- 511 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
Bertaraf
Eskiden, günü sıradanlığından çıkaracak bir etkinliğin ertesinde, eve gelir gelmez aç olmasak bile bir hazırlığa girişir, mutfak o gün bize ne vermek isterse onu yapardık, öğlen ya da akşam kahvaltısı , tost, ekmek arası zeytin ki ekmek yememeye özen göstermeme rağmen hala çok severim, hazırlamaya girişirdik. Sanki bedenlerimiz, sonra aklımız yedikçe huzura kavuşur, dışarının, kalabalığın, taşıdığı tozla dudağı çatlatan rüzgarın uzağında, sıcacık yataklarımızda uzanarak yarım saatlik hafif bir uykuyla kendimize gelirdik. Alışkanlıklar imkanların doğrultusunda gelişir. Bir annenin hayatını çocuklarına ve eşine adadığını dile getirmek işin kolayıydı. İzleyeceği başka bir doğrultusu yoksa eğer, iyimserlik uzun bir hikayedir. Gerçek, ipin ucu kaçınca mı görünür yoksa ipin ucunda asılı olan bertaraf edeni görmekten mi kaçınır?
İlgim, kısa sürede sonlanıyor. Bu durumu çağın hastalığı olarak görenler var. Konulara evrensel ölçekte bakışım, yalnızca şiir yazarken gerçekleşiyor. Ara ara uzay boşluğundaymışcasına sözler yazıyorum. Ne de olsa boşluk ifadelerinizin kaynağı orası olsa gerek. Özlemeyi ise kararsız buluyorum, geçiciliğinden ya da bir his olarak bilinmesinden değil, sanki bir karmaşayı düzenleme görevi verilmiş gibi ona. Örneğin coşkuyu ya da kızgınlığı bir arada tutan melezleştirilmiş anlamıyla neyin ne olmadığını açıklamaya çalışan bir çimentodan bir sözcük olduğundan. O nedenle biri bana bunu söylediğinde tam olarak anlamıyorum.
Isınıyorum, çay iyi geldi, düşünüyorum da en korkunç günlerde bile eksik olduğunu görmedim, durduk yere çaydan bahsetmem tuhaf gelebilir. Bunları anlatmak için haklı olmam da mümkün görünmüyor. Çünkü haklılık harekete gereksinim duyan bir durum. Oysa günlerdir, hayır aylardır zihinimi doğal yürüyüşünden yoksun bıraktım. Bunun nedenlerinden bahsedemem. Ancak büyük resim için yukarı doğru gelişen boyun hareketine ihtiyacım olduğunu söyleyebilirim. Oysa başı öne eğik gezenlerden biriyim ve kimse kimseyle karışmıyor, öylesine aklıma geldi şimdi, not aldım. Böylece birbirimizle karışmadık.
Bir ağaç kesildi, bir şey hissetmedim, gövdesinden kalanlara bakmalı mıyım? Pencereye giderim, araya girecekler nedeniyle bunu yapmayı unutabilirim, belki birkaç gün sonra...
Acıdan bahsetmemek için tembellik ediyorum, Biliyorum biçimsiz yüzler sınırları güneş ışığında çiziyor, Geceleyin inciler deniz alışkanlığını uykusuna bağlıyor.
Yuvarlayarak ritmi en popüler şekilde düşeceğim. Ne boktan hayat. En nohuttan sonuç bu. Babam da severdi, tazesini ama.
Hayatta kalmak için bir dalını kurutan çiçekler gibi saklı kalanı kurtaracak kahraman diz ağrısı çekiyor. Kul hakkı diye bir şey var. En basiti sahiplik oradan geliyor. Mağara yeteri kadar peygamber ve filozofla dolu.
Yeme içme dünyasından yetişenin neresinden baksan nohut kadar aklı yok. Bir kurt piyano çalıyor. Olanın başka bir mantıklı açıklaması
Ya da bunun gibi yayılan şeyler,
Kelimelerin doğal dileğidir.
YORUMLAR
Bakış açını/ açılarını tumturaklı bir öykü için yeterli bulurum çoğu zaman.
Bu yazı bir iç döküm olmuş, her paragraf ayrı tonda bütünlük sağlasan çok daha etkili bir anlatım olurdu. Delilenmiş bir anın da ürünü olabilir belki, dün yazacaktım, bu gün iliştirdim.
Selam ile
Parlain m
Dediğinizi anlıyorum Nevmizan. Hak veriyorum. Selam.
Parlain m
Sağlam Öykü.Bunu zaten herkes biliyor .
Kendimi kendinin yerine koyuyorum ve derin faylar, keskin acılar, ayıran upuzun yollar, erişilemeyen bir takım meseleler ve kopkoyu bir acı.
Bütün bunların üstüne güzel bir öykü okumak iyi geliyor konusu yaşadığımız acılar olmayan.
Yani elde kalan klavye ve yazmak
Parlain m
Selam arkadaşım. Yazalım.