- 534 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
MESELE SANAT
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
MESELE SANAT
Bugün güneş üç kağıtçı bir edayla doğuyor Balıkesir’de, birinci cemre düştü darısı ikincisine ve üç’üncüsüne. Bahar havasını aratmayan günü değerlendiriyor genci ve yaşlısı.
Meşhur deliler çıkıyor sokağa hovardalar aşk peşinde evde kalmışlar meşk...Güvercinler ise bul karayı, al parayı diye kanat çırpıyor paşa camiinde.
Bizim memleketin ünlü yazarı
Metin Savaş gözüme ilişiveriyor.
Müdavimi olduğu çayhanede tahtadan bir tabureye kurulmuş, kabanın fermuarını boğazına kadar çekmiş beresini de sanki kulakları uçmasın derecesine takmış başına. Köftehor diyorum içimden, bugün neler güplettin... Sonra merhaba deyip selamlıyorum ince bir edayla.
Çay ocağının yanıbaşındaki iddia bayisine teyze oğullarının yanına geçiyoruz ebeveylerimle birlikte.Bizimkiler uzun süredir görüşmedikleri için bir araya gelince pek bahtiyar oldular. Sigara içmeyi bahane edip dışarı çıkıyorum, müzmin bekâr olan yazarımızın yanına yengeç gibi yandan yandan yaklaşıp müsade isteyip oturuyorum. Misafirperver tavrıyla hemen tavşan kanı ısmarlamak istiyor.
Alıyorum sazı elime, haddimi aşıp ben de yazıyorum diyorum. İtiraf ediyorum zaten kalemi ve kâğıdı elime aldığımdan beri haddimi aşmaya hep niyeliydim. Tüm çirkefliğimle kötücül bir kahkaha atıyorum şehla gözlerine bakarak(!)
Sigaralarımızdan birer nefes çekerken ışık hızıyla düşünüyorum.
Kendisi facebook’tan da arkadaşım, bazı bazı mutfak faresinin attığı resimler ekranıma düşüyor. Ben avına kilitlenmiş bir aslan gibi ekrana odaklanıyorum, onun bu renkli dünyası iştahımı kabartmakla kalmıyor, mazallah bir yerim de şişer diye, çok korkuyorum.
Bir bakıyorsun çorbacıya uğramış, dumanı tüten çorbayı kaşıklıyor, , bir bakıyorsun höşmerime göz süzüyor. Bir bakıyorsun Bahçeli evler’ de ikamet ettiği apartmanın önünde sigara içiyor, bir bakıyorsun yayan yapıldak çarşı merkezde bir hafiye gibi romanının çatısını kurmak üzere;
bir bakıyorsun Cervantes’in büyük yapıtının kahramanı olan Don Kişot gibi hayali bir değirmeni gözüne kestirip hiç bitmeyecek bir savaşa girmiş.
Kimine göre kelle avcısı, kimine göre masumluk abidesi, yeter mi yetmez, bir partinin yılmayan atlı neferi...
Kısa bir süre bile olsa sohbeti iyice koyulaştırıp makus talihimizin değişeceğine olan inancımızda hem fikir oluyoruz.
Kıymet bilmeyenleri andıkça ağlanacak halimize gülüyoruz.
İç sesim yine olmadık anlarda destursuz devreye giriyor. Allah rahmet etsin "domates güzeli" diye tanıdığımız Ayşen Gruda’yı düşünüyorum bazen, kendimi ona benzetiyorum. Sanat için bulunduğum her çabada domates kurusundan öte gidemedim,diye hayıflanıyorum. İlerlememe engel olan bu kötümser düşünceleri kışkışlıyorum sonra, an’a dönüş sancılar içinde olsa da...
Öldükten sonra ünü artan birçok örnek var sayabileceğimiz...
Ben öldükten sonra bir cadde ismimle onurlandırılıyor hatta kendimi biraz daha aşıp Balıkesir’in en önemli muhitinde Şair H. Çiğdem Deniz Kültür merkezinin isim annesi olup çıkıyorum.
Metin Savaş ölünce adına dünya çapında kitap fuarları açılacağını hayal ediyoruz, bir de şu çirkin şadırvanı yıkıp onun yerine de bronzdan oldukça afilli bir heykelinin dikileceğine dair umutlar besliyoruz.
Tokalaşıp "Bir dahaki sefer için çay teklifiniz geçerli mi?" diyerek ayrılıyorum.
Komşu kızını sormaya fırsat kalmadı ama...
H. Çiğdem Deniz
23.Şubat.2023
Balıkesir
YORUMLAR
çirkin şadırvan - afilli bronz heykel.... onca cümle ve hikaye içinde bu iki kıstas sanırım sizin hikayeniz.
Ali Ekrem ile Suut Kemal Yetkin'in mektuplaşmalarını okuyordum. Ali Ekrem' in de bahsettiği ülkemizdeki süregelen kadim mentalite . Geçmişimiz isli ocak taşı gibi ortada, rahatsızlık duyuyor şömine yazarları.
Ülkemiz hala kültür üretemiyor; meşrutiyetten beri karşıyız, yıkmaya çalışıyoruz yıktık da çoğu şeyi.
Çok tarafsız ve bilimsel bakıyorum. Üç yüz yıldır ne ürettik hangi kuramı ortaya attık ? Berna Moran' ı okuyunca anlıyoruz ki biz hala edebiyat kültür motorunu hayata geçiremedik. Hala parçaları temin etmeye çalışıyoruz. Daralıp bunaldıkça garip geçmişe zavallı kültürümüze tekmeler savuruyoruz, olan bu.
Balkanlarda ve İskandinav ülkelerinde özellikle Britanya bölgesinde İğne ile geçmişe ilmek dokuyorlar kopmamak için. Geçmişleri çok mu matah ( dünya tarihi ansiklopedisine bkz.)
Orhun yazıtlarından günümüze nerdeyse 3000 yıllık tarihi olan bir anıttır şadırvan. Atalarımız kuşlara su taşı diye yapmış ilkin. Sonra savaşlarda atlar için de kullanmış. Müslüman olmuş abdest almayı da eklemiş, şehirleşmiş sosyalleşmeyi muhabbeti de eklemiş.
Sizden ricam o şadırvana bir de bu gözle bakın.
nevmizan tarafından 26.2.2023 02:08:28 zamanında düzenlenmiştir.
Rüya gibiydi...
Kibar geçişler, hayalden rüyaya, rüyadan gerçeğe...
Gerçeğe ister istemez gelmek, hemen rüyaya dönmek.
Yazının bir yerinde bir yerlerinde...
Aceleci davranmak, hayata geç kalmış gibi...
Akyaryumda kaynayan balıklar gibi, kıpır kıpır bir hikâye.
Çok saygımla Şairim.