- 505 Okunma
- 8 Yorum
- 2 Beğeni
DEFTER KAFE
Türkiye’nin dört bir yanından, hatta bazen yurtdışından da gelenlerin her gün buluştukları bir yerdir.
Büyüktür. Mekânı gönüllerdir. Burada para geçmez. Hizmetin bedeli yazıyla, şiirle ödenir. Öyle bir yerdir DEFTER KAFE…
Ahmet Zeytinci, Suat Zobu, Müslüm Bayram, Bedri Tokul bir masada oturmuş sohbet ediyorlardı.
Bedri Tokul:
“Tamam, yazımı bitirdim. Yayınladım. Şimdi görücüye çıkma vakti…”dedi lap topu kapattı.
Suat Zobu;
“ Yazın depremle mi ilgili? Sahi sen niye hiç deprem yazısı yazmadın ki?”
“ Suat’ım okudum yazılanları. Çok güzel yazılar yazıldı. Hani bir söz vardır-Ağanın lafının üstüne laf söylenmez- Gerek görmedim. Hele senin bir şiirin vardı. Adı neydi?”
“Kahrolduk-Kahroluyoruz”
“Evet, o. O şiirden de öte bir destandı :”
“Sağ ol. Öyle diyorsun da…”
“ Biliyorum ne diyeceğini. Niye günün şiiri seçmediler? Haklısın. Yazılan her bir şiir, her bir yazı yazanın sarı saçlı mavi gözlü evladıdır. Onun beğenilmesini sevilmesini ister. Burada o kadar çok güzellikler oluyor ki, hangisinin daha güzel olduğunu seçmek gerçekten zor. Seçki kurulunun işi hiç te kolay değil. Seçilenin güne gelmesi çok mu önemli? Önemli değil, dersem de sen inanma. Bir yazı yazdığım zaman bunca yıldan sonra halâ otururum ekranın karşısına, gece 12 yi beklerim, benim yazımı seçtiler mi? Diye. Ama bol gönüllü olmak lazım. Yeni üyelerinde yazıları seçilmeli. Onlar da teşvik edilmeli, onlara da cesaret ve moral verilmeli.
Ahmet Zeytinci:
“ Benim güne gelmek gibi bir tasam, yok. Küçük bir ayrıntıyı yakalar, ondan genelde mizahi bir yazı çıkarırım. Şimdi konu açılınca ben merak ediyorum. Madem Güne gelme hep tartışma konusu oluyor, o zaman seçki kurulu da kurallarını içeren bir bildiri yayınlasın.
B.T.: Belki de yararlı olur. Ama o zamanda her yazı yayınlayan kendisini hak sahibi zanneder. Bu güne gelme konusu yıllardır tartışılıyor. Daha da tartışılmaya devam edecektir. Her yolcu kaptana rota vermeye kalkarsa gemi karaya oturur.
Tatlı sohbet devam ederken içeriye Yekta Attila girdi.
B.T.: Gel kardeşim sohbet ediyoruz. Sen de katıl.
Y.A.: Yok abi siz devam edin. Bu gün yine bir yazı yayınlamışsın ona yorum yazmam lazım.
B.T.:” Böyledir bu kardeşim. Çok güzel yorumlar yapar. Bazen yazarının dahi farkında olmadığı ayrıntıyı bulur çıkarır. Çok anlamlı karikatürler de çizer.”
S.Z.: Hadi bakalım bu gün yazını yayınladın. Çaylar senden.
Onlar çaylarını içerken Toynakla, Ayhan Sarıkaya girdi içeri. Masaya davet edilmelerine rağmen uzakta bir masaya oturdular. Tahmin ediyorlardı. Belki de Bedri Tokul onlara “Niye kafeye uğramıyorsuhuz?” Diye sitem edecekti.
Yaşı 30-35 arasıydı. Selam verdi. Boş bir masaya tek başına oturdu. Müslüm Bayramın dikkatinden kaçmamıştı bu yeni gelen.
M.B.:” Biraderim hoş geldin. Buraya geldiğine göre edebiyatı seviyorsun. Üye misin? Değilsen üye ol.
Yazılanları okursun. Belki sen de bir şeyler yazar tanınırsın. Merak etme biz sana yardımcı oluruz.”
“ Üye değilim. Belki bir ara üye de olurum. Teşekkür ederim.” Dedi yeni gelen.
Müslüm Bayram lafı uzatmak istiyordu. Bir kaç şey daha sordu. Cevap alamdı.
B.T.: Boş ver Müslüm Can, biz kendi sohbetimize bakalım.
M.B.: Ama abi kim bu? Hiç görmedim. Niye konuşmak istemiyor ki?
