- 241 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Bir Yıkımın Ardından
Hep düşündürmüştür bizi yıkımların ardından yaşanan acı tablolar. Düşündürmelidir de esasen. Öyle ya, sadece bizim coğrafyamıza özgü değildir yaşana gelen depramler, yangınlar, seller, şiddetli rüzgarlar, çığ düşmeleri, heyelan vb felaketler.
Soru şu olmalı burada: bütün coğrafyalarda yaşanıyor ise bu afetler, can ve mal kaybı niçin bu denli fazladır bizde? Diğer medeniyetlerin onları hayatta tutan ilimleri bizimkinden çok çok ileride, yetişmiş insan gücü daha da kaliteli ve kullanılan malzeme mi daha niteliklidir. Burada iyi düşünmek gerekiyor. Bizdeki ne ilim, ne yetişmiş insan gücü ve ne de malzeme kalitesi daha kötüdür. Nedir o halde tüm kıstaslarda eşitliğe rağmen sonuçtaki dramların nedeni?
İlini dürüstlüğün, kalifikasyonun, bilimin kurallarına ve ahlaki ölçülere göre yapıp yapmamak doğru yanıt olabilir mi? Kaldı ki işi inşaat olmayan sıradan bir vatandaşın yaptığı binaların dimdik ayakta kalarak adeta işte cevap dercesine milyonların yüzüne ettiği sitemi okumamak mümkün mü? Çokça örneği bulunan bu abide gibi yapıların onca hengamede üstelik zerre zarar görmeden dimdik ayakta durmalarının bir anlamı olmalıdır. Mangalda köz bırakmamacasına dile getirilirken, satışta da her türlü kamu zeminini zorlarcasına propagandaları yapılan ve mazallah asla yıkılmayacakları dillendirilen yüzlerce binanın akıbetini nasıl izah edeceğiz?
Desenize bizi afetler yıkmadı. Bizi yıkan başka bir depremdi. İlkokul, ortaokul mezunu vatandaşımızın bunca alt seviyedeki tahsiline karşın, inşasını bizzat üstlendiği konutunun dimdik ayakta kalmayı başarması başka bir yüksekliği düşündürmelidir bence. Nedir bu bilmece gibi soruların ortak yanıtı? Elbette yüksek ahlak, katışıksız insan sevgisi, ilme saygı ve işini onurla, malzemeden kaçınmadan, süreden çalmadan hakkıyla yapma arzusu. O halde, ilimle her ne seviyeye ulaşılmış olursa olsun, bu değerli birikimi işe yine hakkıyla koşacak ahlaki melekeler yoksa, o ilmin bize hayır vermesi, şerlerden muhafaza edebilmesi de pek mümkün değildir.
Binlerce mezunu bu zeminde veren ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarına sahip ülkemiz, saçma sapan bir kader batılına inandırılmaya da çalışılmaktadır. Oysa kader farklı bir şeydir. Hür irade verilmiş ve seçeneklerle baş başa bırakılmış insanoğlu, bu seçimlerini biz anlayışı ve hesap verilebilir vicdani, kanuni temellerle desteklemiş olsaydı, manzara elbette çok daha farklı olurdu. Bu yıkımın bir de maddi yanına bakıldığında kadim matematik bilimi de iflas etmekle kalmıyor ve emin olunmalıdır ki adeta isyan ediyordur. Üç beş tonluk demirin, kirecin, kumun, çimentonun hesabıyla gelinen noktada, şimdi milyonlarca tonuyla bu yıkımı yeniden adam etmeye çalışmak ne kadar da insanlık dışı, aşağılayıcı ve acınası bir durumdur. Yitirilen insanları, yıkılan aileleri, ticari ve ilmi kazanımları, hayalleri ve asla eskisi gibi olmayacak o görkemli kentleri hesaba katmadık bile bu muhasebeyi yaparken.
