten yalan söylemekten hak hukuk yemekten korkacak Zekat verse eşitlik olacak kimse fakir olmayacak, Hacca gitse bir daha hata yapmaktan günah işlemekten korkacak, Kelime-i Şehadet getirse zaten adam olduğunun hissiyatına varacak,
Değerli dostlar uzatmayacağım Bizler Türk Milleti olarak giyim kuşam da Çalışma hayatımızda attığımız her adımda Müslüman bir millet olarak Allah’ı unutmamalıyız. Avrupanın Hristiyanlarının afedersiniz seks özgürlüğünü giyim kuşam özgürlüğünü yaşam özgürlüğünü aile bütünlüklerinin olmamama özgürlüğünü değil çalıma sistemlerinde bizden iyi olanlarını örnek almalıyız, Avrupa bir uçak yapmış biz daha iyisini nasıl yapmalıyız diye düşünüp hayallerini kurmalıyız yapmalıyız, Allah razı olsun Selçuk Bayraktar kardeşimizden, Allah razı olsun bu memleket için kim bir çivi çakmışsa ondan. Bazen caddelerde sokaklarda Bazı kadınlarımız görüyorum Allah islah eylesim namahremden haberi yok bunun adı da özgürlük müşşş. Olmaz Bir Türk Milletiyiz, Elhamdülillah Müslümanız kimse kimsenin yerine yanmayacak belki amma dikkat etmeliyiz, Nefsimizin esiri olmamalıyız ,
Değerli Dostlar
Allah’ın lütfu olan ve yaratılanların en şereflisi olarak yaratılan insanın dünya içerisinde varoluş gayesi “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” Tin Suresinin 4.ayetinde en güzel biçimde yaratılmış olmamız ve arkasından bize öğrenmeyi, okumayı- anlamayı, iyiyi- kötüyü, yanlışı ve doğruyu seçebilmek için yani kendimizin düşünüp karar verebilme yetisi olarak (İrade`i cüziyye) vermiştir. Buna göre de insan; hayatı içersinde en büyük kaçınılmaz yegane kazanç sistemi ise zamanını iyi kullanmasıdır.
Zaman, tahtayı biçen sessiz bir testere misali ömrü tüketmektedir. Akrep ve yelkovan arasında kalan her an, farkına varmasak da, geçmişe dönüşmektedir. Her bir kalp atışıyla geçen vakti durdurmak mümkün olmadığından zamanı düzenlemek elimizdeki tek çare gibi görünüyor. Zaman kazanmak için bile onu düzenlemek zorunda kalan insanın bu çabası sonucunda elinde sadece koşuşturma ve telaştan ibaret bir hayat kalmış oluyor…..
Allah kâinatın deveran etmesini bir hesap ve zamana gore mesela , güneşin doğuşu-batışı, yağmurun yeryüzüne damla damla düşüşü bir hesabın neticesinde olduğu hiçbir oluşumun kendi kendine olmadığını Rahman suresi 7. Ayette geçen “Göğü yarattı ve mizanı koydu ,Gök kubbeyi bir hesap üzere direksiz durdurdu”. O zaman buda insanın kendi hayatını bir hesap ve düzene koyması gerektiğinin işaretidir. Doğumu ve ölümü sadece iki satırla nasıl güzel ifade etmiş; Bu olguyu güzel anlatan Yunus Emre`ye kulak verelim.
Düştük ana rahminden dünya denilen pazara,
Bir kefen aldık döndük mezara.
Bu yazdıklarım benim özgür irademle kendi düşüncelerim okuyan dostlara selam olsun
Yusuf ONUK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.