Bedri Tokul gülümsedi. Müslüm’ün kulağına bir şeyler söyledi. Şaşırdı Müslüm. Gözleri büyüdü. Elini açık ağzına götürdü.
M.B.: Vay bee…Ben de yaşlı top sakallı biri olarak düşünüyordum. Demek ki bu O. Helal olsun ama.
Daha sonra bu gizemli genç hakkında fısıldaşarak konuştular.
O genç kapısında SEÇKİ KURULU yazan odaya girdi. Bir süre kaldıktan sonra sessizce çıktı gitti.
Saat 12 olmuştu. O günün şiirleri ve yazısı anons edildi.
B.T.: Tamam şimdi şiirlerin ve yazının sahiplerine internetten kaymaklı kadayıf gönderilir. Ben kendimden biliyorum.
Diğer üçü hayretle Bedri Tokul’un yüzüne baktılar.
“Bizimde şiirlerimiz, yazılarımız güne geliyor. Niye bize kaymaklı kadayıf gelmiyor ki?”
B.T.:”Benim yazım güne seçilince ben kaymaklı kadayıf yemiş gibi mutlu oluyorum. Sizde öyle yapın.” Güldüler. Kahkahalar binleşti, çoğaldı.
Yarın yine, yeni şiirler, yeni yazılar yazılacak, DEFTER CAFE de buluşulacaktı.
NOT: Şimdi bayanlar “O kafede niye biz yokuz” diyorlardır. Haklılar. Bu kafede erkek bayan ayırımı yoktur.
Belki bir gün de birileri sizin konuşmalarınıza kulak verir.
Kim bilir?
YORUMLAR
DEFTER KAFE belki sanal bir kafe ama bakarsın bir gün gerçek bir kafede de buluşulur derin derin sohbet edilir dostlarla ve Bedri Abimle... Sebebini yazdım geç kalmışlığımın şiirin altına umarım hoş görülür... Eskiden sanırım defterin bir toplantısı olmuştu yine niye olmasın tanışır kaynaşırız hem de... Tekrar selam ve saygılar...
Bedri Tokul
Her doğan güneş bir umuttur.
Öperim dost gözlerinden...
Bedri Tokul
Onur...
Teşekkürler.
Ahmet Zeytinci
Ağabey... Güldürdünüz, mutlu ettiniz; teşekkür ederim...
Bu nevi mecraların memleket edebiyatı ve kültürüne katkısı var mı; varsa, nasıl oluyor bu katkı, diye sorguladığım oluyor...
Şöyle var: Edebiyat heveslileri 'duygularını', 'düşüncelerini' ifade etmeye çalışırlarken, aslında kendilerini dilin imkanlarıyla ölçmeye çalışıyorlar, ki bu durum 'kültürleşme' sürecine şu kadar veya bu kadar bir katkı sayılabilir; en azından toplumun nabzı buradan da dinleniyor...
Yani, bu nevi mecralarda varlık göstermye çabalayanların toplumun en azından daha sorumluluk, vicdan, uzlaşı sahibi kesiminden sayılabileceklerini söyleyebiliriz...
Kurulan dostluklar da ortalama mutluluk endeksine yazılabilir...
Zaten, gerçek edebiyatı kendi okuru keşfeder, onu seçip ayırmayı bilir...
Dolayısıyla, 'güne gelmek' mecranın 'yayın politikası' ile sınırlıdır ve aslında buradaki 'eğlencenin' tuzu biberidir...
Sizin içtenlikle yazıp ekledikleriniz 'gerçek edebiyat' açısından daha samimi, nesnel ve insanca...
Ağabey, tekrar teşekkür ederim...
Var olasın...
Selam ve saygılarımla.
Bedri Tokul
Fikir de bu.
Yorum da bu.
Teşekkürler.
Selamlar...
Teprikler usta.
Muhteşem anlatım.
Ben bi köşede size kulak misafiri oluyordum çaktırmadan. Kafemi içerken konuştuklarınıza bir ara dikkat kesildim. Yazı ve şiirlerin güne gelme konusunu konuşurken sizler.
''Orada yazılan her şiir ve yazılar güne gelmiş sayılır'' dedim içimden. Bazıları yanlış düşünse de güne gelme şiir veyazıları; bana göre biraz çocukça bir kırılma, gönül koyma gibi gelir, tebessüm ederim. :)
Sitemizin ilk kurulduğu yıllardan bu yana buradayım ve başka bir yerede gitmişliğim olmadı. Burası bizim en sadık yarimiz, yuvamız, okulumuz. Bazıları küser gider ama zaman sonra yine gelir. Buranın dostlukları kalıcı ve sağlamdır istisnalar hariç. :)
Yazınız beni gülümsetti şu acılı günlerimizde.