Devletimizin bu konulara duyarsızlığını bir yana bırakarak, çok katı ölçülerde bu zemindeki işleyişi adım adım takibi, hatalı gördüğü yerlerde de tüm gücüyle otoritesini hissettirmesi, işi ehil ellere vermesi sadece klişe bir görev değildir. Var oluş sebebidir, kadim coğrafyamıza, onu halen bir medeniyet olarak ayakta tutan ve tutma azmini her şekilde de gösterebilmiş milletine, tarihine vazgeçilmez borcudur da.
İktidar sahiplerinin bu manzaralardan çıkarmaları gereken binlerce ders vardır ve elbette bizlerin de. Ahlaki eğitimimizin asla ıskalanmaması gerektiğini, ilmin pozitif yanında onu sahaya yansıtan insani yan olduğunu anlamadıkça, nitelikli işlerin de ortaya çıkamayacağı bellidir. Bu, eğitimcilere de çıkarımda bulunmaları ve öğretim yerine artık o unuta gelinen "eğitim" kavramını çok daha ciddiyetle ele almaları gerçeğini ortaya koyan bir tablodur. Yaşanan şeyler kader değil; ihmalin, suistimaller zincirinin, şahsi ikbali milletin ikbalinden önde tutmaların, ahlaki çöküşlerin bir neticesidir. Asla kabul edilemeyecek bu elim trajedilerin suçluları makam, mevki gözetilmeksizin ve sonraki tarihimize de ibret verici notlar alınması anlamından şiddetli şekilde de cezalandırılmalıdır. Zira, bu konu siyesi bir konu olmayı çoktan da geride bırakmış, devlet anlayışı ile kalıcı çözümlerin bulunmasını, sürdürülmesini zaruri kılan bir mahiyete de bürünmüştür.
Günün birinde bu satırların yazılmış olmasından ötürü utanç duymayı tercih ediyor, gelecekte daha şuurlu, onurlu, yüksek ahlaklı insanların elinden ortaya çıkan ; güvenli, kalıcığı yüksek, görünümü ve sağlamlığı ile gurur verici, daha yaşanılabilir ortamları ihtiva eden kentlerin hayat bulmasını ümit ediyoruz. Sevinç sözcüğünü kullanabileceğimiz o vazgeçilmez dayanışmamızı, örnek duruşumuzu, millet olma şuurumuz da elbette unutmadık. Unutmadık ki milyonlar birlikte ağladık, izledik, taşın altına elimizi çekinmeden sokarken, yarına ümitlerin yeniden yeşermesi için kardeşliğimizi, kan ve ötesinde de can bağımızı gıpta edilir nitelikte de hayata geçirdik. Burada maneviyata değinilecek ise, ilmi bir dua edelim. İşini severek, biz anlayışı güderek, halka hizmet orijiniyle, hesap verebilmekten asla çekinmeyen, samimi, vicdanlı, dürüst ve şahsiyetli kadroların her sahada iş başında olmasını temenni ediyor, diğerlerinin de olabildiğince gözden, gönülden, zeminden ve her ne varsa oradan düşmelerini, olabildiğince önemsiz kalmalarını diliyoruz.
Bizi kurtarabilecek, güvenli kılabilecek, ümitleri daimi olarak besleyecek şeyin yüksek ahlaktan geçtiğini çok iyi biliyor, karakter eğitiminden sınıfta kalmışlarla yönetilmeyi kesinlikle reddediyoruz. İlginç olan şu ki, karaktece düşük olanların, makamca yükselebilmiş olmaları. Bu çok korkunç değil midir. Niyazımız o dur ki, gelip geçici şu dünya hayatının verebileceği maddi, makamsal ve siyasal payelerinin hiç birinin, enkazdaki ölen kızının elini tutan babanın acısına, yaşadığı duygulara ve acılara karşılık veremeyeceğidir. Acılar herbirimizn, yıkım bizim yıkımımız, üstesinden gelmek ve daha onurlu bir kalkış ile buna sebebiyet verenlerin cezalandırılmalarını görme hakkı bizim. Kadim milletimizin başı sağ olsun. Kader anlayışı doğru yerini bulsun. Yurdumuz yeniden ayağa kalksın, acılarımız el ele, gönül gönüle o milli şuurla sarılsın. Ve elbette bun trajediler artık bir son bulsun.
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.