Nice yazılara can dost.
Saygılar, selamlar uzaklardan, Lahey'den
direniş tarafından 24.2.2023 16:39:36 zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Yan masada birisi bize kulak veriyor, arada bir de gülümsüyordu. O sizdiniz demek.
Keşke masamıza gelip sohbete katılsaydınız.
Yazının ilk cümlesinde ...hatta yurtdışından da gelenler olduğunu boşa söylememişim.
Yorumunuz beni o kadar mutlu etti ki anlatamam.
İşte vefa bu.
Dostluk bu.
Edebiyat Defterinin yazarı olmak bu.
Acılı Memleketimizden size yürekler dolusu Selam ve Saygılar...
Sağ olun. Çok teşekkür ederim.
Öyle bir felaket geldi ki Memleketimizin başına inanılır gibi, dayanılır gibi değil. Yüreklerimiz param parça. Boynumuz bükük, ellerimiz havada, dillerimiz duada. Ekranlara bakamıyoruz, anlatılanlara dayanamıyoruz. Isınırken, yerken içerken suçlu sanıyoruz kendimizi. Sizler yazılar şiirler yazdınız. Acılar kelime oldu, cümle oldu, destan oldu döküldü sayfalara. Psikolojimiz bozuldu. Ama hayat devam ediyordu. Ben de kendime bir görev verdim. Acıları değil, dilimin döndüğünce değişik konuları yazacak karınca kararınca yüreklerimizdeki sıkıntıyı hafifletmek isteyecektim.
Bu sitede genelde bir birimizi yazılarımızdan, yorumlarımızdan biliyoruz. Tanışıklığımız var. Dostluklarımız var. Kişiliklerimiz, tarzlarımız hakkında kanaatlerimiz var.
SUAT ZOBU:
Önceleri yazılara yaptığımız yorumlarla bildik bir birimizi. Daha sonra yüz yüze de tanıştık. Tuz ekmek yediğimiz oldu. Dostluğumuz perçinleşti. Sık sık telefonda da görüşür sohbetler ederiz. O beni sever ben de onu. Prensipli, kültürlü, bilgili, dost canlı biridir. Onun dostluğu benim kazancımdır.
AHMET ZEYTİNCİ:
Bana hep abim der. Kendine has üslubuyla genelde mizahi yazılar yazar. Kimseyle alıp vereceği yoktur. Tartışmayı, takışmayı sevmez. Dosttur, adam gibi adamdır.
MÜSLÜM BAYRAM:
Müslüm kendi tabiriyle şövalyedir. Haksızlığı sevmez. Haksızlığa uğradığında da hakkını almak için tartışmadan, takışmaktan da geri durmaz. Mert bir yapısı vardır. Bilirim soyadı BAYRAM dır. Ben ona hep Müslüm Can derim. Candan birisidir. Saygılıdır.
DİĞERLERİ:
Neredeyse her yazıma içtenlikli yorumlar yazan beni seven, sayan kardeşlerimdir benim.
VE…SİZLER:
Kalem dostlarım. Defter arkadaşlarım. Hepiniz iyisiniz. Hepiniz vatanını, milletini seven insanlarsınız.
Hepiniz iyi birer şair, iyi birer yazarsınız. Yazdıklarınızı okumak, yazdıklarımı okumanız benim mutluluk kaynağımdır.
BEN Mİ?:
Beni, benim anlatmam yakışık almaz. Siz beni nasıl biliyorsanız öyleyim işte…
Saygılarımla.
Gecenin bu saatinde gülümsettin. Var ol koca adam.
Nerden bulursun böyle şeyleri. Laf aramızda epeyce de onure oldum 😁
O dediğin Edebiyat Kafede hepimiz bir bütünüz aslında. Hepimizin tarzı farklı. Birbirimizi kırmadan gücendirmeden bir şeyler yazıp çizmek ne güzel. Zaman zaman “benim yazdığım bu günkü güne gelenden daha güzeldi. Neden benimki değil de bu” desek de herkese şans tanınmalı. Kirpi yavrusunu pamucuk yavrum diye severmiş misali belki de bizimki gerçekten güne layık değil.
Şu depremden bunaldığımız günlerde azıcıkda olsa gülümseten bir şeyler yazabilmek de maharet işi. Ustalık burada işte.
Var ol hep ol.
Kelden öptüm ustaa.
Selamlar saygılar.
Bedri Tokul
Teşekkür ediyor, yüreğinden öpüyorum.
Gardaşım benim...